İstanbul, sanat ve teknolojinin eşsiz bir buluşmasına ev sahipliği yapıyor. Özel bir üniversitenin düzenlediği “Dijital Minyatür: Yapay Zeka ile Sanatın Yeniden Yorumu” sergisi, Osmanlı ve Selçuklu dönemine ait klasik eserleri yapay zeka teknolojisiyle yeniden yorumlayarak sanat dünyasında çığır açtı.

Yerli bir yapay zeka girişimi olan Arterio’nun geliştirdiği derin öğrenme algoritmaları, tarihi minyatürleri hem nostaljik hem de fütüristik bir deneyime dönüştürdü.

Bilimsel araştırmalar ve uluslararası uzmanların görüşleri, bu teknolojinin kültürel mirası koruma ve yeniden canlandırma potansiyelini ortaya koydu.

OSMANLI MİNYATÜRLERİ DİJİTAL ÇAĞDA YENİDEN DOĞUYOR

Sergide, Osmanlı saray hayatından sahneler, mitolojik hikayeler ve doğa tasvirleri, Arterio’nun yapay zeka algoritmalarıyla yeniden hayat buldu.

Derin öğrenme ve generatif modellerle geliştirilen bu algoritmalar, milyonlarca görsel veriyle eğitilerek insan beyninin görsel algı süreçlerini taklit etti.

Örneğin, bir Selçuklu minyatüründeki geometrik desenler, yapay zekanın eklediği dinamik renk geçişleri ve modern kompozisyonlarla çağdaş bir sanat eserine dönüştü. Bu yaklaşım, geleneksel sanatın geleceğe taşınmasını sağlarken, genç sanatçılara da ilham verdi.

MIT’de yapılan bir araştırma, yapay zekanın ürettiği eserlerin insan yapımı sanattan ayırt edilemeyecek kadar gerçekçi olduğunu gösterdi.

Nature Machine Intelligence dergisinde yayımlanan bir başka çalışma ise, yapay zeka algoritmalarının Rönesans dönemi tablolarının kaybolan bölümlerini, sanatçıların tekniklerini analiz ederek tamamlayabildiğini ortaya koydu. Bu teknolojiler, yalnızca estetik üretimde değil, kültürel mirasın korunmasında da devrim niteliği taşıyor.

ULUSLARARASI UZMANLARDAN ÖVGÜ VE ELEŞTİRİ

Londra Üniversitesi’nden dijital sanat ve kültür uzmanı Prof. Dr. Lev Manovich, sergiyle ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:

“Yapay zeka, klasik eserleri yeniden canlandırarak sanatın ne olduğu sorusunu yeniden tanımlıyor. Bu teknoloji, sadece estetik üretimde değil, kültürel değerlerin korunmasında da bir katalizör.”

Ancak Manovich, veri setlerindeki olası önyargılara dikkat çekerek, “Yapay zekanın estetik algısı, eğitildiği verilere bağlı. Kültürel çeşitliliği korumak için farklı estetik değerlerle eğitilmesi şart” dedi.

Stanford Üniversitesi’nden yapay zeka ve sanat uzmanı Prof. Dr. Fei-Fei Li ise teknolojinin potansiyeline vurgu yaptı:

“Yapay zeka, estetik algıyı öğreniyor ve sanat üretiminde insanlara rakip olabilecek bir kapasiteye ulaşıyor. Ancak sanatın duygusal derinliği hala insanlara özgü.”

Li, serginin kültürel temsiliyet açısından veri setlerinin dikkatli seçilmesi gerektiğini belirtti.

Oxford Üniversitesi’nden etik uzmanı Prof. Dr. Luciano Floridi ise yapay zekanın sanat dünyasındaki yükselişinin etik ve felsefi soruları beraberinde getirdiğini savundu:

“Yapay zeka bir araçtır ve üretilen eserlerin sorumluluğu onu tasarlayanlara aittir. Ancak orijinallik ve etik kullanım için sıkı düzenlemeler gerekli”.

ETİK VE FELSEFİ TARTIŞMALAR GÜNDEMDE

Yapay zekanın sanat dünyasındaki bu yükselişi, beraberinde önemli soruları da getiriyor: Yapay zeka tarafından üretilen eserlerin telif hakkı kime ait? Bir makine sanatçı olarak kabul edilebilir mi?

Journal of Artificial Intelligence and the Humanities’de yayımlanan bir çalışma, yapay zekanın tahrip olmuş duvar resimlerini orijinal renk ve dokularıyla yeniden canlandırma kapasitesine odaklanırken, bu eserlerin “orijinalliği” konusundaki tartışmaları da alevlendirdi.

Harvard Üniversitesi Sanat ve Bilim Merkezi’nden Prof. Dr. Joseph Koerner, “Yapay zeka, kaybolan sanat eserlerini yeniden inşa ederken inanılmaz bir hassasiyet sunuyor. Ancak bu eserlerin ne kadar ‘orijinal’ olduğu, sanat dünyasında yeni bir etik tartışma başlatıyor” dedi.