Bu ne biçim "istikrar"

Geçen hafta Bursa Türk Ocaklarının davetlisi olarak Bursa’da “Değişme, Değiştirme ve Dönüştürme” konulu bir konferans verdim. Sürekli çalışmaları ve değişik faaliyetleri dolayısıyla yöneticileri tebrik ederim. Bursa oldukça kalabalıklaşmış ve trafik yoğunluğu İstanbul’a benzer hale gelmiş bir büyük şehirdir. Şehrin merkezinin hemen üstünde tarihî mahallelerin yıkılarak oralara TOKİ tarafından gökdelenler yaptırılmasını doğrusu yadırgadım. Tarihî çevre ve yüzyıllardır süren mahalle kültürünün zedelenmemesi de gerekmektedir. Bu gökdelenler çok çirkin bir manzara ortaya koyuyor. Gerek giderken, gerek dönüşte İDO’nun araba vapurlarında uyarılara rağmen, telefonla konuşan insanları görmekten utanç duydum. Kural dinlemez, sınır tanımaz, telefonla konuşma manyağı hâline gelen tipler aramızda oldukça yaygın...
Bundan önceki yazılarımın birine “Bu ne biçim demokrasi” başlığını atmıştım. Gerçekten her geçen gün, işte böyle demokrasi dedirtecek örneklerle tanışıyoruz. İsmi Seyrantepe mi, Aslantepe mi, yoksa Türk Telekom Arena mı olduğu henüz belirsiz olan stadın açılışında TOKİ başkanının dikkatsiz bir konuşması protestolara sebep oldu. Başbakanın tavrı da buna tuz biber ekti. Başbakana sözde sahip çıkma gayretkeşliği bir yarış hâline dönüştü. Cumhuriyet’in ilk yıllarında ancak görülebilen tek parti yönetimi idarecilerine karşı ortaya konan son derece itaatkâr ve demokratlıkla bağdaşmayan tavır bol bol sergilendi. Bir başbakanın protesto edilmesi bir ölçüde belki hoş karşılanmayabilir; ama demokratikleşme demokratikleşme diye ağızlarından demokrasi lâfını eksiltmeyenlerin bu kadar hırçın bir tavır ortaya koymamaları ve hoşgörülü olmaları gerekirdi. Hele bazı bürokratların yağcılıkta sınır tanımaz lâf ve tavırları çoğunun seçimlerde aday olacaklarını gösteriyor. Dün de bugün de dalkavuklukta sınır yok. GS Kulübü Başkanının “protestocuları tespit ettirip cezalandıracağız ve stada almayacağız” lâflarını anlamak mümkün değil. Herhalde Başkan, hem bir polis şefi, hem savcı, hem hâkim ve hem de parti müfettişi rolüne soyunmuştur.
Ülke gündemi hep asıl konuşulması gereken konuların dışına çıkarılıyor. Büyük boyutlara ulaşan dış ticaret açığı, dışarıdan pompalanan sıcak para egemenliği, ülke ekonomisinin dış ipotekler altına sokulması, dış borcun yatırımlara değil; yine borç ödemeye ve cari harcamaya gitmesi, ayarlanan yanıltıcı enflasyon rakamları, artan dış borç stoku, kaybedilen tesisler, işsizlik, etnik ırkçılık ve buna gösterilen hoşgörü, Anayasa’da Türk Milletinin dışlanarak Türksüz ve Atatürksüz sözde sivil hâle getirilmesi, kamu kaynaklarının eş dost yakın ve akrabaya peşkeş çekilmesi, yolsuzluklar hiç tartışılmıyor. Var mı yok mu türban yine başköşede... Şimdi bir de ona içki düşmanlığı ve ucube bir anıt ekleniverdi. İktidar partisi belediye başkanı iken, Kars Belediye Başkanının diktiği ve Ermenistan tarafından savunulan garip anıt, belediye başkanı başka bir partiye geçince; “ucube” oluverdi. Muhafazakâr örtünün altından neler çıkmıyor ki...
Habur’daki terörist karşılama rezaletinden sonra salıverilen Hizbullah liderleri siyasî iradeyi ciddiye bile almayarak emniyete gidip imza vermiyorlar ve birden kayboluyorlar. Bu bir hukukî skandaldır. Başta Adalet Bakanını istifaya götürmelidir. Ancak istifa, demokrasilerde yaşanan bir olgunluktur.
İşin enteresan tarafı her cümlesi ülkeyi karıştıran, istikrarı bozan Başbakan Yardımcısı istikrarlı Türkiye’den bahsediyor. Kendisinin arzusu artık gerçekleşti. “Teröristbaşının gerekirse fikirlerinden yararlanabiliriz” diyen kendisiydi. Bu gerçekleştiğine göre, ülke istikrara kavuştu; mücadele müzakereye dönüştü. Bu nasıl bir istikrar ki, millî kimlik ve devletin varlığı tartıştırılıyor ve egemenliği paylaştırmak için taraflar aranıyor. Atatürksüz Türkiye, Türksüz Anadolu, Hz. Alisiz Alevilik istikrar anıtı mı oluyor? Lozan yerine, Sevr şartlarını getirmek, dünyada yükselen değerlerin Türkiye’de başta yönetenlerce aşağılanması demek istikrar sağlıyor.
Anayasa Mahkemesi üyelerinin yemin metninden Türk ifadesinin çıkarılması, Türk ve Türkçe düşmanlığı ve ırkçı bölücülüğün hoşgörüyle karşılanması, açılım maceraları, vatana ihanetin suç kapsamından çıkarılması, misyonerliğe kucak açmak, zinayı suç olmaktan çıkarmak, kredi kartı rezaletine uzun süre seyirci kalmak ve diğer bir çok rezalet demek istikrar adına yapılıyor. Anlaşılan bu istikrar sadece iktidar mensupları ve yandaşları için düşünülüyor.

Yazarın Diğer Yazıları