Düşmanı azaltmanın yolu

5 Mart'ta R. T. Erdoğan ve Putin, Moskova'da bir araya gelecekler. Bu saatten sonra anlaşamadık diyemezler. Bir tarafta katliama uğrayan halk, bir tarafta göçmenlerin dramı, en önemlisi, Avrupa'nın, katliamlar elbette umurlarında değil, göçmenlerin kendi sahalarına doğru harekete geçmeleri.

Bir şeyi anlamıyorum. Devlet erkânı, 100 binden fazla göçmenin Avrupa'ya geçtiğini söylüyor. Nasıl geçiyor bu kadar insan? Haber kanalları sınırların hemen her noktasından anbean haber veriyor, iki devlet de -Yunanistan ve Bulgaristan- neredeyse bizimle olan sınırlarının her bir adımına asker dikmiş. 100 bin insan nasıl geçiyor? Türkiye'nin içlerinden sınıra birkaç gündür süren akında bile bu kadar insanın yığılması güç. Neyi kast ettiklerini açıklamalılar. Göçmenler, Tampon bölgeye giriyorlar, sonra gaz bombaları atılınca dönüyorlar. Şanslarını bir daha bir daha deniyorlar. Bu denemeleri mi sayıyorlar? Sayının teferruatı da var. Rakamı tek hanesine kadar veriyorlar. Yoksa kimsenin bilmediği yoldan insanları mı geçiriyorlar?

Öyle veya böyle, bütün dünya göç dalgasını gördü. İdlib'deki dram değil; bu göç dalgası, Avrupa'yı telaşlandırdı. Toplantı üzerine toplantı yapıyorlar.

Bulgaristan neyse de, Avrupa hiçbir zaman Yunanistan'a kıyamaz. Yunanistan'ın zorda kalması telaşlandırmıştır. Yunanlılar da sonunda sınırları gevşettiğinde karşılaşacakları manzara onları ürkütecektir. Zaten içlerinde dünya kadar göçmen var. Nasıl giriyorlar?

NATO ve AB bize destek vermek mecburiyetinde. Zorda kalırsak, onların da başı ağrıyacak. Dram ırgalamasa da göç söylentisi bile Avrupa halkını tedirgin edecektir. Irkçı dalga, hemen her ülkeyi sarıyor. Yönetenlerin koltukları da sallanıyor. Köklü tedbir almaları Türkiye'den geçiyor. Türkiye'nin istediği bütün desteği sağlamaları gerekir. Ve öncelikle Rusya'yı durdurmaları. Bu ülkeye birçok ambargo uyguluyorlar. Biraz daha sıkarlarsa, Putin, ister istemez, kendisini geriye çekecektir.

5 Mart'tan önce, NATO üyeleri, göstere göstere Türkiye'ye silah yardımı yapmalılar ve kararlılıklarını göstermeliler ki, Putin, bir an durup düşünmeli ve kendi sonunu hazırladığını anlamalı. Diktatörler de bir yere kadar hömerir. Halkın tavrı diktatörlerin korkulu rüyasıdır.

("Gezi Hâdiseleri" diyeceğim, birileri işkillenecek. "Ne yani? Bizi diktatör mü görüyorsun." diyecek. Haddimiz mi efendim! Demokrasilerde de halkın tavrı önemli değil mi? İster sandıkta göstersin tavrını, ister sokakta. Nihaî hedefte, ilk başta ezilse, kayıp verse bile kazanan halk olur; kaybeden/edenler, "Ben ne dersem o!" diyen/diyenlerdir. Neyse... Fazla deşmeyelim. Birlik dirlik zamanı, kenetlenme zamanı şimdi. Ama biz diyoruz sadece... Keşke "yukarısı" da diline ayar verebilse, birlik zamanı diyebilse!)

Tekrar yazıyorum... Göçmenleri koruyarak Avrupa'yı silkelemek isteyen Saray, İsrail'le, Mısır'la ilişkiler meselesine muhakkak el atmalıdır. İsrail de Suriye'de sahada. O da İran'ın militanlarını vuruyor, pek açıklanmıyor ama, biz de Beşşâr'ın adamlarıyla hareket eden İran Rejimi'nin militanlarını da ister istemez vurduk. Ölenler var. İsrail'le bir orta yola girilmeli. Elbette temel meselemiz, Kudüs'ümüz baki... Ancak diplomasiyi işletebilmeliyiz. "Van minüt"le bir yere varamayız.

Mısır'da İhvan'a karşı bir darbe yapıldı. Halk seçmişti. Neticede devirdiler ve elimizden bir şey gelmedi. Mısır bizden kopalı asrı geçti. "Küstüm. Seni sevmiyorum." demenin, işaret ve orta parmağı üst üste koyup karşındakine boz diye uzatmanın bir mantığı yok. Düşmanlığı azaltmanın yolu ilişkidir.

Allah ordumuzu muzaffer kılsın!

 

turk-ulkusu-1.jpg

Yazarın Diğer Yazıları