Gazetesi Murat Ağırel sordu, tutuklu Murat Ağırel her şeyi anlattı

Gazetesi Murat Ağırel sordu, tutuklu Murat Ağırel her şeyi anlattı
Silivri'de tutuklu bulunan Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel, dikkat çeken bir röportaj kaleme aldı. Murat Ağırel'in avukatı Celal Ülgen'in aktardığına göre "Gazeteci Murat Ağırel, tutuklu Murat Ağırel’e sordu" röportaj şu şekilde:

Gazeteci Murat Ağırel: Murat Bey, yüzlerce gün sonra mahkemeye çıktınız ve savunmanızı yaptınız. Duruşma sonunda Barış Terkoğlu ile birlikte iki gazeteci daha tahliye edildi. Siz, Barış Pehlivan ve Hülya Kılınç’ın tutukluluğuna devam kararı verildi. Nasıl değerlendiriyorsunuz.

Tutuklu Murat Ağırel: Tahliye olan kişiler adına sevindim tabi. Özellikle Barış Terkoğlu adına. Terkoğlu benim dostumdur. Onun üzüntüsüyle dertlenirim, mutluluğu ile sevinç duyarım. Aslında olması gereken tüm sanıkların tahliye olmasıydı. Duruşmada yaptığımız savunmalar “ithamname” diye adlandırdığım iddianamedeki tüm savlar çökmüştür.

Gazeteci Murat Ağırel: Tam da bu noktada sormak istiyorum. Neden iddianameye “ithamname” diyorsunuz?

Tutuklu Murat Ağırel: Anlatayım tabi. İddianamede; ilk olarak benim sosyal medyada Şehitlerimizin MİT mensubu olduklarını “case officer” vurgusu yaparak ima ettiğim vurgulanıyor. Onlara göre Yabancı istihbarat birimlerince de anlaşılması için “case officer” şeklinde deşifre etmişim. Bu bilgilerin de “tespit edilemeyen kişiler tarafından bana ulaştırıldığı, benim MİT mensuplarının görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgilerin deşifre edilmesine katkı yaptığım belirtilmiş. Bunu desteklemek için de somut delil olarak “914 saniyelik bir ajans görüşmesi” HTS kaydı gösterilmiş. Tüm suçlamanın özü bu. Bir paragraf. Şimdi bu iddiaya konu olan, benim de tutuklanmama sebep olan tweetimi tekrar hatırlatmam gerek;

“Libya’da şehit olan ve birkaç şehidimiz var diyerek geçiştirilen tören dahi yapılmadan defnedilen case officer meslek memuru kahraman şehitlerimizin isimleri.”

Şimdi iddia makamı, şehitlerimize ait fotoğrafların ve kimlik bilgilerinin ilk benim tarafımdan paylaşıldığını belirtmiş. Size dört tane paylaşımı örnek olarak sunuyorum:

1-Cemali Merter paylaşımı /Cemali Merter yorumunun paylaşımı (19.02.2020)

2-T.C. Silahlı Kuvvetler paylaşımı (19.02.2020)

3-Bordo Bereliler paylaşımı (19.02.2020)

4-1993’lüler derneği paylaşımı

Önce benim paylaşımımda şehitlerin MİT mensubu oldukları belirtilmiyor.  Kaldı ki Lütfen yukarıda belirttiğim paylaşım tarihlerine de bir bakın. 19 Şuba 2020…  Çok daha fazla örnek mevcut ve bunlar mahkemeye tek tek sunuldu. Gördüğünüz gibi şehitlerin kimlik bilgilerini, fotoğraflarını ilk ben paylaşmadım. Benim paylaşımımdan üç gün önce bu paylaşımlar yapılmış. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı 22 Şubat’ta Libya’da iki şehidimiz olduğunu açıklamış. Gece ben de gazeteci olarak ifade hürriyeti kapsamında, düşüncelerimi paylaştım.

