Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Dönüşüm çarkında başkalaşan toplum

Bütün kavramları kendi bakış açımıza göre ters yüz ettiğimiz gibi ‘değişim’ kelimesini de ‘dönüşüm’, ‘başkalaşım’ ile karıştırdık galiba.

Hızla dönüşüyor, başkalaşıyoruz.
Bilim kurgu filmlerinde bile rastlanamayacak ‘yüzlere’ sahibiz: Gündüz ayrı, gece ayrı.
Ahmet Haşim, yıllar evvel ‘Müslüman Saati’ başlıklı makalesinde, “Müslüman iki ucu aydınlıkta başlayıp, aydınlıkta biten bir gün yaşar” tespitini yaptıktan sonra insanların hayatının nasıl ‘yarasaya’ dönüşmeye başladığını anlatıyordu. 
Oysa günümüzün ‘sanal’ dünyası gözlerimizi öylesine bir kamaştırır oldu ki, ‘ışığa’ çıkmaktan dahi korkar hale geldik artık. 
‘Fildişi’ kulelerimizde halojen lambalarımızın aydınlattığı ortamlarda, hayallerimizi süsleyen ‘düşler’ âleminden ‘mutluluklar’devşirme peşindeyiz. ‘Borsadan’çık, ‘fona’ gir; ‘repodan’ ayrıl, ‘euro’, ‘dolar’ istifle; uzun vadeli düşünüyorsan eğer ‘arazi’ kapat, ‘mal’ yığ, ‘stok’ yap.
Daha fazlası için göz bebeklerimize yerleşmiş olan hırsımızın emrinde ‘kesin bir itaat’ ile debelenip duruyoruz. 
‘Kaynağı’ asla bize aşina olmayan bir dönüşüm, başkalaşım kasırgası, ‘çehrelerimiz’ ile birlikte ‘ruhlarımızı’ da alabora ediyor.
Kırarak, devirerek, batırarak ilerliyoruz.

***

Öylesine bir girdabın içerisindeyiz ki ‘geriye’ dönmeye, ‘arkamıza’ bakmaya fırsat dahi bulamıyoruz. Zaten onu bir yapabilsek, ‘vicdan aynasında’ korkunç gerçekle karşılaşmış olacağız. 
‘Üzerlerine basa basa’ ilerlediğimiz kader kurbanı bedenler, gözleri ‘kan çanağına’ dönüşen masum yüzler, çatlak dudakları ‘dua’ ile ‘beddua’ arasında bir şeyler mırıldanan milyonlar dizilecek bir anda karşımıza.
Artık ‘hesap sormaya’ bile değmeyecek hale getirdiğimiz kişiliklerimizden; belki bütün bunlar nedeniyle kaçırıyoruz aydınlıktan. 
O yüzden olmalı önemli irtibatları ‘loş ışıklı’ odalarda, ‘gözden uzak’ yerlerde ve ‘günün en mahrem’ anlarında gerçekleştirmemiz. 
Araya ‘hatırı sayılır’, ‘sır tutan’ ve ‘bize benzeyen’ bir takım suretler koyuyoruz. 
Onlar da bizim gibi gittiğimiz kanlı yolların, zifiri karanlık tünellerin, çıkmaz sokakların ‘faturasından’, ‘vebalinden’ hiç mi hiç söz etmiyorlar.
Ne de olsa ‘mutlak itaat’ imanı ile bîat mekanizmasına dahil olmuş bulunuyorlar. 
Muhasebenin ‘m’sine bile imkan tanırsak, bir anlık zaafa düşer de ‘kendimiz’ ile hesaplaşmaya başlarsak, yıkılacağız.
Yıkılmamak için de ayağımızı ‘gazdan’ kaldırmadan sürekli yol alıyoruz. 

***

Biz hareket halindeyiz de, bizimle birlikte ‘artık bir daha geri gelmeyecek’ ne kadar değerimiz varsa hepsi arkamızdan sürükleniyor. 
Bir ‘girdabın’ ortasında, adeta ‘dal parçaları’ misali o yana bu yana savruluyorlar.
‘Onur’, ‘erdem’, ‘şahsiyet’, ‘hak’, ‘hakkaniyet’, ‘ahlak’ uçup giderken uzaklara; ‘kendi icadımız’ olan ne üdüğü belirsiz başka kavramlar dolduruyor yerlerini.
Çocuklar doğranıyor ‘koyun’ boğazlanır gibi; kadınlar katlediliyor sırf ‘zevk’ uğruna. 
Ülkenin dört bir tarafı ‘cinnet cinayetleri’, ‘cinsel tacizler’ ile çalkalanıyor; okul koridorlarında ‘çocuk fahişelerin’, stadyumlarda ‘minik ayyaşların’ naraları yükseliyor. 
Dönüşüm, başkalaşım ‘ümüğümüzden’ yakalamış hepimizi, peşi sıra çekip sürüyor.
İnsanlara ‘tepeden’ bakacağımız gökdelenlerimiz, ‘hava’ atacağımız ciplerimiz, ‘caka’ satacağımız yatlarımız oluyor. 
Paralarımız çoğaldıkça, ‘merhamet’, ‘şefkat’, ‘sevgi’ duygularımız köreliyor; ‘ar damarlarımızdaki nasırlaşma’ biraz daha bir belirginleşiyor.
Yönümüzü ‘hırs’ve ‘açgözlülük’ belirliyor.

***

Sahi hiç başınızı ellerinizin arasına alıp, “Keşke, keşke hiç değişmeseydik. İnsanlar, bir hiç uğruna böyle kasaplık koyun gibi doğranmasaydı” diye düşündünüz mü?
Yoksa o ‘taş kesmiş’ yürekleriniz, olup bitenleri ‘değişimin’ ve ‘gelişimin’ doğal bir sonucu olarak mı görüyor?

Yazarın Diğer Yazıları