Darbe üzerine...

Her ay hemen hemen bir konu gündeme getiriliyor ve asıl düşünülmesi gereken sorunlar devre dışı bıraktırılıyor. Aslında küresel güçten taraf olan bir gazete ülkeyi karıştırıyor. Sırada hangi gerçek veya sahte belgeler bekliyor bilemiyoruz. Yargı-yasama, yürütme, asker ve sivil arasında kurumlar arası bir mücadele döneminin açıldığı ve tehlikeli bir tırmanış gösterdiği bir gerçektir. Bazıları darbe ile yatıyor, darbe ile kalkıyor. Belki rüyalarında da darbe görüyorlardır. Artık neredeyse 5-6 kişi bir araya gelse darbe planlamak ile suçlanacak. Günümüzde askeri darbelerin modası geçti; şartlar değişti. Şimdi moda sivil gece yarısı darbeleri... AB Uydu Yasaları, Yeni Petrol Yasası, Yeni Vakıflar Yasası, Mayın Temizleme Yasası, TCK’da yapılan değiştirmeler, milletlerarası hale gelen yolsuzluklar, yasaları, Lozan’ı ve laikliği çiğneyerek Heybeliada’ya Ruhban Okulu açmak, şımartılan patriğin ekümeniklik iddiası ve buna sessiz kalış birer darbe değil mi? En son gece yarısı TBMM’den süratle geçirilen askeri personelin sivil mahkemelerde yargılanması, fotokopilerin Yargıtay kararlarına rağmen belge sayılması birer sivil darbe değil mi?
İşimize geldi mi bazı düzenlemeler, milli çıkarları zedeleyen peşkeş çekmeler; darbe sayılmıyor ama işimize gelmeyenler hemen darbe kabul ediliyor ve adres belli... Askere fatura ediliyor. Aslında dışarıdan kumandalı bazıları askeri yargıdan çok TSK’ya karşılar. Bu liberal faşistler, II. Mondros’çular, Mütarekede olduğu gibi ellerinden gelse Orduyu lağvedecekler. Milli güvenliksiz devlet, ordusuz demokrasi olur mu? AB standartlarında ordu isteyenler; risk, ihanet ve sorunları AB standartlarına çekebiliyorlar mı? Bizim karşılaştığımız sorunlar oralarda neden yok? Ankara kendi kendi ile değil; bunlarla hukuk devleti içinde mücadele etmelidir.
Son yıllarda Türkiye’de hukukun siyasallaştırılması, yargısız infazlar, dış telkin ve emirlere açık olmak birer sivil darbe sayılmıyor mu? Bazılarının Ergenekon ve benzeri, mili tarihimiz ile ilgili ve anlamlı isimlerden hınç alırcasına bunlara saldırmaları, mahkeme kararına rağmen, Ümraniye Davası’ndan hâlâ Ergenekon Terör Örgütü olarak bahsedilmesi Türk tarihine karşı bir darbe değil mi? İktidarların millet eli ile değiştirilmesinin yolunun, basın ve yayın organlarındaki operasyonlar ve baskılar ile önlenmesi demokrasiye karşı bir darbe değil mi? Bu ve benzerlerini yaşadık ve hep yaşıyoruz. Sayın DP Genel Başkanı H. Cindoruk’un devamlı darbe edebiyatı yapanlara karşı “demek ki bunların açıkları ve yanlışları çok ki darbeden bu kadar korkuyorlar” sözleri dikkat çekiyor. Ne gariptir ki; 12 Eylül darbesine alkış tutanların çoğu, bugün ona karşı tavır alabiliyor.
Sivil asker kutuplaşmasının bu ülkeye ne faydası var ki bu ölçüde tahrik ediliyor? Bu demokrasiye saygı mı? Aslında sindirme ve bastırma operasyonu içinde asker devre dışı bırakılarak dışarıdan gelen emirler gerçekleştirilmeye çalışılacaktır. Muhafazakarlaşan ve radikalleşen Dünya ve Avrupa gerçeği karşısında birlik ve beraberliği güçlendirmek yerine; kurumlar arası yarışma Dünya’nın konjonktürüne uyuyor mu? Avrupa Parlamentosu’ndaki radikalleşme, Türk düşmanlığı, Irak’ın Kuzeyinde üstelik genişletilmiş bölgesel yönetime geçilmesi, ABD Planı gereği PKK’ya sözde silah bıraktırılması, bunun karşılığında çeşitli tavizler ve af beklentileri Türkiye’yi birinci derecede ilgilendirmiyor mu? Terör başı katilin siyasi bir sembol olarak pazarlanması ve ülke bütünlüğüne yönelen tehdit farklı kesimleri ilgilendirmiyor mu? Önce iç ekonomik kriz, daha sonra küresel krizin 2009 yılının ilk çeyreğinde ekonomide %13.8 daralma yarattığı, Sanayi sektörünün %18, ticaret sektörünün ise %25 daralmaya gittiği, ihracatın %40’lara varan düşüşü, darbe rüyaları gören fanatikleri düşündürmüyor mu? “Paranoya” ya varan darbe karşıtlığı her şeyden evvel psikolojik tedavi gerektirmektedir.

Birisi diğerine sormuş: “ABD’de neden darbe olmaz?” Diğeri de hemen cevabı vermiş: “ABD’de ABD Büyükelçiliği yoktur da ondan”. Irak’ta, Kerkük’te ve son olarak da İran’da ortaya konulan oyun bazı gerçekleri bir defa daha göstermiştir. Hiçbir iktidar ve siyasetçi vatan savunmasının merkezi olan TSK’yı yıpratarak onlar üzerinden ona karşı siyaset geliştirerek kendi siyasetinin önünü açmaya çalışmamalıdır. Binilen dalın kesildiğini sonradan fark etmek fayda sağlamaz. Oy uğruna siyaset çirkinleştirilmemeli, demokrasi, demokrasi diyerek demokrasi çökertilmemelidir.

Yazarın Diğer Yazıları