Din, ahlak ve siyaset

Siyaset, doğası gereği bencildir. Çıkar odaklıdır ve daima kazanmak ister. İster kişisel isterse örgütsel (grupla) yapılsın, durum değişmez. İşte tam bu noktada şu ilişkiye bir mim koymamız gerekiyor. Siyaset ve din, siyaset ve ahlak, siyaset ve salt dürüstlük ve doğruluk, çıkarlarla uyumlu olduğu sürece beraber yürüyebilir.

Siyaset yapanlar bilir.

Hatta şu an tam da belediye başkan adayları, yerel meclis üyeleri ve belediye meclis adayları belli olacakken rekabeti gözleyenler fark edecektir. Bir taraftan rekabet, öte tarafta çıkar çatışması ve ayak oyunları, bel altı vuruşlar ortaya çıkacaktır. Hem de aynı ideoloji, aynı görüş aynı parti içinde olacaktır.

Niye?

Çünkü siyaset, en başta söylediğimiz gibi bencildir, ama insanlar da bir o kadar bencildir. Zaten birbirini besledikleri için vaziyet böyle şekillenmektedir.

Sonuç?

Sonuç, burada ahlak da din de zaafa uğrar. Burası, ayrışma noktasıdır. Kavşaktır. Dolayısı ile din ile siyaset birlikte yürürken dinin istediği yönde değil, siyasetin istediği yönde hedef belirir.

Kısaca din siyasete uyar.

Uyarsa ne olur?

Amacından sapar.

Ahlak da öyle.

Peki, siyasi ahlak yok mudur?

Vardır.

Hem siyasi ahlak vardır ve hem de siyasi etik vardır.

Etik ve ahlak kavramlarını çoğu kişi birbirinin yerine kullanmaktadır. Bu doğru bir kullanım değildir.

Dorusu nedir peki?

Doğrusu şudur: Ahlak yerli, millî ve kültürel bir kavramdır. Yazılı değildir. Etik ise, evrensel, aynı zamanda yazılı ve ilkeseldir.

Bu durumda eğer bir siyasi ahlaktan bahsedilecekse, o ancak ilkesel olabilir. Başka bir anlatımla etik yazılı, ahlak, yazılı olmayan kurallardır.

Siyasi ahlakın kuralları (normları), yazılı ilkeler (etik) kadar, hukuksal da olmalıdır.

Ölçüt budur.

Eğer ölçüt yoksa verilecek karar havada kalıyor demektir.

O kararın haklı veya doğru olup olmadığını bilemeyiz.

Neden?

Çünkü doğru olup olmadığına hüküm verilecek ölçü birimi ortadan kalkmıştır. Eğer ortada metre diye bir ölçü birimi yoksa herhangi bir uzunluk hakkında, şu boydadır, denilmesinin bir anlamı olabilir mi?

Olmaz.

İşte bunun gibi.

Siyasi karar ve davranışların ölçü birimi/ölçütü yahut davranışların haklılığı veya haksızlığı, 1)-Etik ilkeler, 2)-Hukuka uygunluk, diğer bir söyleyişle yasallıktır. Etik ilkeler, ahlakı içerdiği için de, ölçütlere uygun siyasal davranış, aynı zamanda ahlaki olur.

Ülkemizde, din-siyaset, ahlak-siyaset ve hukuk-siyaset arasında olması beklenen tüm bağlayıcı hükümler yozlaştırılmıştır. Bu anlamda Türkiye siyaseti, ahlaki normların dışına çıkmakta bir sakınca görmüyor.

Dini kutsalları ve değerleri, siyasetin çıkarına alet etmekte bir sakınca görmediği gibi bundan dolayı, Allah’a karşı sorumluluk bilinci de duymuyor.

İşin garibi, aynı durum birtakım siyaset dışı aktörler tarafından da tekrarlanıyor. Birçok cemaat ve tarikat konuşanı, maalesef dini içerikleri, örgütsel çıkarı için çarpıtmakta birbiriyle yarışıyor. Toplumsal ahlakın yozlaşmasına hizmet eden bu tip kanaat önderi rolündeki kişiler, ürettikleri dini içerik ve söylemlerle çelişmektedir.

Bu ve benzeri sonuçlar ile ekonominin getirdiği ağır yük, toplumsal ahlakın çürümesine, pörsüyüp dağılmasına yol açıyor. Öte yandan güven merkezlerinin güvenilmez hâle gelmesi de sorunu derinleştiriyor.

Sonuç olarak, Türkiye’de siyasal aktörler ve kurumlar(partiler) halkı bütünleştirecek, toplumsal ahlakı önemseyecek davranışlardan uzaklaştıkça, önce kendi taraftarları, sonra dalga dalga öteki gözlemciler ahlaki yozlaşmaya doğru sürüklenmiş oluyor.

Hâliyle ülkeyi ve toplumu kurtarmasını beklediğimiz insanların önce kendilerini düzlüğe çıkarması gerekiyor.

Yazarın Diğer Yazıları