İklim değişikliğinin yıkıcı etkileri, dünya genelinde milyonlarca insanı evlerini terk etmeye zorladı.
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından her yıl 18 Haziran’da anılan “Dünya Mülteciler Günü” mültecilere yönelik küresel dayanışma ve sorumluluk çağrısını güçlendirirken, uzmanlar iklim değişikliğinin tetiklediği göç dalgasının boyutlarına dikkat çekti.
Uluslararası Göç Örgütü (IOM), 2050 yılına kadar 44 milyon ile 216 milyon arasında insanın iklim değişikliği kaynaklı afetler nedeniyle göç etmek zorunda kalabileceğini tahmin etti. Ancak bu “iklim mültecileri” uluslararası hukukta henüz resmi bir statüye sahip değil, bu da onların haklarını koruma altına almayı zorlaştırdı.
İKLİM GÖÇÜ: YENİ BİR KÜRESEL GERÇEKLİK
İklim değişikliği, seller, kuraklık, fırtınalar ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi aşırı hava olaylarını artırarak insanları yaşam alanlarını terk etmeye zorladı.
IOM’un küresel Çağrı raporuna göre, yalnızca hava olayları kaynaklı felaketler nedeniyle 32,6 milyon insan ülke içinde yerinden edildi. Bu rakam, dünya genelinde ülke içi yer değiştirmelerin yaklaşık %50’sini oluşturdu. Uzmanlar, bu sayının önümüzdeki yıllarda katlanarak artacağını öngördü.
Prof. Dr. Norman Myers, çevresel göç konusunda önde gelen uzmanlardan biri olarak, 1990’larda yaptığı çalışmalarda iklim mültecilerinin sayısının 2050’ye kadar 250 milyona ulaşabileceğini belirtti. Myers, özellikle Güney Asya, Sahra Altı Afrika ve Latin Amerika gibi bölgelerin iklim değişikliğinden en fazla etkileneceğini vurguladı.
Örneğin, Bangladeş’te deniz seviyesinin 0,44 metre yükselmesi durumunda 730 bin, 2 metre yükselmesi durumunda ise 2,1 milyon kişinin göçmen olabileceği tahmin edildi.
HUKUKİ BOŞLUK: İKLİM MÜLTECİLERİ STATÜSÜZ
1951 Cenevre Sözleşmesi, mülteci tanımını “ırk, din, tabiiyet, toplumsal grup üyeliği veya siyasi görüşler nedeniyle zulme uğrama korkusu” ile sınırladı. Ancak iklim değişikliği nedeniyle yerinden edilenler, bu tanıma uymadığı için uluslararası koruma statüsünden yararlanamadı.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), iklim mültecilerine resmi statü verilmesine karşı çıkıyor ve bu kişileri genellikle “sınır içi yer değiştirme” kapsamında değerlendirdi. Bu durum, iklim mültecilerinin temel haklara erişimini kısıtladı.
Londra merkezli İç Göç İzleme Merkezi (IDMC) Direktörü Alexandra Bilak, “İklim değişikliği, yerinden edilme krizini derinleştiriyor. Ancak mevcut uluslararası hukuk, bu yeni gerçekliğe yanıt verecek şekilde güncellenmedi” dedi. Bilak, özellikle Küçük Ada Devletleri gibi bölgelerde yaşayanların, deniz seviyesinin yükselmesiyle tamamen topraklarını kaybedebileceğini ve bu durumun “vatansızlık” gibi yeni sorunlar yaratabileceğini vurguladı.
ÇÖZÜM ARAYIŞLARI VE GELECEK SENARYOLARI
Uzmanlar, iklim göçü krizine çözüm bulmak için acil ve küresel bir iş birliği gerektiğini vurguladı.
Avustralyalı iklim bilimci Prof. Dr. Michael Mann, iklim göçünün özellikle Pasifik adaları ve Avustralya gibi bölgelerde dramatik sonuçlar doğurabileceğini ifade etti. Mann, “Küresel sıcaklık artışını 1,5°C’nin altında tutamazsak, milyonlarca insan evlerini kalıcı olarak terk etmek zorunda kalacak” uyarısında bulundu.
ACİL EYLEM ÇAĞRISI
İklim mültecileri, küresel krizin en görünür yüzlerinden biri haline gelirken, uzmanlar ve uluslararası örgütler, bu sorunun çözümü için hükümetlere ve topluma acil eylem çağrısı yaptı.
İklim değişikliğinin etkilerini azaltmak ve yerinden edilen insanların haklarını korumak için uluslararası hukukta reform, finansal destek ve bölgesel iş birliği şart.
Aksi takdirde, önümüzdeki yıllarda milyarlarca insanın yerinden olacağı bir dünya kaçınılmaz göründü.