Çiğköfte acılı olduğu için çalışanı döven adamın neden serbest bırakıldı

Çiğköfte acılı olduğu için çalışanı döven adamın neden serbest bırakıldı
Afyonkarahisar'da bulunan bir çiğköftecide, sipariş ettiği çiğköftenin "acılı" olduğu iddiasıyla işyeri çalışanını darp eden saldırgan gözaltına alınmasının ardından savcılık talimatıyla serbest bırakılmıştı. Saldırganın serbest bırakılmasına tepkiler sürerken Hukukçu akademisyen Barış Erman, "Çiğköftecinin dövülmesi gibi darp olaylarında neden tutuklama olmuyor" sorusunu yanıtladı.

Afyonkarahisar''da bir çiğköftecide, sipariş ettiği çiğköftenin "acılı" olduğunu ileri süren müşteri, işyeri çalışanını darbetmiş ve güvenlik kameralarına yansıyan görüntünün ardından gözaltına alınan sözkonusu kişi karakolda ifadesi alındıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere savcının talimatıyla serbest bırakılmıştı.

Görüntülerin medyaya düşmesinin ardından oluşan tepkiler nedeniyle saldırgan şahıs, bir kez daha gözaltına alındı. Yapılan yorumlarda bu kişinin tutuklanması gerektiğini iddia edenler oldu.

Bu tür darp, basit yaralama gibi olayların ardından gözaltına alınan kişilerin karakoldan, savcılıktan serbest bırakılması ya da çıkarıldıkları mahkemelerce verilen tutuksuz yargılama kararları sıklıkla kamuoyunda tepkilere neden olabiliyor.

Hukukçular açısından gayet olağan ve kanunun gereği olarak görülen bu kararlar, sıradan vatandaşlar tarafından anlaşılmakta zorlanılabiliyor.

İndependent Türkçe''den Ali Kemal Erdem, bu tür darp ve basit yaralama gibi suçlarda gözaltının ardından saldırganların neden serbest bırakıldığını Yedipete Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Barış Erman''a sordu.

GÖZALTI İLE TUTUKLAMA NEDİR?

Erman, öncelikle Türk hukukundaki gözaltı ile tutuklamanın amacını ve aralarındaki farkı anlattı: 

"Hukukumuzda gözaltının amacı, işlenmiş olan bir suçla ilgili olarak delillerin toplanabilmesi ve şüphelilerin tespit edilerek ifadelerinin alınmasıdır. Tutuklama ise, suç işlediği konusunda kuvvetli deliller bulunan kişilerin soruşturma ve kovuşturma işlemleri boyunca kaçmalarını veya delilleri karartmalarını önlemek amacıyla uygulanır. Bu amaçlar gerçekleştiğinde de tedbirlerin sonlandırılması gerekir." 

"YENİDEN GÖZALTI İÇİN YENİ DELİL VE SAVCI KARARI GEREKİYOR"

Erman, gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan kişilerin yeniden yakalanması için Ceza Muhakemesi Kanunu''nun (CMK) m. 91 gereği "olayla ilgili yeni ve yeterli delil" ortaya çıkması ve savcının karar vermesinin gerektiğini belirterek sözlerini şöyle devam ettirdi:

"Tutuklama ise, kişinin özgürlüğünü uzun süreli kısıtlayan çok ağır bir tedbir olduğu için son çare olarak uygulanmalıdır. Toplanacak bir delilin bulunmadığı, kişinin kaçmasının önüne başka yöntemlerle geçilebildiği hallerde tutuklama kararı verilmemesi gerekir."

"ELEKTRONİK KELEPÇE OLUMLU UYGULAMA AMA AMACI DIŞINDA KULLANILIYOR"

Erman, bugünlerde tartışılan bir başka önlem olan "elektronik kelepçe" uygulamasına da değindi. 

