Davutoğlu'nun "Mayıs 2013" stratejisi
Başbakan Davutoğlu Diyarbakır gezisinde gazetecilerin sorularını yanıtlarken "Çözüm sürecine" ilişkin açıklamalarda bulundu. "Halkın çözüm sürecinden beklediği şey, silahların tümüyle terk edilmesi. Böyle bir şey olursa, 2013 Mayıs'ına dönülürse, o zamanki gibi PKK tüm silahlı unsurları Türkiye dışına çıkarıp ülke içinde tek bir silahlı unsur kalmazsa, her şey konuşulabilir" dedi. Açıklamanın tümü incelendiğinde şu temel hususların yer aldığı görülüyor:
(1) Halkın çözümden beklediği şeyin silahların tümüyle terk edilmesi olduğu, (2) Ülke çapında tek bir silahlı unsur kalmazsa PKK kanadı ile konuşulabileceği, yani müzakereye dönülebileceği, (3) Silahın ilçeleri esir almasına izin verilmeyeceği ama bir taraftan da hak ve özgürlükler alanında adımlar atılması gerektiği... Davutoğlu'nun Diyarbakır'da yaptığı bu açıklamanın hemen öncesinde 31 Mart'ta HDP tarafından TBMM'ye "Toplumsal barışın kalıcı tesisi, müzakerelerin güvence altına alınması" konusunda bir kanun teklifi verildiğini hatırlatmakta fayda var.
Başbakan Davutoğlu bu açıklamadan önce konuyla ilgili olarak partisinin il başkanları toplantısında konuşmuş ve müzakere masasının dağılmasının ardından PK-PYD-HDP ekseninde sürdürdüğü eleştiri alanını devam ettirmişti. Söz konusu yaklaşımda ifadeler dikkat çekiciydi:
HDP: "Mağdur değiller. Onlar zalimler, onlar katillerle ortaklık yapan kalleşler."
PKK: "Temsil ettikleri iddiasında oldukları Kürt kardeşlerimize ihanet etmektedirler."
PYD: "En az DEAŞ kadar alçak ve barbar bir terör örgütüdür."
Dokunulmazlıklar: "Terörün sözcülüğünü yapan, terörle omuz omuza duran ve teröre destek verenler millet vicdanına tercüman olarak yargı önüne çıkarılacak."
Terörle mücadelenin sürdüğü ve psikolojik harp tekniklerinin amansızca kullanıldığı bir dönemde böylesine farklılık arz eden iki yaklaşımın ülke gündeminde nasıl etkileri olabileceğini önümüzdeki günlerde göreceğiz. Beni asıl ilgilendiren teröre karşı mücadele veren güvenlik güçlerimizin bundan nasıl etkileneceğidir. Gelinen bu aşamada "Yine çözüm süreci mi var?" denilerek mevcut durumdan geri adım atılması olayın en hazin tarafı olur.
Kronolojik eksiklik
7 Haziran'ın hemen öncesinde masanın devrilmesinin ardından Başbakan tarafından "müzakere edilebilirliğin zemini" ilk kez bu kadar güçlü bir şekilde seslendiriliyor. En önemlisi bugün nelere mal olduğu açıkça görülen çözüm süreci sahipleniliyor ve bunun silahlardan tamamen vazgeçmek olduğu vurgulanıyor. O halde uğruna hendekler, barikatlar, yol kesmeler vb.. uygulamaların görmezden gelindiği "çatışmasızlık" ya da "eylemsizlik" algısının halkın kabul edebileceği bir durum olmadığı Başbakan düzeyinde kayıt altına alınıyor. Ancak "konuşabilirliğin" ilk ve temel koşulu şeklinde sunulan Mayıs 2013, çözüm sürecinin sona ermesinde en kritik tarihlerden birisi.
- 8 Mayıs 2013'te "PKK'lıların Türk topraklarını terk etmeye başladığı" belirtilmişti
- Oysa 17 Ağustos 2013'te Başbakan Erdoğan "Silah bırakmadılar. Çekilme sadece %20 ve onların da çoğu kadın, yaşlı ve çocuk" demişti.
- O Mayıs'tan 1 yıl sonra Cemil Bayık tamamen silah bırakma için temel şartın "Öcalan'a özgürlük ve anayasal güvence" olduğunu açıklamıştı. Davutoğlu'nun Diyarbakır'da yaptığı bu açıklamanın hemen öncesinde 31 Mart'ta HDP tarafından TBMM'ye "Toplumsal barışın kalıcı tesisi, müzakerelerin güvence altına alınması" konusunda bir kanun teklifi verildiğini hatırlatmakta fayda var. Yani PKK terör örgütünün silah bırakma ya da ülkeyi terk etme koşulları değişmiş değil. Terör örgütünün bundan geri adım atmadığı ve atmayacağı ortadayken neden böyle bir açıklama yapılmaktadır?
- O halde 2013 Mayıs'ta yapılanlar daha doğrusu yapılmayanlar belli... Bir an için terör örgütünün müzakere koşullarını değiştirdiğini kabul edelim. Bu durumda olsa olsa PKK terör örgütünün silahlarını bıraktığını ve açıklanacak takvim dahilinde silahlı tüm unsurlarını ülke dışına çıkaracağını ilan etmesinden bahsedilebilir. İşte bu sebeple Başbakan'ın "Mayıs'taki şartlara dönülürse" dediği noktada diyalog zeminin yakalanması zaten mümkün değil.