“Case officer” ifadesine gelelim…

İddia makamı tutuklama talebinde aynen şöyle belirtmiştir:

“Bu terim üzerinden yapılan incelemede ‘case officer’ teriminin olay subayı şeklinde çevirisi yapılabilse de bu terimin genellikle istihbarat terimi olarak İngilizce dilinde kullanıldığı yine devamında yer alan ‘meslek memuru’ ifadesinin de TSK bürokrasisi içerisinde bir unvan veya görevi tanımlamak için kullanılmadığı, aksine istihbarat birimlerinde görev alan kişilerin bu ibare ile kendilerini tanımladıkları da göz önüne alındığında bahse konu ibarenin cümle bütünlüğü içerisinde yapılan değerlendirmesinde resmi İstihbarat kurum görevleri şeklinde çevirinin yapılabileceği… “

Savunmamda da belirttim. Örnekleri ile size aktarayım. İki –üç örnek vermek istiyorum. Ancak benim paylaşımında yer alan “case officer meslek memuru” tanımlaması bütündür. Ayrılamaz. Meslek memuru İngilizcesi case officer’dır diyorum. Cümle bütünlüğünden söz ediyorum. Ayrım yapılamamsı gerekiyor. Ayrım yapıldığında dahi iddianamedeki savı doğrulayacak anlam çıkmıyor.

Şöyle ki;

-Yeryüzü doktorları

-Linkedin case officer paylaşımı

-Yurtdışı case officer paylaşımları,

Şimdi iddia makamı, “case officer” ifadesinin yurt dışında “istihbarat” anlamında kullanıldığını iddia ediyor. Ben bunu bilmiyorum ancak o anlama ya da sadece o anlama gelmediğini belgeleri ile ortaya koydum. Yurt dışında www.glassdoor.com, www.jobsite.co.uk, www. charityjob.com, www. reed.co.uk gibi iş ilanı sitelerindeki örneklere bakınca “case officer” ile bağış toplama düzenleyicisi, değerlendirme ve teftiş hizmetlerinin günlük çalışmasına katkı sunma, davadan sorumlu hukuk müşaviri gibi tanımlaması yapılmıştı. Yani asla istihbarat ile alakalı değil.

Peki, Türkiye’de ne anlamda kullanılıyor?

Mesela www.gelbasla.com eleman arama sitesinde “case officer” aranıyor. Yani iddia makamının düşüncesine göre istihbarat elemanı arıyor. Kim için? Kamu yararına çalışan demek olan “Yeryüzü Doktorları Derneği” adına… Yani şu sonuç çıkıyor; Yeryüzü Doktorları adlı dernek istihbarat çalışmaları yapıyor ki bünyesinde “case officer” istihbarat elemanı arıyor! Böyle bir şeyin olması söz konusu olabilir mi? Olamaz tabi. Bu nedenle de sadece “case officer” ifadesi istihbarat anlamında da kullanılmıyor.

Ya “meslek memuru” ibaresi… Arama sayfalarına bu ifadeyi yazın ve karşınıza Dışişleri Bakanlığı sayfaları çıkar. Dışişleri Bakanlığının sayfasına girdiğiniz zaman “meslek memuru” ifadesinin tanımını yapar. Aynen şöyledir; “Meslek memurları, Dışişleri Bakanlığının görevlerinin yerine getirilmesinde, çeşitli kademelerde görev ve sorumluluk alarak diploması mesleğini icra eden Bakanlığın yönetici kadro memurlarıdır” der.

1- Meslek memuru google araması

2- Meslek memuru Dışişleri Bakanlığı açıklaması

Yani özetle benim kastım birini ifşa etmek değil. Görüleceği gibi case officer meslek memuru ifadesinden de istihbarat kastı çıkarmak çok çok zorlama bir ifade olur. Benim tüm saik ve kastım gazetecilik faaliyetidir. Cumhurbaşkanı bu üzücü olayı bizatihi açıklamıştır. Bu haberdir. Binlerce kişi gazeteciler doğal olarak konuyu araştırmışlar. Ben gece geç saatle tabiri caiz ise “bayatlanmış” bir haberi ve hassasiyetimi, düşüncemi belirtmek istedim. Kastım şehitlerin törensiz gömülmesi ve “tane” diye nitelendirmesini belirtip şahadet dilemekti.

