Gazze ve biz

20 gün televizyonlarda bir insanlık dramı seyredip durduk. Bir şey yapamamanın acısı içinde kıvrandık. Korkulu gözlerle dünyaya bakan masum yavruların çığlıkları kulaklarımızdan eksilmedi. Suç kimde sorusunu soracak halimiz yok. Bombalar sadece Gazze’deki insanların başına yağmıyor, insanlığın başına yağıyor, fakat dünya dediğimiz o muhteşem, güçlü ülkeler beyanatlarla yetinmekte; BM, güçlülerin elinde sanki kukla, bir şey yapamamakta ve en nihayet maksat hasıl olmuş ki  “ateşkes” sağlanıyor  Gazze’deki olaylar Kıbrıs Türklerinin 1963’ten 1974’e kadar katlandıklarının çok daha büyük çapta tekrarı gibi. 103 köyden kaçış, mağaralarda, çadırlar altında yaşam, yolların kapanması ve ambargolar, evlerin basılması, insanların kayboluşu ve  “maksat hasıl olunca”  ateşkes anlaşması veyahut da Garantör Anavatan’ın kımıldayışı nedeniyle sağlanan sükûnet; yarın ne olacağını bilememenin korkulu rüyaları, aşağılanmanın getirdiği bıkkınlık ve öfke!
Bu, fotoğrafın bir kısmı. Bir İsrailli dost ile konuşuyoruz. O da bıkkın ve öfkeli.  “Denktaş beş-altı aylık ateşkes anlaşmasını biz bozmadık, Hamas bozdu”  diyor ve anlatıyor:  “Hamas’ın füzeleri veya bombaları etkisiz diyorlar. Siz kendinizi bizim yerimize koyunuz. Günde 5-10 kere sirenler çalar; sığınıklara girmek için şu kadar dakikanız var. Bu her gün tekrarlanacak. Siz olsanız ne yaparsınız?”
Hakem değiliz, yargıç hiç değiliz. Temennimiz bunca yıldır taraflara eşit davranmayan güçlü ülkelerin eşitliği koruyarak her iki tarafın da güvenini kazanması. Filistinlilerin de hükümetleri etrafında birleşerek karşı tarafın gerçek ve güvenilir muhatabı haline gelmesi; büyük devletlerin Filistin halkının demokratik tercihlerine önem vermesi; silâhlı fraksiyonların karşı tarafı tacizden vazgeçerek Filistin hükümetinin disiplinli askeri gücü haline gelmesi. Tarafların, er geç aynı coğrafyada yaşayacaklarının bilinci içinde hareket etmeleri!
İsrailli dostum,  “Uzaktan ne güzel gazel okuyorsun; bunları sen Kıbrıs’ta niye uygulayamadın? Hamas her gün İsrail’in kökünü kazıyacağını söylüyor”  anlamına gelen oldukça uzun bir yanıt verdi. Evet, bize de uzaktan gazel okuyanların önerileri çok olmuştur ve olmaya devam  etmektedir. Kıbrıs meselesine teşhis koymaksızın  “anlaşınız, uzlaşınız”  önerilerinin bini bir para.
Bizdeki başlangıç noktası Enosis’i ve taksimi yasaklayan bir ortaklık cumhuriyetinin ilânı. Taraflar birbirlerine tahakküm etmeyecek; ayrı seçimlerle seçilenlerin bir araya gelmesi ile oluşan meşru idare; idareye tarafların etkin katılımı; ayrı cemaat meclisleri.. ve bunu ilk günden bozmak için yapılan planlarla 21 Aralık 1963’te başlatılan harekât. Konunun Güvenlik Konseyi’ne havalesi ve eli kanlı suçlu tarafın  “meşru hükümet”  addedilmesi ile başlayan haksızlığın 45 yıl devamı. Büyük devletlerin kendi çıkarları için Kıbrıs Türklerinin kendi kaderlerini tayin haklarını kale almamaları ve Rum idaresini, uluslararası anlaşmalara rağmen, “Kıbrıs” diye AB üyesi yapmaları. Yunan’ın şantajına yenik düşen bir AB’nin hiç hakkı olmadan Türkiye’ye “Kıbrıs’ı tanı” diye yapmakta olduğu akıl almaz baskı!
İsrail’in ayrı bir devlet olarak var olma hakkını tanıyanlar Kıbrıs’ta Kıbrıs Türklerinin bu hakkını tanımamakta ısrarlı. Benzerlikleri siz de tespit edip sıralayabilirsiniz. Eşitliğin, hakkaniyete dayalı tarafsız bir teşhis olmadan Kıbrıs meselesini halletmek için ayağa kalkanlar! Çarenin bizim elimizde olduğunu ve bunun da devletimize sahip çıkmakla mümkün olacağını hâlâ görmeyecek miyiz? 

Yazarın Diğer Yazıları