Ermeni sorununda utanılacak yeni gelişmeler / Ferruh Demirmen

Ermeni sorununda utanılacak yeni gelişmeler / Ferruh Demirmen

Ferruh Demirmen yazdı: Ermeni sorununda utanılacak yeni gelişmeler

Günümüzde eğitim dinselleştirilir, yeni Anayasa çağrıları yükselir, sarışın politikacılar Saray’da “Huzur”a çıkar, ve Gazze’de açıkça savaş suçları işlenirken, Ermeni sorununda utanılacak yeni gelişmelere bu satırlarda değinmek belki yine biraz abes kaçacak. Ancak Ermeni sorunu Türkiye için kanserleşmiş bir yara gibidir; her fırsatta Türkleri aşağılama aracı olarak kullanılmakta devam etmektedir. Bu bakımdan yeni bazı gelişmelere kısaca dikkat çekmek faydalı olacaktır.

Bütün bu gelişmeler, kısmen etnik bağlantılı olmasına rağmen, Ermeni tarafının din faktörünü çok etkin bir şekilde kullanması neticesinde ağırlıklı olarak din bağnazlığı çerçevesinde oluşmuştur. “Soykırım” suçlaması hukuksal değeri olmayan, Türk ve Türklüğe karşı yürütülen bir kin ve nefret unsurudur.

Uruguay’da yeni yasa

Uruguay Senatosu 7 Mayıs 2024 tarihinde 24 Nisan’ı “Ermeni soykırımı” olarak tanımasının ardından Temsilciler Meclisi de 14 Mayıs 2024’de aynı tasarıyı oybirliği ile onayladı, ve Uruguay Cumhurbaşkanı Vekili tarafından imzalandıktan sonra ülkede 24 Nisan'ın her yıl "Ermeni Soykırımını Anma Günü" tasarısı yasalaştı. Yasaya göre devlet televizyon ve radyo kanalları her yıl 24 Nisan’ı “Ermeni soykırımı” olarak anacak. Türkiye Dışişleri Bakanlığı, uluslararası hukuku çiğnediği gerekçesiyle yasayı kınadı.

Uruguay, 1915 olaylarını ilk kez 1965’de “Ermeni şehitlerini anma günü” olarak tanıyan bir ülke. Daha sonra 2004 ve 2015’de bu olayları “soykırım” olarak tanımladı. Başkent Montevideo’da “Ermeni soykırımı” anıtı var.

Tarihi kilisede din bağnazlığı

Mart ayından bu yana edinilen bir bilgiye göre İngiltere kent bölgesindeki “Canterbury Cathedral” adlı büyük bir tarihi kilisede, “kaçkar” denen bir taş levhada, sözde Ermeni soykırımına (1914-1923) atıf yapılıyor. Ve tabii ki, fırsat var iken, Ermenilerin 1700 küsur hristiyan kimliği olduğu ve M.S. 301 yılında hristiyanlığı ilk kabul etmiş bir millet olduğu da ilȃve edilmiş. Taş levha “Ermeni volkanik taşı”ndan yapılmış, bir Ermeni tarafından oyulmuş ve katedrali ziyaret edeceklerin göreceği şekilde, 2019 yılında katedralin giriş bahçesine konmuş.

İlginçtir ki, 1400 küsur geçmişiyle Canterbury katedrali Anglikan Hristiyan topluluğunun kutsal merkezi olup, Ermeni Apostolik Kilisesi ile yakından dini ilişkisi yok. Buna rağmen katedral açıkça Ermenistan ve Ermeni Kilisesi’nin baskılarına uymuş, İngiliz hükümeti ve parlamentosunun “Ermeni Soykırımı”nı tanımamasını görmezden gelip, bu utanç verici soykırım propagandasına ȃlet olmuştur.

Açıkça bir din bağnazlığını temsil eden bu propagandaya son vermek için katedral yönetimine mesajlar gönderildi; “Ermeni soykırımı”nın gerek tarih ve gerekse de hukuk açısından geçersiz olduğu ve dolayısıyla soykırıma atıf yapan “kaçkar”ın katedralin giriş bahçesinden kaldırılması rica edildi. Uzun süre kaçamaklı cevap verdikten sonra yönetim, baklayı ağzından çıkardı ve tutumunda ısrar edeceğini bildirdi.

Ancak bu katedralin Unesco tarafından Dünya Miras Listesi’ne alınmış olması gibi özel bir statüsü var. Dün bağnazlığı yapan diğer tapınak ve kiliselerin böyle mümtaz statüsü yok. Dahası, katedral Dünya Mirası listesine 1988’de alınmıştı ve kaçkar’ın giriş bahçesine 31 yıl sonra 2019’da konması, bir anlamda bu mümtaz statüyü kötüye kullanmak anlamına geliyordu.