Bunun aslında tutuklama kararı verilebilecek hallerde, şüphelinin kaçmasını önlemeye elverişli fakat daha hafif bir "adli kontrol" tedbiri olarak olumlu bir uygulama olduğunu söyleyen Erman, "Bununla birlikte, uygulamada bu tedbirin de amacı dışında, toplantı ve gösteri yürüyüşlerini, ifade özgürlüğünün kullanılmasını kısıtlamak amacıyla kullanılabildiğini gözlemliyoruz" dedi.

"AMACI DIŞINDA KULLANILMASI FARKLI BEKLENTİLER OLUŞTURDU"

"Gerçekten, Türk adalet sisteminde uzunca bir süredir gözaltı ve tutuklamanın gerek adi, gerekse siyasi suçlarda amacı dışında uygulana gelmesi nedeniyle toplumda kişi özgürlüğünü kısıtlayan bu tedbirlere yönelik farklı beklentiler uyanmış, söylem ve eylem düzeyinde de desteklenmiştir" diyen Erman, iddialarını şu sözlerle devam ettirdi:

"Bu nedenle toplum, bu tedbirlere bir ''ceza'' veya ''tehlikeli kişilerin suç işlemesini önleme'' amacı atfetmiştir. Yine adli mercilere bireysel, toplumsal veya siyasi baskı ile karar aldırılabileceğine yönelik olarak toplumda yaygın bir kanaatin oluşmakta olduğunu gözlemlemekteyiz. Bu kanaat, gerçekten yanlış uygulamalara karşı oluşan toplumsal tepki yanında, hukuka uygun olup da toplumda ''adaletsizlik'' algısı oluşturan durumlarda da adli merciler üzerinde genel bir baskı oluşturulmasına neden oluyor."

"2005''TEKİ DÜZENLEME İLE BASİT SUÇLARA TUTUKLAMA KALKTI"

Mahkemeler, "Katolog Suçlar" olarak adlandırılan durumlar dışında genellikle tutuklama kararı vermiyor.

"Peki bu hep böyle miydi?" Erman, bu soruya 2005''te yapılan düzenlemeye dikkat çekerek cevap verdi: 

"Hukukumuzda 2005 öncesi yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu''nda, normalde tutuklama kararının verilemeyeceği bazı hafif suçlarda ''toplumsal infial'' nedeniyle bir tür ''koruyucu tutuklama'' öngörülmekteydi ve aynı zamanda şüphelinin ''yeniden suç işleme ihtimali'' de tutuklama nedenleri arasında sayılmaktaydı. 2005 yılında yeni Ceza Muhakemesi Kanunu yürürlüğe girdiğinde bu gibi düzenlemeler masumiyet karinesiyle, insan onuruyla ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadıkları için yürürlükten kaldırıldı. Ancak uygulama ve toplumsal beklenti bir yandan da artık yürürlükte olmayan bu hükümlerin bir yansımasını içeriyor gibi."

"TEHLİKELİ HALİ GEÇENE KADAR TUTULABİLİR"

Türk hukukunda "önleyici" amaçla bir gözaltı veya tutuklama yapmanın mümkün olmadığını aktaran Erman, "Topluma tehlike oluşturduğu varsayılan kişilere salt bu sebeple adli tedbirler uygulanamaz. Ancak PVSK (Polis Vazife ve Sâlahiyet Kanunu) çerçevesinde sarhoşluk veya madde kullanımı gibi nedenlerle çevresine zarar vermekte olan kişilerin bu tehlikeli hali geçene kadar geçici süreyle tutulmasına izin veren, adli değil, önleyici amaçlı tedbirler bulunmaktadır" diye konuştu.

FARKLI ÜLKELERDE BASİT YARALAMAYA TUTUKLAMA BEKLENMEZ

Önleyici amaçlı gözaltı veya tutuklama gibi tedbirlerin birçok ülkede olmakla birlikte uygulandığı ülkelerde dahi eleştiri konusu olabildiğini öne süren Erman, "Basit bir yaralama olayında bunların uygulanması ilgili ülkelerde de beklenmez" diyerek sözlerini tamamladı.

İlgili Haberler