Derinlerde saklanan kuşku!..

21 Haziran 2020 günü bu köşede yeralan "Buzdağının altındaki karanlık" başlıklı yazıda, 4 yıldır süren operasyonlara rağmen FETÖ'nun halen nasıl devletin içerisinde durabildiğine dikkat çekilmiş ve ürkütücü kuşkular sıralanmıştı...

6 ay önceki o yazıda, 15 Temmuz 2016'daki "darbe" girişiminin ardından AKP ile Fethullahçılar arasındaki savaş kızışırken, cemaatin hem mürit yapısı hem de ekonomik örgütlenmesinin çok büyük darbeler aldığı, ancak

dönemin Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli'nin gelişmeleri, "bunlar buzdağının görünen yüzü" şeklinde değerlendirdiğine dikkat çekilmişti...

Canikli'nin yıllar önceki açıklaması sadece bir paradoksa dikkat çekmiyor, devletin içerisinde karanlık bir tünel gibi ilerleyen kuşkulara da vurgu yapıyordu...

İşte o açıklama, en az 500 bin kişinin devletten ve iş dünyasından bertaraf edildiği FETÖ operasyonlarının çok daha derinlere uzanacağını ve madalyonun diğer yüzünde ürkütücü bir yapının halen faaliyette olduğu anlamına da geliyordu...

Çünkü devletin içerisindeki mücadele sürerken, ortaya çıkan "yeni yapılanma"lar bir yandan operasyonları derinleştiriyor, diğer yandan da karanlığın sonuna ulaşılamadığı şeklindeki kaygıları büyütüyordu...

FETÖ'nün 2020'nin başlarından itibaren canlandırmaya çalıştığı "ışık evleri"ne yönelik operasyonlarla deşifre olan "yeni yapı", "buzdağının altındaki" örgütlenmelere işaret ediyordu ama, tek tehlike bu muydu acaba?..

Operasyonda sinsi çelişki!..

Cemaate yönelik operasyonların darbeden  beş yıl sonra da (!) olsa hız kazanması dikkat çekiyor...

Çünkü Türkiye'nin dört bir yanında neredeyse her hafta 50 ile 250 arasındaki insan FETÖ'den gözaltına alınıyor... Son iki günde de, 48 kentte 350 kişi gözaltına alındı...

Peki; hem kamuda hem de sivil kesimde 2016'dan itibaren yoğunlaşan operasyonlarda 50 bin kadar mürit tutuklanmasına rağmen FETÖ nasıl bitmiyor?..

Onbinlerce kamu görevlisi ve yüzbinlerce sivil uzantı deşifre olmuşken, operasyonların devam etmesi ve çok şaşırtıcı noktalara ulaşılması akıllara çok ürkütücü bir soruyu da getiriyor;

"Aslında devlet cemaat tarafından tamamen mi kuşatılmıştı?.."

Bu soruya yanıt olabilecek gerekçeler, 2019 ve 2020'da kamuda üst düzey görevlendirilen bazı isimlerin cemaat bağlantılarıyla da öne çıkmış ve şaşkınlık yaratmıştı;

15 Temmuz'dan sonra tutuklanan Tümgeneral Mehmet Dişli'nin ağabeyi Şaban Dişli

Lahey Büyükelçiliğine, FETÖ'nün eski dernek yöneticisi Ali Erbaş ise Diyanet İşleri Başkanlığı'na atanmıştı...

Zaman Gazetesi'nin eski ortağı olan, Fettah Tamince'nin, Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı'nın yönetim kurulu üyeliğine getirilmesi de şaşırtıcıydı...

Ve Turkcell ile Sermaye Piyasası başta olmak üzere, kimi kurumlara, adı cemaate bulaşmış insanların atanması da medyaya uzun süre konu olmuştu...

İstihbaratta büyük vaka!..

AKP'nin, cemaate yönelik operasyonlara gölge düşüren bu atamalarının ardında hangi pazarlıklar olduğu bilinmiyor ama  ortaya çıkan skandallar, FETÖ ile mücadelede birilerinin "perdeleme" görevi yaptığı kuşkusunu da büyütüyor...

Çünkü AKP'lilerin "buzdağının altı" diye nitelendirdiği o yapının tahmin edilenden çok daha derinlere nüfuz ettiğini kanıtlayan olaylar unutulmuyor;

Ege Ordu Komutanı Korgeneral Ali Sivri'nin emir subaylığını yürüten binbaşı Fevzi Öztürk'ün 2020'nin Mayıs ayı içinde FETÖ'den yakalanması şok etkisi yaratmıştı...

2019'da hava kuvvetlerinde göreve başlayan P.Ö. adlı teğmenin bile FETÖ'cü çıkması, "bunlar göreve atanırken soruşturulmuyor mu" sorusunu öne çıkarmıştı...

19 Haziran 2020'de  yapılan bir operasyonda, ordu istihbaratının başındaki Tümgeneral Ali Serin'in emir astsubayı M.K'nın da FETÖ'cü olduğunun saptanması pes dedirtmişti!..

Peki; Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar,  2020'nin Mayıs ayında yaptığı açıklamada, 20 bin subayın FETÖ nedeniyle TSK'dan ihraç edildiğini söylemesine rağmen, TSK istihbaratında halen müritlere rastlanması kuşku içermiyor mu?..

Bu sorunun tek nedeni TSK istihbaratında geçen yıl yapılan operasyonlar değil... İşte son skandal daha da vahim;

15 Temmuz darbe girişiminin ardından 2017 yılında Erzincan'da gözaltına alınan Serdar Atasoy, savcılıkça serbest bırakılmış, 2020 yılındaki Yüksek Askeri Şura'da da tuğgeneralliğe terfi ettirilmiş!!!

O da yetmemiş ki, Atasoy kısa süre sonra Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın en kritik birimi olan İstihbarat Başkanlığı emrine atanmış!..

FETÖ'cü askerleri deşifre eden ankesör soruşturmalarına takılan Atasoy, gözaltına alınmış ve itirafçı olmuş!..

Herkes soruyor; "kim korudu Atasoy'u ve istihbarata sızacak kadar nasıl gizlenebildi?.."

TSK ile birlikte AKP'yi de sarsan bu olay, eski bakan Canikli'nin, "buzdağının görünen yüzü" tanımlamasını bir kez daha gündeme getirdi...

Evet; bir yandan adı cemaate karışanların devlette önemli görevlere getirilmesi, diğer yandan da devletin en kritik merkezlerinde halen FETÖ'cülerin yakalanması arasındaki derin çelişki, şüphe yaratmaya devam edecek...

İçişleri Bakanı, "darbenin arkasında Amerika vardı" dediğine göre, Sam Amca'nın kolları halen Türk ordusunun içinde mi acaba?..

Yoksa cemaat istihbarata sızacak kadar güçlü mü halen?.. İki seçenek de çok vahim...

Yazarın Diğer Yazıları