Etnik parsellemede anayasa tramvayı

Yeni Anayasa ile ilgili olarak toplumun değişik kesimlerinden gerekli desteğin ve katkının yapılmadığından şikâyet ediyor. Demek ki halkın önde gelen meselesi dıştan kumandalı anayasa çalışmaları değildir. Artık şu husus yavaş da olsa anlaşılmıştır ki, yeni anayasa ihtiyacı bizden çok bu isimle kitap yazmış olan G. Fuller ve benzerlerinin takip ettikleri bir iştir. Türkiye’nin Orta Doğu’ya kötü örnek olması için gerekenler yapılıyor. Bize verilen görev büyük patronun taşeronluğudur. 
Anti-Türk mayını gibi ortada dolaşanlar var. Bir kısmı sağ-muhafazakâr kesimden. Bunların eski hastalıkları tekrar ortaya çıkıyor. Onlara göre, Müslüman’ın milliyeti ve milli kimliği olmaz. Belirli bir millete mensup olmakla; belirli bir ümmete mensup olmanın birbirinin yerine ikame edilemeyeceğini hâlâ kavramış değiller. Dine mensubiyet milliyeti ortadan kaldırmaz. Zihinler İslam ile de çelişen etnik ırkçılık bir kere şartlanmasın. Bir yazar vatan, millet, milliyetçilik, milli kimlik gibi konulara ters bakanlara ‘yeşil komünist’ derdi. Anlaşılan şimdi kızılı gitti yeşili önümüzde duruyor! Türk düşmanlığının temelinde kendini Türk hissetmemek var. Bazı üniversitelerdeki PKK sempatizanlarının, etnikliğini öne çıkaranlarca desteklenmesinin altında yatan sebepler vardır. İnsanlarımızı etnik ayırımcılığa tâbi tutanlardan, açılım adı altında ülkeyi âdeta açık arttırmaya çıkaranlara “bizi de görün” diyorlar. Yağmadan pay sahibi olmak istiyorlar. Türkiye’yi bu noktaya getirenlerin kime hizmet ettiklerinin farkında olmadıklarını söylemek mümkün mü?
Etnik köken ile milliyetin rakip görülmesi, milli kimliğin etniklik kapsamında ele alınması bize hastır. Etnik yobazlığın ilkellik değil de özgürleşme olarak kabul edilme sapıklığı yine bizde görülüyor. Etnikliğin ilkel olanını yaşıyoruz. Modern etniklik,  milliyeti, milli kimliği, vatandaşlığı reddedip ırkçılık yapmaya fırsat tanımaz.
Şimdi bu manzara karşısında hadi gelin, sağı 2011 yılında birleştirin bakalım. Aydınlar Ocağı’nı sağı eskiden olduğu gibi birleştirmiyor diye suçlamaya kalkanlar 2000’li yıllardaki değişmenin hâlâ farkında değiller... Bazıları Anayasa referandumunda solla aynı çizgiye gelmemek için ‘Hayır’ diyemedi. Şimdi ‘Evet’lerin bedelini ödüyoruz.
Yeni Anayasa konusunda işimize gelen kuruluşları davet edelim; arka bahçemize giremeyecek olanları ise devre dışı bırakalım çirkinliği sürüyor. Aydınlar Ocağı bir davet almamıştır. Ancak yeni Anayasa ilkeleri konusunda özlü şekilde bir çalışma yapmış ve gerçekleri ortaya koymuştur. Geçen haftaki yazım  “Yeni Anayasa kime hizmet edecek?”  şeklinde idi. Dışarıdan servis edilen dayatmalar doğrultusunda bir anayasa hazırlanacaktır. Ancak buna gerekli tepkiyi ilgili e-posta ile göstermek gerekiyor. Yeni Anayasa ülkeyi etnik dilimlemede önemli bir kilometre taşı olacak. Türk dünyası için Türkiye’yi ümit olmaktan çıkaracak; kimlik tartışmalarını hızlandıracak. Türk dünyasını çökertecektir. Konuya dar bakmayalım.
Ben bunları yadırgamıyorum. Osmanlı’nın çöküş dönemlerinde de benzer oyun ve tezgâhlar vardı. Ancak bugün bu tezgâhları vatandaş %50 oranında reyi ile destekliyor. Benim hayret ettiğim, çok değerli köşe yazarlarının sadece Türkiye’yi etnik parsellemeye uğraşanları esas almaları buna karşı ülkeden yana çalışmalar yapanları ise görmemezlikten gelmeleridir. 
Bazı marjinal gruplar Anayasa’dan Türklüğü silme ihaneti içindeler. Yerine müşteri çok! Kimlik niteliği taşımayan birçok şey söyleniyor. Bunlardan biri de Türk Milleti. Türk Milleti milletin sıfatı oluyor. Kimliği karşılamıyor. Kaldı ki Türk realitesi olmadan Türk Milletinden nasıl bahsedilecek. Milli kimliksiz millet olur mu? Bir akvaryumda da bütün balıklar yüzer. Türk edebiyatı, sanatı, mimarisi, musikisi ve dili yerine Türk Milleti edebiyatı, sanatı, mimarisi, musikisi ve dili mi diyeceğiz? Fransız yerine Fransız Milleti, Alman yerine Alman Milleti kullanılıyor mu?
Değerli okurlarımla bir noktayı paylaşmak isterim. Yaklaşık 30 senedir AB üzerine kitaplar ve makaleler yazıyorum. Bugün sonuç; ulusüstü düzenlemelerin ulusları inkâr ederek milli çıkarları dışlayarak gerçekleşemeyeceğidir. AB bölgesel katı bir planlı ekonomiye gitmiştir. Her şeyi merkezden planlayabileceğini zannetmiştir. Ülkelerin kendilerine has özellikleri, çıkarları ve bütünü tamamlayıcı nitelikleri göz ardı edilmiş, sosyal bilimci bir yaklaşımdan uzaklaşılmıştır. AB, ister istemez bölünecek ve ülkelerin egemenlik haklarının kolay kolay devredilemeyeceğini anlayacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları