Ermeni lobisi bile Osmanlı kadar hesaplaşamazdı

Konunun "Türkiye Cumhuriyeti"yle hiç alakası yokmuş da, Biden, sırf "soykırım" lafı Türkiye''nin başına iş açmasın diye "Osmanlı" vurgusu yapmış da, İstanbul yerine "Constantinople"u tercih etmesi de bu incelikli(!), düşünceli(!), iyi niyetli(!) tutumundan dolayıymış da…
Geçiniz.
Mevzu, "1915''le yüzleşmek" adı altında "Türk tarihinin hakkından gelmek" ise; bizatihi Osmanlı yönetiminden daha şiddetli yapan olmadı bunu bugüne kadar!
***
Şöyle ki…
***
Yozgat mutasarrıfı ve Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, "tehcir" kararını uygulayan bürokratlardan biriydi.
Haliyle, Ermeni lobisinin ilk liderlerinden, "Müstakil Ermenistan" için ayaklananları himayesine alıp, komitaların silah, mermi, para ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayarak, Osmanlı topraklarından "pay" almak üzere işgalcilerle iş birliği de yapan, devrin Ermeni Patriği Zaven Efendi''nin "suçlu Türkler" listesindeydi.
Daha önce "Ermeni mallarının yağma edilmesindeki ihmali" gerekçe gösterilerek suçlanıp beraat etmiş olmasına rağmen, mütarekeden sonra yeniden yargılandı.
Mahkeme heyetinin bile isyan ettiği, üyelerinin "Ermeni Sıkıyönetim Mahkemesi"ne benzettiği Divan-ı Harbi Örfi''de, masumiyetini belgeleyen raporlara aldırış edilmeksizin, tamamen hukuksuz bir yargılama neticesinde ve sadece Zaven Efendi''nin bulup getirdiği şahitlerin yalan/tutarsız ifadelerine dayanılarak idama mahkûm edildi.
İdam fetvasını, Atatürk ve silah arkadaşlarının katli için de fetvası bulunan Mustafa Sabri Efendi verdi.
***
"Kara liste"ye alınan bir diğer devlet adamı, dönemin Diyarbakır Valisi Dr. Reşit Bey''di.
İngilizlerin arzusuyla Bekirağa Bölüğü''ne hapsedildi. Keza, firarına en büyük tepkiyi İngiltere gösterdi. İşgalci Amiral Calthorpe''un müsteşarı Mr. Ryan, Tevfik Paşa''ya yolladığı mesajda, Dr. Reşit Bey''in firarını, "İtilaf devletlerine karşı bir meydan okuma" olarak nitelendirdi.
Yakalanmak üzereyken, "Ermeni tazılarının eğlencesi olacağıma ölmeyi tercih ederim" dedi ve tek mermiyle intihar etti. Karısına bıraktığı mektup kahrediciydi:
- Herkes beni Ermeni malı ile zenginleşmiş biliyor. Halbuki sizi temin-i maişetten aciz bırakıyorum. Bu da talihin bir cilvesi…
***
Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, bu göreve, bizzat dönemin Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa Kemal tarafından atanmıştı.
"Haksız yere memleketi işgal eden bir kuvveti karşılamaya çıkmak bir Türk mutasarrıfına yakışmaz" diyerek şehre gelen işgal subaylarını karşılamayı reddeden Nusret Bey de tıpkı Kaymakam Kemal Bey gibi, daha önce "tehcir sırasındaki hareketlerinden dolayı" yargılanmış ve beraat etmişti.
Beraat ettiği suçtan yeniden ve Damat Ferit''in, başına Nemrut Mustafa''yı atadığı I. Divan-ı Harb-i Örfi''de yargılandı. Yargılama gizli yapıldı. Avukat bulundurma hakkı tanınmadı. Gazete ilanıyla bulunan Ermeni yalancı şahitlerin, mumu daha mahkeme salonunda sönen aleni yalanları doğrultusunda idam edildi.
Üstelik, hakkındaki bütün iddiaların doğruluğu halinde bile kanun "görevi ihmalden" yargılanmasını ve en çok "3 yıl ceza" almasını emrettiği halde!
***
Nusret Bey''in idamından 5 gün sonra Sevr imzalandı!
***
Mütareke İstanbul''unda görev yapan İngiliz Yüksek Komiserliği, Bilal Şimşir''in "Türkiye içinde bir çeşit İngiliz Gestaposu gibidir" dediği bir Ermeni-Rum Şubesi kurmuştu. Şubenin başlıca görevi "fişleme"ydi.
İngiliz Yüksek Komiseri Sir H. Rumbold''ın not düştüğüne göre "Bilgi toplanmasında başlıca kanal Ermeni Patrikhanesiydi."
Bu fişlemeler doğrultusunda, aralarında sadrazamlık, şeyhülislamlık, genelkurmay başkanlığı, ordu komutanlığı, nazırlık, mebusluk yapmış olanların da bulunduğu 150''ye yakın Osmanlı yöneticisi ve aydını Malta''ya sürgün edildi.
İngiltere''nin Washington Büyükelçisi Sir A. Geddes garabeti şöyle itiraf edecekti:
- Üzülerek arz edeyim ki, Malta''da tutuklu bulunan Türkler aleyhinde delil olarak kullanılabilecek hiçbir şey yoktur!
***
Ermeni lobisinin elinde imkân olsa, ancak Osmanlı kadar hesaplaşabilirdi tehcir kararını alan, uygulayan ve dahi bunun "devletin bekası için elzem" olduğunu savunanlarla!
***
Her şey bir yana…
"Bizimle alakası yoksa tamam o zaman" deyip razı mı geleceğiz yani "olmayan soykırım"a "Osmanlı" diye bir fail uydurulmasına!
Hem de "Türkiye Cumhuriyeti sorumlu tutulmayacak" havucu hatırına!
Diyelim, "Osmanlı''nın, Ermenilerin talep ettiği toprakları vermesine" hükmedildi; Ağrı, Van, Iğdır, Kars kimin toprağı?
1954 yılına kadar, Osmanlı adına Düyun-u Umumiye borcu ödemek durumunda kaldığı gibi mi "sorumlu tutulmayacak" Türkiye mesela?
Hem de, Karabağ''da 20 yıl boyunca bir tek BM kararını uygulayamamış olan bu uluslararası hukukla!
O kadar mı alık duruyoruz ABD''den bakınca?

Yazarın Diğer Yazıları