Bu argümanları da katedral yönetimine bildirmenin faydası olmayınca durum Paris’teki Unesco Dünya Mirası Komitesi’ne ve İngiltere’deki Unesco Milli Komisyonu’na yazılı olarak şikayet edildi. Gönderilen mektupların kopyaları bilgileri olması açısından Türkiye’nin Paris’teki Unesco Daimi Temsilciliği’ne ve Londra Büyükelçiliği’ne gönderildi.

Bu makalenin kaleme alındığı tarihte Canterbury katedralindeki din bağnazlığına ilişik itirazlarımız ile ilgili yeni bir gelişme gündeme gelmedi.

Şu noktayı da bir ironi olarak kaydetmek gerekir ki, bütün bu şikayetler yapılırken Türkiye’de Unesco Dünya Miras Listesi’ne girmiş, uzun süre müze olarak kullanılan, 4 yıl önce camiye dönüştürülen ve bir süre tamir edilen, İstanbul’daki “Kariye St. Saviour” kilisesi, CB. T. Erdoğan’ın talimatıyla Mayıs ayı başında İslami ibadete açıldı. Dört yıl önce Ayasofya Müzesi’nin camiye dönüştürüldüğü ve islami ibadete açıldığı gibi.

Sorulur: Türkiye’de cami kıtlığı mı var? Bu gibi girişimlerin Canterbury katedraline ilişik Unesco mercilerine yapılan şikayetlerde olumsuz tepki yaratacağı büyük bir olasılık.

Ermeni teröriste övgü ve siyaset

Din bağnazlığının başka bir türü, Ermeni Apostolik Kilisesi’ne bağlı, Bagrat Galstanyan adlı bir başpiskoposun, bir Ermeni teröriste olan sempatizanlığı. Olay geçtiğimiz mayıs ayında başpiskoposun Başbakan Nikol Paşinyan’ı istifa ettirmek için Erivan’da düzenlediği gösteride oluştu. Aynı zamanda bir Kanada vatandaşı olan ve özel olarak Ermenistan’a gelen başpiskopos, Ermeni lobisi taraftarları gibi Paşinyan’ı “fazla ılımlı” gördüğü için onu koltuktan indirmek istiyordu. Gösterilere katılan binlerce başpiskopos yanlıları arasında Hampig Sasunyan da vardı.

Hampig Sasunyan, Türkiye’nin Los Angeles Başkonsolosu Kemal Arıkan’ı 28 Ocak 1982’de sokakta hünharca katleden Ermeni terörist. O tarihte başpiskopos 11-12 yaşında idi. Fotoğrafta böyle bir din görevlisinin 16 yaşında iken (1987’de) Sasunyan’a duyduğu yakınlığı ve şimdi bu katili nasıl kucakladığı görülüyor. Başpiskopos bu sıcak muhabbetinde daha da ileri giderek, Sasunyan’u bir “kahraman” olarak andı.

Müebbet hapse mahkum olmasına karşın Hampig Sasunyan, Ermeni toplumu ve kilisesinin yardımlarıyla 2021’de California’da serbest bırakıldı ve Ermenistan’a gitti. Şimdi Ermenistan’da gününü gün ediyor.

19-haziran-ferruh-demiren-resim-1.jpg

19-haziran-ferruh-demirmen-resim-2.png

Yukarıdaki olay, Ermeni kilisesinin utanç dolu etkisiyle Ermeni lobisinin Türklere karşı olan kin ve nefret duygusunu açıkça ortaya koyuyor. Konunun dikkate değer yönü politik: Ermeni lobisi Başbakan Paşinyan’a tahammül edememektedir. Sebebi: Paşinyan yeterince kindar ve milliyetçi değil. Bu yaklaşım Başbakan’ın 24 Nisan 2024 tarihli bildirisinde görülebilir. Bu bildiride Paşinyan her nekadar “Ermeni Soykırımı”nı yalanlamıyor, “soykırım olmadı” demiyorsa da, Ermenilerin tarihte jeopolitik oyunlara ve yalan ve teahhütlere kurban olduklarınını, günümüzde eskiye dönük (geniş çoğrafyalı) “Ermeni vatanı” sevdasından vazgeçilmesini ve asıl vatanın şimdiki Ermenistan olduğunun altını çiziyor.

Başka bir deyişle, Paşinyan Ermeni halkını hayalperestlikten vazgeçip, şimdiki Ermenistan topraklarını vatan olarak görmesini öneriyor. Tabii ki çok gerçekçi bir görüş; ancak Ermeni lobisi ve Ermeni halkının büyük bölümü için kabul edilemeyecek bir tutum. Oysa Paşinyan gibi bir Başbakanı Ermenilerin baştȃcı yapması gerekir.