Yabancı ajanslarla irtibatlı gibi gösterilmeye çalışıldı. Yaptığım görüşme Sputnik Radyo’da Ahu Özyurt ile yaptığım röportajdır. Kitabım “SARMAL” ile ilgilidir. Kaydı dökümü her yerde mevcut. Bu görüşme delil olarak iddianamede yer almıştır. İddia makamı iddianamede devamlı “ilk” vurgusunu yapmış Sonra yapılan paylaşımları da dikkate almamış. Yani ifşanın ifşası olmaz demiş. Bu yüzden iddianamede her sanık için “ilk” vurgusu yapımıştır. Ancak iddia edildiği gibi “ilk” paylaşımı ben yapmadım. Savcılıkta, mahkemelere sunduğumuz dilekçelerin tamamında da bu konudaki belgeleri sunduk. 8. Sulh Ceza Mahkemesi de bu nedenle serbest bıraktı ve kararında da bunu belirtti. Mahkemedeki savunmamda da bunu ispatladım. İddianamede benim şehitlerden “MİT” mensubu olarak ilk bahsettiğim iddia ediliyor. Oysa ki tek bir kelime ve itham yok. “Case Officer meslek memuru” diyerek MİT’i kastettiğim iddia ediliyor. Meslek memurunun istihbari anlamda kullanılmadığını Dışişleri Bakanlığında çalışanları kast ettiğimi de ispatladım. Hem de resmi belgelerle ispatladım bunu. Case Officer ibaresi de meslek memurunun İngilizcesi. Neden İngilizcesini paylaştın derseniz de anlatayım. Türkiye’de sivil kesimdeki iş ilanlarında da bu terimin İngilizcesi kullanıldığı açık. Örnekleri ile ispatladık bunu. Ayrıca Gazetecilikte haberin dikkat çekmesi için de böyle terimleri kullanmayı severiz. 

Gazeteci MA: Yeterince açıklayıcı oldu. Peki örnekleri verdiğiniz sizden önce paylaşım yapanlar hakkında bir suç duyurusu var mı? Ya da onlarda yargılanıyorlar mı?

Tutuklu Murat Ağırel: Yok tabi ki… Olması gereken de bu. Bırakın suç duyurusunu muhtar bey davada tanık. Zaten ben paylaşımımı yaptıktan sonra bir duyurusu yok. Hatta 12 gün boyunca da yok. Yani MİT de bir suç unsuru olduğunu düşünmüyor. Ancak ne oluyorsa Odatv haberinden sonra hakkımda suç duyurusu yapılıyor.

Gazeteci Murat Ağırel: En son Emekli Emniyet Müdürü Hanevi Avcı mahkemeye bir uzman görüşü sundu. Bu konuda ne diyorsunuz?

Tutuklu Murat Ağırel: Evet gördüm. Sayın Hanefi Avcı, şehit MİT mensubunun fotoğrafının yayınlanmasının “MİT mensupları ve ailelerinin kimliklerini, makam, görev ve faaliyetlerinin ifşası” sayılmadığı açıktır. Öncelikle fotoğraf ve kimlik bilgileri verilen kişi şehittir. Bu nedenle artık MİT mensubu değildir” demiştir. Sadece sayın Avcı değil. MİT’te 39 sene  görev yapan eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş: “Manisa’da cenaze töreni açık olarak yapılmış, gizlilik kuralı uygulanmamıştır. MİT Başkanı tarafından da çelenk gönderilmiştir. Bu durum MİT Yasası’nın 27. Maddesinin uygulanamayacağını göstermektedir” demiştir.

