Cumhurbaşkancı parlamenter sistem geliyor...
Hükümet sistemleri konusunda bilimsel yazında çok sayıda çalışma bulunmakta ve bu çalışmaların önemli bir bölümü başkanlık ve parlamenter sistem arasında kalan bir aralıkta çeşitli sınıflandırmalar içermektedir. Bu aralıkta duran karma modelin adı da yarı başkanlıktır. Söz konusu alanın genişliği karşısında Robert Elgie cumhurbaşkanlarının yetkilerinin ucu açık ve sübjektif bir temele dayanması sebebiyle, başbakan ve hükümetin yanı sıra halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanının olması durumunda bu sistemin "yarı başkanlık" kabul edilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Yarı başkanlık sistemini ilk kez kavramsallaştıran Duverger'in modeli iki uç arasında duran sınıflandırmadaki boşluğu dolduramamıştır. Çünkü modellerin saf hallerinden sapma gösteren ülkeler bulunmaktadır. 2007 anayasa değişikliği ile başlayan süreç dikkate alındığında Türkiye bu sapma noktalarının en çarpıcı örneğidir.
Yine bu kapsamda Sovyetler sonrası çeşitli ülkelerin sistemlerini inceleyen Shugart'ın üçlü sınıflandırmasında "başkancı parlamenter", "başbakancı-başkanlık" ve "başkanlı-parlamenter sistem" öne çıkmaktadır. Bir süredir seke seke gelen Türkiye'nin hali hazırdaki modeli Shugart'ın başkanlı ve başbakancı parlamenter modellerinin bir karışımı görünümündedir. Cumhurbaşkanı'nı halk seçmekte ama parlamentoyu fesih yetkisi olmasına rağmen başbakan ve bakanları görevden alma yetkisi bulunmamaktadır. Türkiye'deki süreç ve yürütülen tartışmaların hedeflendiği değişim alanı bakımından mevcut sınıflandırmalar yetersiz kalmaktadır. Doğrusu "Türk modeli" diyebileceğimiz yeni bir karma modelin gelişmekte olduğu görülmektedir. Biz buna Başkanlık'tan hemen önceki model olarak Cumhurbaşkancı Parlamenterizm diyeceğiz.
Bu sistemin en belirgin özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
1-Halk tarafından seçilen ve parlamentoya karşı sorumlu bir başbakan ve hükümet.
2-Parlamenter sistemin saf haline göre çok geniş yetkilerle donanmış bir Cumhurbaşkanı.
3-Yine halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı (devlet başkanından, başkana giden yol).
4-Aynı şekilde (planlandığı gibi) partisi ile resmen ilişiği devam eden ve tepesinde oturabilen bir Cumhurbaşkanının varlığı. Burada belirtmek gerekir ki partili bir cumhurbaşkanı, saf haliyle ABD'de uygulandığı belirtilen Başkanlık sisteminden oldukça farklı neticeler doğuracaktır. Keskin bir kuvvetler ayrılığını benimsemiş olan ABD tipi başkanlık modeline karşın yasama ve yürütmenin bir merkezde yoğunlaştığı ve yargının da bu merkezin çekim kuvvetine bırakıldığı bir sistem kaçınılmazdır. Çünkü Türkiye'de demokratik konsolidasyon süreci beklenenin çok gerisindedir.
Haziran'da neler gelecek?
AKP'nin getireceği muhtemel model ve değişiklik teklifleri henüz belli değilse de geçmişteki bir takım bulgular işaretler vermektedir. 2011 yılında 4 parti tarafından oluşturulan yeni anayasa uzlaşma komisyonunda, 172 madde ortaya konulmuş ve Yürütme bölümünde yer alan 12 maddenin hiçbirisinde uzlaşma sağlanamamıştı. Komisyon çalışmaları kapsamında 'AK Parti, sistem önerisi sebebiyle "Başbakanlık" ve "Bakanlar Kurulu" ibarelerine katılmamaktadır' ifadesi bugünlerin bir yansıması gibiydi. Çünkü istenilen sistemde Başbakanlık bir tür "memur" pozisyonunda irdelenmekteydi.
Öte yandan MHP'nin bu komisyonda önerdiği maddelerden birisinde "Cumhurbaşkanını TBMM'nin seçmesi" bulunuyordu. Bugün ise mevut sistemin aksayan yönlerini tadil etmek adına MHP'nin partili cumhurbaşkanlığı düzenlemesine destek verebileceği konuşuluyor. Gerçi bazı yetkililer bunu istemediklerini ifade ettiler ancak siyasette 24 saatin ne kadar uzun olduğunu hepimiz iyi biliyoruz.
İşte bu temel tespit ve değerlendirmeler ışığında Cumhurbaşkancı Parlamenter sisteme giriyoruz. Muhtemeldir ki Haziran ayında Anayasanın yürütme başlığı altında (1) "Cumhurbaşkanı seçilenin partisi ile ilişiği kesilir" cümlesi çıkarılacak. (2) "Yürütme yetkisi (daha önce "görevi" idi) Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından kanunlara uygun olarak yerine getirilir" ya da "Yürütmenin yetkisi Cumhurbaşkanına aittir" ifadeleri getirilecektir. Ancak bütün bunlara rağmen beklenen kısmi değişiklik sorunu çözmeyeceği gibi istenen sistem açısından da yetersiz kalacaktır.