Fransa’da küstahlık

Geçtiğimiz Nisan’da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Ermenistan'ı "Fransa’nın sınır-ötesi parçası” olduğunu ve onu koruyacağını ilȃn etme densizliği yetmezmiş gibi, Marsilya ve Lyon kentlerinde 2 skandal yaşandı. Mart ayında Marsilya’da Ermeni terörist Soğomon Tehliriyan heykelinin açılış töreni yapıldı. Tehliriyan, Nemesis Operasyonu’nun bir parçası olarak Talat Paşa’yı 15 Mart 1921’de Berlin'de şehit eden Ermeni terörist. Heykelin açılış töreni din adamlarının dualarıyla başladı (din bağnazlığına başka bir örmek!) ve Senatör Valerie Boyer, bu teröristi övdüğü gibi, sözde Ermeni soykırımının inkȃrını suç kapsamına alınması gerektiğini belirtti.

Tehliriyan’ı bir kahraman gibi anan anıtlar Erivan, ve Fresno, Kaliforniya'da da var.

Lyon Belediye Başkanı Gregory Doucet ise, Mayıs ayında düzenlenen bir etkinlikte kuzey-doğu Türkiye topraklarını Ermenistan’a ait olarak gösteren bir harita önünde Ermenistan atletizm federasyonu millî takımı sporcuları ile fotoğraf çektirdi, ve daha sonra bu fotoğrafı sosyal medyada paylaştı.

Dışişleri Bakanlığı’ından Fransa’daki skandal olaylarla ilgili bir tepki gelmedi.

Eğitimde dayatma ve “rüşvet”

ABD’nin California eyaletinde 29 Eylül 2022’de Ermeni lobisinin tüm desteği ile “AB 1801” adlı yasa tasarısının imzalanmasının ardından 24 Nisan’ın daimi olarak eyalet çapında resmi tatil ilȃn edilmesinin etkileri bütün hızıyla devam etmektedir. Kamu okulları (ilkokul, ortaokul, lise) ve kolej ve üniversitelerde her yıl sözde Ermeni soykırımı ilişkisi ile 24 Nisan tatil olabiliyor ve devlet memurları da bu günde ücretli tatil yapabiliyor. Eğitimde “soykırım”a ilişik müfredatlar hazırlanıyor, 24 Nisan’da okullarda özel faaliyetler düzenlenebiliyor.

San Fransisco’da yerleşik bir büro, “Soykırım Eğitim Projesi” altında ABD kapsamında özel seminerler tertipliyor, kitaplar yayınlıyor, Soğomon Tehliriyan gibi bir katili neredeyse kutsallaştırıyor, sözde Ermeni soykırımının “Yahudi holokast”a bir ilham teşkil ettiğini iddia edecek kadar küstahlaşıyor. Dahası, lise öğrencileri arasında “Ermeni soykırımı” hakkında yazı yazma yarışmaları düzenleniyor, “soykırım”ı en iyi anlatan eden öğrencilere bir rüşvet olarak burs veriliyor.

Ermeni lobisinin desteği ile yasalaşma için sunulun bir tasarı da ABD Kongresi’nde beklemekte olup, tasarının onaylanması beklenmektedir. Tasarıya göre, 10 milyon dolarlık bir bütçe ile ABD’li öğrenciler Osmanlı “1915-1923” döneminde Ermeni, Yunan, ve diğer Hiristiyan toplumların nasıl soykırıma uğradıkları konusunda bilgilendirilecekler. Tasarıya her iki ana partiden de destek var.

Bu şekilde Türk ulusunu hedef alan “soykırım” insanlık suçu, eiğitim yoluyla ABD’de daha yaygın ve belirgin bir şekilde beyinlere işleniyor.

Büyük bir esefle altını çizmek gerekir ki, bütün bu eğitim dayatmalarına ABD’deki Türk diasporası, özellikle California’da yerleşik toplumdan, göze çarpan bir tepki, karşı direniş

yok. Buna parallel olarak da, ve bir ölçüde sebep olarak, B. Elçilik ve konsolosluk gibi Türkiye dış temsilciliklerinden de göze çarpan bir tepki, karşı duruş yok.

Sonuç

Yukarıda özetlenen, Türk ulusu için utanılacak gelişmeler ile ilgili bir hususa daha dikkat çekmekle konuyu kapatalım: Bütün bu gelişmeler tarihi gerçekleri çarpıtmanın ötesinde, bir Osmanlı-dönemi yargı hükmünü ve daha sonraki Avrupa kaynaklı yargı kararlarını görmezden gelmektedir. Bu durumun vebali kimlere aittir, okuyucuların takdirine bırakalım.

Şu da var ki, Ermenilerin Osmanlı hükümetine yaptığı ihanet yadsınamaz ve daha sonra terör örgütlerinin Türk diplomatlarını öldürmeleri affedilemez. Bir anımsatma: İsviçre’nin Cenevre kentinde Başkonsolosluk Sekreteri Mehmet Savaş Yergüz, 9 Haziran 1981 tarihinde ASALA terör mensubu Mardiros Jamgotchian tarafından şehit edildi; 15 yıl hapis cezası almasına karşın katil 10 yılda serbest bırakıldı …