Yine MİT Kanununu hazırlayıp Meclis’e getiren dönemin AKP Milletvekili İdris Şahin de ; “Bu maddenin yayınlanmasını Oktay Vural ve Mehmet Şandır talep etti. Asılsız haber yapanlar ve MİT mensubu ve ailelerini ifşa edenlerin ceza almalarını öngören bir düzenlemeydi. Yoksa Meclis’te açıklanmış bir törenin buna bağlı olarak da teşkilatın çelenginin haber yapılmış olmasının bir MİT mensubunun kimliğinin ifşa edilmesinden bahsedilemez. Arkadaşlarımız kanunun gerekçesine bakarsa burada ne murad ettiğimizi çok net görürler” demiştir.

Keza Anayasa Mahkemesi kararında da kanunun gerekçesi açıklanmıştır.

Gazeteci Murat Ağırel: İkinci duruşma 9 Eylül’de yapılacak. Beklentiniz nedir?

Tutuklu Murat Ağırel: Türkiye’de doğruların varlığı kadar, doğruları söyleyenlerin de önemsendiği bir dönemi yaşıyoruz. Gazetecilik faaliyetini kim nasıl algılıyor bilmiyorum ancak Cumhurbaşkanı’nın açıklaması sonrasın kendine gazeteci diyen herkes bu haberi araştırır ve kanunun haber alma hakkını kullanmasını sağlar. Bahsedilen haber şehit haberidir.

Ben mahkemelerin cesur kararlar vereceğine hukukun üstünlüğüne riayet edecek kararları verecek olan hakimlerin olduğunu düşünüyorum. Bu ülkeyi ayakta tutacak olan budur. 9 Eylül’de de böyle bir karar verileceğini düşünüyorum.

Gazeteci Murat Ağırel: Eklemek istediğiniz bir husus var mı?

Tutuklu Murat Ağırel: Var. Bilinmesini istediğim hususlar var. Bakın bu dava MİT’in ifşası davası değildir. MİT’in Libya’da görev yaptığını Ocak ayında Sayın Cumhurbaşkanı MİT’in KALE binasının açılışında söylüyor. Geminin vurulduğu haberleri yapılıyor ve Cumhurbaşkanı Sözcüsü Sayın İbrahim Kalın açıklama yapıyor. Şehidimizin devre arkadaşı açıklama yapıyor. Ankara’da tüm gazeteciler bu haberi biliyor. 22 Şubat’ta Cumhurbaşkanı otoyol açılışında “Libya’da birkaç tane şehidimiz var” diyor. Tüm gün gazeteler, sosyal medya hesapları çeşitli haberler, paylaşımlar yapıyor. Ben gece yarısı bir tweet paylaşıyorum. Tweetimde ne bir MİT kelimesi ne de iması var. Bu paylaşımım on bir gün suç teşkil etmiyor. Odatv haber yapınca suç duyurusu yapılıyor. Odatv cenaze görüntülerini paylaşıyor ben ise tweetimde tören yapılmamasını eleştiriyorum. Daha önce binlerce kişinin paylaşımı gibi bir paylaşım. “İfşanın ifşası olur mu” sorusuna zaten savcılık makamı cevap vermiş.

İddianamede aranan ve sıklıkla vurgulanan “ilk” olması. Sonrasını önemsememiş. “ifşa” kelimesinin TDK’daki karşılığı da “gizli olan bir şeyi ortaya çıkarmak”  anlamına gelmektedir. Paylaşımımda ve saydığım kronolojik süreçte ben neyi ifşa etmişim?

Yargıya güvenin yüzde 20-30 oranlarında olduğu bir dönemde mahkemelerin verdiği kararlarda cesur olması gerektiğini düşünüyorum. Suçsuz kişilerin suçsuz olduklarını bildiği halde “Bu neden? Şu neden?” diye vereceği adil kararından imtina eden mahkemeler olduğu müddetçe yargı bağımsızlığından söz etmemiz mümkün değildir. Kararlar kanunlara göre verilmelidir. Ben hukukun üstünlüğüne inanıyorum, inanmak istiyorum. Cesur mahkemelerin cesur hakimlerinin olduğunu biliyorum.