Egemenlik devri

Zihinlerin ne ölçüde karışık olduğu son günlerin siyasi tartışmalarında bir kere daha ortaya çıktı. Türk kimliğini, Osmanlı’nın çöküşünden sonra milli devlete geçişte kurucu unsur, egemen bir kültür ve Anadolu’da büyük bir nüfus çoğunluğu olarak kabullenemeyenler, Türk kimliğini etniklik seviyesine indirmeye zorluyorlar. Resmi kanal da buna destek oluyor.
Milli kimlik sadece çoğunluğa göre de şekillenmez. Egemen milli kimlik, coğrafyaya vurulan kültürel damga ve medeniyete yapılan katkı ile şekillenir. Ünlü İngiliz düşünür A.Toynbee bunu “medeniyete meydan okuma” yani anlamlı katkılar yapabilme özelliği ile açıklıyordu. Bunu anlayamayanlar yarın Türkiye’de çoğunluk değişirse; ona göre mi milli kimlik de değişecek saçmalamalarında bulunuyorlar. Bu anti-Türk mayını gibi ortalıkta dolaşma, Türk’e karşı ırkçılık yapma hastalığı iyice nüksetmiştir. Geçenlerde bir işadamı bir TV kanalında bu kadar büyük bayrak direklerine ve büyük Ay yıldızlıbayrakların dalgalanmasına neden ihtiyaç var sorusunu sormuştu. Bu kişinin gönlünde anlaşılan başka bir bayrak dalgalanıyordu.
Birkaç gün önce Türkiye’de milli egemenliği paylaştırmada öncü rolü oynayacak ve yeni anayasada çift dilliliğe yol açacak bir yasa maalesef TBMM’nden geçti. Kürtçe ve Kürtler, dün olduğu gibi Türkiye’ye karşı kullanılıyor. Bu oyunda da çoğu Kürtlük ile ilgisi olmayan işbirlikçiler var. Anadilde savunma hakkı egemenlik hakkının devridir. Milli devlet ve üniter yapıyı hançerlemektir. Hiçbir ciddi devlet yargıdave kamusal alanlarda milli dili dışlayamaz. Egemenliği ona buna peşkeş çeken bir devlet, devlet olarak kalamaz. Egemenlik, bazılarının dediği gibi etnik gruplar arasında matematik eşit bir paylaşım değildir. Avrupa ülkelerinde bunun örnekleri yoktur. Kosova Piriştine’de Alaattin Keykubad Camii’nde Cuma Hutbesi dinledik. Bu hutbe Arnavutça idi. Bu ülkede Türklerde var diye Türkçe hutbe verilmiyor. Biz ise Güneydoğumuzda Kürtçe dini hizmet verecek personeli (mele) devlet eliyle besler hale geldik. Oysa II.Abdülhamid, İşkodra’da kamusal alanda yani camilerdeki hutbelerde çıkan ihtilaf karşısında Türkçe’de karar kılınmasını istemişti.
Türkiye’de olup bitenden bazıları habersizmiş gibi çoğu Kürtlere rağmen sürdürülen Kürt ırkçılığını görmemezlikten geliyor. CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler’in bir beyanatını fırsat bilerek, yine milli olanları, yeni emperyalizm ile işbirliği yapmayanları faşistlik ve ırkçılık ile suçluyorlar. Aslında Sayın Güler’in söylemek istediklerini yadırganacak bir şey değildir ancak ifade tarzı ve kullandığı kavramlarda yanlışlıklar vardır. “Türk ulusu ile Kürt milliyeti eşit olamaz” diye başlayan beyanatta Türkiye Cumhuriyeti’nin tek milliyeti olan Türklüğün yanına bir başka milliyeti de koyarak kavram kargaşası içine düşmektedir. Etnisite milliyetten farklı bir şeydir. Bir milliyette farklı etniklikler bulunabilir. Her bir etnikliğin milletleşmesi zaten pratikte görülmemektedir. Milliyeti reddeden etniklik ayrılıkçı ve bölücü amaçlar güder ve hiçbir ciddi devlette hoş görülmez. Avrupa hukukunda da bunun yeri yoktur. Bu başkaldırı ve arkasında gelecek toprak talebi egemenliği bir çeşit paylaşmadır. Bugün liberalleşen dünün bazı aşırı solcuları, Türk’ü kültürel bir kimlik olarak benimsemeyi bile içlerine sindirememektedirler. Türk sözcüğü neden ısrarla öne çıkarılıyormuş. Sanki Anadolu’da ismi buharlaşmış bir millet yaşıyor. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran irade ve kurucu unsur Türk unsuru değilmiş gibi. Kendini Türk olarak hisseden, Türk kültürünü yaşayan ve bu konuda samimi olan dini azınlık mensuplarını bile Türk kimliği dışında düşünemeyiz.  Bir yazar milli kimliği herhalde pazarda satılan ıspanak olarak gördüğü için veya transfer pazarında bir futbolcu olarak düşündüğü için “Kürdüm diyen herkes Kürt’tür, gelin hepiniz Kürdüm deyin denirse ne yapacağız” diye soruyor. Türk’ü sadece bir ırk olarak değerlendiriyor. Dahası “biz devletimizi kuramadık diye mi Kürtçe savunma yaptırmıyorsunuz” diye bazılarını sorguluyor. Anlaşılan Ortadoğu’da bir Kürt devleti kurulduğunda bu yazar merakını giderecek ve belki de o ülkenin vatandaşı olacak. Zihin karışıklığı ve kamuoyunu yanıltma terör örgütü ile müzakere ve İmralı ile görüşme konularında da sürüp gidiyor. Terör bitecek kan akmayacak barış gelecek gibi kamuflajların altında Türkiye’nin iki dilli, iki parçalı bölünmüş bir devlet haline geleceği fark ettirilmemeye çalışılıyor. Demokratikleşme tuzağı sürdürülüyor.
Şu iyice anlaşılmalıdır ki, Kürt değil; ama Kürtçülük sorunu bir demokrasi sorunu değil; Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyi ile ve Türkiye’den zamanla koparılacak bir parçayla birleştirilecek bir “Kuzey İsrail” kurmaktır, tabii ki ABD’nin kontrol ve güdümünde. Toprak vermeyeceksen; al hepsini içine büyü, yeni Osmanlı ol ve federal yapıya geç deniyor.

Yazarın Diğer Yazıları