Demokraside yozlaşma ve dönüştürme

Son yıllarda temel kuruluş ve kurumların, hatta ülke yönetimine talip siyasi partilerin bir değiştirme ve dönüştürme sürecine sokulduklarını görüyoruz. İktidarların istenen yörüngeye sokulması, dışarının istediği şekilde bir dönüşüme tabi tutulması yeterli görülmemektedir. Bunun yanı sıra Türkiye’yi Türkiye yapan kurumlar üzerinde sivil-asker ayırmaksızın hesaplar yapılmakta ve bunlar değiştirilmeye zorlanmaktadır. Bu süreç, çoğu kimse tarafından da fark edilemeden uygulanmaktadır. Son 10-15 sene Türkiye’de olup bitenler gözden geçirilirse; sistemli bir şekilde ülkenin çıkarlarını koruyamaz hale sokulduğumuz görülmektedir.
İş sadece bununla da kalmamaktadır. Türkiye, dış patentli reçetelerle gerçek demokrasiye yabancılaştırılmakta, Anayasasıyla oynanmakta, sosyal yapısı etnikleştirilerek paramparça hale getirilmektedir. Parçalanma demokratikleşme diye yutturulmaktadır. Halk neye ve neden rey verdiğini fark edememektedir. Devleti milli mücadeleyle ağır bedel ödeyerek kuran milli irade sahipsiz kalmaktadır. Adeta Devletin egemenlik haklarını paylaştırmak için müşteri aranmaktadır.
Demokrasinin ağır aksak yürüyen basını bile neredeyse ortadan kalkmış; tenkit edilen CHP’nin tek parti dönemindeki şartlar ortaya çıkmıştır. Baskı, sindirme, şantaj ve yargısız infazlar sürüp gitmektedir.Tutuklamaların cezaya dönüştüğü bir yerde hukuk devletinden bahsedilebilir mi? Kamu görevlilerinin devletin görevlisi olmaktan çıkıp partinin temsilcilerine dönüşmesinin demokrasiyle ne ilgisi vardır? Bazı vali ve kaymakamların ilçe ve il başkanları gibi davranmasının hukuk devletiyle ve demokrasiyle nasıl bir ilişkisi olabilir?
Yargının taraf haline getirilmesi, ancak parti devletlerinde geçerli olabilir. Yıllardır Türkiye’de kısır ve çirkin bir mücadele vardır. Cumhuriyet sonrası Türkiye’de milli mutabakatlar tam anlamıyla kurulamadığından ve güçlendirilemediğinden kolay kamplaşmalar ortaya çıkabilmekte; kısır siyasi tartışma ve çalkantılar nesiller boyu devam etmektedir.
Bir dönem, siyasi iktidarları, seçilmişleri vesayet altına almaya çalışan, üzerlerinde baskı kuran kurum ve çevreler bir başka ifadeyle; seçilmeyip tayin edilenlerden şikayetçi olurken; günümüzde bu ters işlemeye başlamış; bu defa bir rövanş alma tutkusu içinde siyasi iktidar  dünün egemen siyasi güç odakları üzerinde hakimiyet kurmaya çalışır hale gelmiştir. Bu kısır döngü içinde ülke, içerde ve dışarda çıkarlarını koruyamaz hale gelmiş, asıl gündem maddeleri ve tehlikeler gözardı edilmiş, kısır verimsiz konularla uğraşılır olmuştur. Her iki sapma da ülkenin geleceğine yapılan en büyük yanlıştır. Bu siyasi yapı, aydınları ve ülkesine hizmet etmek isteyenleri siyasetten soğutmakta ve demokratik sistemle yabancılaştırmaktadır. Siyasi mücadele, sağ-sol bloklar arasında olmaktan çıkmış, teslimiyetçi ve küreselci güçlerle Türkiye’yi Türkiye yapan değerleri savunanlar arasında olmaktadır.
12 Haziran’da halkın önüne konacak sandık, demokrasiye yabancılaşmış bir sandık olmaya namzettir. Halk ne olup bittiğinin farkında değildir; basın yoluyla birçok şey fark ettirilememektedir. Bu çelişki, demokrasimizi tıkamakta; iktidarların sandıktan gelip sandıktan gitmesini de zorlaştırmaktadır.
Halk fark etmese de, iktidarın kendisine rey verenlerle yabancılaşan çizgisinin dışında; CHP de siyasi küresel çıkarlara uygun olarak dönüştürülmekte, geleneksel çizgisi kaybolmaktadır. Parti, temel çizgisiyle çelişen bölücü ve etnik ırkçı, hakikatleri araştırma komisyonu kurulmasını teklif edenlerle doldurulmuştur. Bazıları TSK’ya silah bırakma teklifi yapabilmektedir. Askerle uğraşma demokratikleşme zannedilmektedir. Oysa TSK ile uğraşanlar başka ülkelere askerlik yapmaktadırlar. Parti içi demokrasi dışlanmaktadır. CHP, AKP çizgisinin dıştan etkilenen bir başka versiyonu gibidir. Kala kala tek ümit MHP olmakta ve onunla da uğraşılmakta, iktidar listelerinde devşirilen sürpriz milletvekili adaylarından bahsedilmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları