Doğu Türkistan için...
Çin’in “Sincan Uygur Özerk Bölgesi” olarak adlandırdığı bizim ise kadim bir Türk yurdu olarak bildiğimiz Doğu Türkistan’daki soydaşlarımıza yönelik saldırılar ve haksız uygulamalar devam etmektedir. Bugün Doğu Türkistan’da yaşanan gelişmeleri vaktiyle Türk Cumhuriyetlerinin yaşadığı bağımsızlık sürecinden ve Çin’in günümüzde giderek belirginleşen önceliklerinden ayırmak mümkün değildir. Nitekim Sovyetler Birliğinin dağılmasıyla beraber bağımsızlığına kavuşan Türk Cumhuriyetleri ve kıpırdama gösteren milliyetçilik hareketleri Doğu Türkistan’daki olası gelişmeleri Çin açısından hayati bir öneme taşımıştır.
Çin özellikle 1991-1996 yılları arasında Türk Cumhuriyetlerinde meydana gelen olayların Doğu Türkistan’a sıçramasından endişe etmiştir. Bu sebeple Çin, Doğu Türkistan’da tartışılmaz bir hakimiyet kurmak isterken bir yandan da oradaki demografik dağılımı değiştirmeye çalışmaktadır. Uzun süredir bölgede Türk ve Müslüman nüfusun azalmasına yönelik olarak keskin bir yıldırma ve baskı rejimi uygulanmaktadır. Doğum kontrol politikası ve iskan uygulamalarıyla birlikte Çin işgali sırasında % 90’a varan Türk ve Müslüman nüfusununhızla gerilemekte olduğu görülmektedir.
Bununla birlikte Doğu Türkistan, Çin’in artan hammadde ihtiyacı açısından sadece bir iç mesele olmaktan çıkmış ve gelecekte ayakta kalmasını sağlayacak stratejik hedeflerin kilit noktası haline dönüşmüştür. Dünyanın en büyük ikinci petrol ithalatçısı konumundaki Çin’in 2025 yılındaki petrol ihtiyacının %30 artacağı öngörülmektedir. Doğu Türkistan bu açıdan Çin’i geleceğe taşıyacak kilit bir coğrafya görünümündedir.
Ne yapılabilir?
Doğu Türkistan konusunda yapılmasını umut ettiklerimizin yanı sıra içinden çıkılması zor olan gerçekler de vardır. Her şeyden önce Çin’in üretim odaklı ekonomik gücü mesafe tanımaksızın dünyayı etkisi altına almaktadır. Türkiye’de dahil olmak üzere pek çok ülke farklı sebeplerle Çin ile karşı karşıya gelmekten kaçınmaktadır. Çin’in komşusu ve stratejik ortağı görünümündeki Orta Asya ülkelerinin Çin ile yürüttüğü ilişkiler enerji ve ulaşım başta olmak üzere belirli düzeyde bütünleşme eğilimi taşımaktadır. Bu sebeple genel olarak Türk Dünyası dediğimiz alanda Doğu Türkistan konusunda beklenen çıkışların gerçekleşmesini beklemek zordur. Muhakkak ki burada en önemli unsur Türkiye’nin duruşu ve yaklaşımıdır. Ancak Çin, dünyaya karşı “iç meselemiz” değerlendirmesinde bulunmakta ve başka ülkelerin dışarıdan müdahale girişimlerine müsamaha göstermeyeceğini ortaya koymaktadır. Çin, Türkiye’nin olası girişimlerine karşı zaman zaman PKK meselesini gündeme getirmektedir. Bu noktada Rahmetli Alparslan Türkeş’in yıllar önce Doğu Türkistan’dan kendisine gelen heyete “ilmi siyasetle çözeceksiniz” şeklindeki tavsiyesi gerçekten çok önemlidir.
Peki Türk Dışişleri bu ilmi siyasete ne kadar yatkın ve isteklidir?
Maalesef Doğu Türkistan konusu Türk Dışişlerinin mevcut duruşu açısından oldukça geri sıralardadır. “Görmezden gelme” ya da “günü kurtarma” biçiminde nitelendirilebilecek bir yaklaşım ile atılabilecek bazı adımlar da ötelenmektedir. Türkiye belirttiğimiz tüm hassasiyetlere karşın uluslararası kuruluşlar nezdinde bir takım barışçıl girişimlerde bulunabilir. Sivil toplum faaliyetlerinde daha zemin yaratıcı bir rol izleyebilir. Böylelikle en azından farklı ülkelerin konuya dikkatleri çekilerek Çin’in karar ve uygulamaları bugüne göre daha sorgulanabilir hale getirilebilir. Bu adımlar Çin açısından da daha katkı sağlayıcı olacaktır.
Ama dedik ya...Önce bunu hissetmek ve istemek gerekmektedir...