Gazi'de yaşananlar müstahak bize!
15 Temmuz FETÖ'cü darbe girişiminden sonra Türk milletinin birbirine kenetlenmesi, yıllardır özlemi duyulan bir görüntüydü. Kutuplaşmalar, gerginlikler, düşmanlıklar bir kenara bırakılarak, ülkeye hep birlikte sahip çıkıldı. En kısa zamanda bu kutuplaşmaların tamamen sonlandırılıp, etik kurallar çerçevesinde yeni bir siyaset kurumunun inşa edilmesi de şart… Cemaatten, tarikattan, etnik ırkçıdan temizlenmiş, milli bir siyaset en büyük ihtiyacımız.
Bilindiği üzere FETÖ'nün en büyük mağdurları; üniversitelerde ve emniyette Ülkücü, TSK'da ise Ulusal-Atatürkçü-Milliyetçi kadrolar olmuştur.
Oysa adalet yerini bulsa, "Şu Hocanın yakını, o cemaatin adamı, bu ağabeyin yakını" gibi referanslar ortadan kaldırılmış olsaydı, daha doğrusu gelişmiş ülkenin temel gerekliliği olan hukuk devleti işleseydi bunların hiçbirisi yaşanmayacaktı.
İşte geçmişten ders çıkartmak, yaraları kapatmak, sistemdeki "adalet" açığını ortadan kaldırabilmek için tarihi bir fırsat. Ancak Gazi Üniversitesi son rektör atamasında yapılan tercihin, geçmişten çok da ders alınmadığını gözler önüne seriyor.
***
Servet Avcı Ağabey, köşesinde konuya değindi, çok da çarpıcı tespitler de bulundu… Bıraktığı yerden devam etmek istiyorum.
Milliyetçi kadrolar açısından Gazi Üniversitesi en önemli kurumların başında gelir. Beyin takımı diyebileceğimiz, MHP'nin tarihine geçen birçok isim Gazi Üniversitesi çıkışlıdır. Her zaman için de milliyetçiler için "son kale" gibi görülür.
Ancak her nedense Ahmet Necdet Sezer'den bu yana üniversitenin ısrarla bu yapısı kırılmak, değiştirilmek isteniyor. Oylamalarda 3. veya 4.sıradaki kişiler tepeden inme bir şekilde rektör olarak atanıyor.
Darbe girişiminden sonra kelepçelenerek götürülen son Rektör Süleyman Büyükberber de oylamada alt sıralarda olmasına rağmen Abdullah Gül tarafından atanmıştı. Darbe girişimi olmasa hala okulda "vatansever avında" çalışmalarına devam edecekti!
Bu atanan isimlerin görev süreleri boyunca tek amaçları vardı; "Bu üniversiteyi ülkücülerden temizleyeceğim." Atamalarda, kadrolaşmalarda liyakati değil, cemaati esas aldılar.
Böyle bir atmosferde, tüm dediklerinde haklı çıkan ve mağdur olan milliyetçi kadrolar son rektörlük seçimlerinden başarıyla çıktılar. İlk sıralarda milliyetçilikleriyle tanınan isimler oyların büyük bir bölümünü aldı. Yıllardır ayarlarıyla oynanan üniversitede, akademisyenlerin iradesi doğrultusunda rektör atanma imkanı doğdu.
Ancak, demokrasi için sokaklarda en ön saflarda bulunan milliyetçilerin seçimleri, tercihleri yine dikkate alınmadı. Oylamada dördüncü olan, son dönemdeki FETÖ'cü Rektör Büyükberber'in yardımcısı, AKP milletvekili adayı rektör olarak atandı.
Hani demokrasiyi kurtarmıştık! Hani bundan sonra kenetlenecektik! Hani artık daha adaletli olunacaktı!
***
Galiba bize de müstehak bu durum… Baksanıza kendi kardeşlerine, aynı davadaki evlatlarına her fırsatta sövenler, tehdit edenler tepki göstermek bir yana gıklarını bile çıkarmıyorlar.
Hadi onlardan ses yok… Bizim akademisyen teşekküllerimiz yok mudur? Ya da STK'larımız… Onlar neden susuyorlar… Çok mu zor "neden adalet uygulanmıyor" demek… Yıllardır geçirmediğimiz soruşturma, mesleki durdurma kalmadı, "olmadık isimlere kadro açıldı, üniversite perişan edildi" demek çok mu zor…
Bize demokrasinin kazandığını söylediler. Biz de öyle olduğuna inanıyoruz! İşte bu yüzden gereğinin yapılmasını istiyoruz. Bu duruma koskoca camiadan sadece bir tek yazar tepki gösteriyorsa, kimse kusura bakmasın ama biraz da müstahaktır bize!
Öte yandan Gazi Üniversitesi örneğinden yola çıkarak tümevarım yapıp, karanlık manzarayı daha geniş çerçeveden görebiliriz… Kurumlardaki yeni atamalarla son kalanların da kıyılmasını seyredelim!
Yaşasın Demokrasi!