Dünya lideri, Kanuni ve Erdoğan!
Öcalan’ın BDP milletvekillerinin ellerine tutuşturduğu, “Mutabakat metni!”nin, Kandil’de Karayılan’a; Karayılan’ın Öcalan’a cevabının ulaştırılması MİT’in, yani hükûmetin gözetim ve denetiminde olmuştur. O zaman mektup ve cevabın içinde yazılanların “hükûmet tarafından kabul gördüğünü” kabul etmek zorundayız.
Bu işin lâmı-cimi yok, bu böyle.
Hiç de öyle değil diyenlere deriz ki..
O mektup ve cevapta meselâ, “Başbakan Erdoğan’a bir ay içinde mutlaka suikast yapacaksınız” direktif ve teklifi olsaydı, devlet, hükûmet ve MİT böyle bir metnin taraflara ulaşmasında aracılık eder miydi? Etmezdi, çünkü o metin kabul görmezdi. Kabul görmeyen metin İmralı ve Kandil’den çıkamazdı; İmralı’dan çıksa bile, BDP’li vekiller Irak’a geçemezdi; sınırı geçip yola çıksalar bile Kandil’i bombalayan TSK için telefon açıp, mektubun ulaşması tehlikeye giriyor, bombalamayı durdurun ricasında bulunduklarında, istekleri yerine getirilmezdi. Karayılan’ın cevabı da İmralı’nın yüzünü bile göremezdi.
Şöyle oldu böyle oldu, “hükûmet tarafından kabul gördüğü” kesin olan mektuptan bâzı bölümler basına sızdı(rıldı) da, millet, hiç olmazsa akrebin başını gördü; görmediğimiz kuyruk kısmında yani zehirli bölümde neler var, Allah bilir. Yalnız, bu kadarı bile Türkiye Cumhuriyeti’ni federasyonlara dönüştürmek yani yok etmek ve vatanı küçültmek, yani Doğu ve Güneydoğudan önemli bir parçayı kopartmak için yetiyor da artıyor bile...
Zaten tekliflerin kabul gördüğü de “kabul görmüş” durumda. Çünkü hem Başbakan, hem hükûmet ve AKP sözcüleri, o mektupta yazılanlara itiraz eden herkes, “Gözyaşı ticareti yapmakla” suçlanıyor, “Irkçılık”la damgalanıyor. “Ne yani...” diyorlar, “...analar ağlamaya devam mı etsin?” Yani, metne itiraz yok, metne itiraz edene itiraz var. Hele Sayın Başbakanın “30 yıldır kan akıyor, ne yaptınız” mealli suçlamalarda bulunması, insanı gerçekten düşündürüyor. Düşündürüyor çünkü o otuz yılın tam on yılı AKP’nin hükümet olduğu yıllar...
İşi gücü başkalarını suçlamak olan Başbakan tutuyor ABD ve AB’yi suçluyor, “Terör örgütünün gelir kaynağı oldunuz” diye... Muhalefeti suçluyor, “Bugüne kadar ne yaptınız?” diye.. ABD ve AB’yi suçlarken, “PKK’nın itibarı ABD ve AB’de benim itibarımdan fazla” dediğinin farkında bile değil. Öyle ya, AB ve ABD senin değil PKK’nın değirmenine su taşımışsa, itibar sana değil PKK’yadır.
O zaman nerede kaldı sizin “Dünya liderliği” ve “Türkiye’nin itibarı” afra tafraları...
Yok, iş itibarın değil, başarılı politikaların neticesi ise, bu çok daha feci bir durum. Çünkü böyle bir yorumdan, en az beş bin yıllık bir siyasi birikimi ve devlet geleneği olan Türk milleti ve yüz yaşına ramak kalmış Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Erdoğan’la birlikte, eli kanlı bir terör örgütü kadar diplomasi bilmez, üretemez hale düşmüş; AB ve ABD karşısında tam bir bozguna uğramış, anlamı çıkar...
O zaman da bozgunun antlaşma metni bebek katili ile varılan o “mutabakat” , bozgunun hatıra fotoğrafı da, “esir değişimi” istiskali ile terör örgütünün “taraf” olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin karşısına oturmuş olması olarak tarihteki yerini alır.
Hatta almıştır bile...
İşte tam da bu günlerde AKP Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz, AK Parti Grup Salonu olarak kullanılan yerin isminin “Kanuni Sultan Süleyman Toplantı Salonu” olarak değiştirilmesi ve Meclis’te Kanuni’ye özel bir köşe açılması için kanun teklifi vermiş bulunuyor...
Bizce de gayet isabetli olur...
Böylece açılacak o köşede o günün dünya lideri Kanuni’nin fethettiği iller, ilçeler, eyaletler, yıktığı devletler, öptürdüğü eller metrelerce sıralanır. Karşısında da bugünkü “Dünya Lideri”nin kaybedeceği topraklar, dağıtacağı Türkiye Cumhuriyeti ve başa geçen çuvalların listesi çıkarılır da; millet aradaki farkı belki ancak bu sayede anlar...