Güney sınırımız ve yerel yönetimler yasası

Temmuz ayı birçok değerli dostumuzun Allah’ın rahmetine kavuştuğu bir aydır. Batı Trakya Türklüğünün unutulmaz lideri ve bayrak ismi Dr. Sadık Ahmet, Türk milliyetçiliğinin yılmaz mücadele kalemi Necdet Sevinç, 14 Temmuz 1959’da Kerkük Türklerine yönelik katliamda şehit verdiğimiz Ata Hayrullah, İhsan Hayrullah, Osman Kahveci, Emel Muhtar, Kasım Neftçi ve diğer 30 değerli aydınımızla birlikte Necdet Kocak ve diğerleri unutulmamalı, rahmet ve saygıyla anılmalıdırlar.

***

Almanya’da sünneti yaralama kapsamında görerek yasak getiren bir eyaletten sonra sorun Avusturya’ya da sıçradı. Avrupa hala farklı kültür ve dinlere sahip insanlarla bir arada yaşama hoşgörüsüzlüğüne sahiptir. Farklı olanlar, bir dönem ihtiyaç duydukları yabancılar, kolaylıkla ötekileştiriliyor.  Geçenlerde Alman Milli Takımı’nın başarılı oyuncusu Türk asıllı Mesut Özil’e bazı üst yöneticiler tarafından yapılan  “Alman milli marşını bilmiyor ve söylemiyor, milli takımdan kovulmalı” suçlamasının üstünde de ibretle durulmalıdır.

***

Suriye’de olup bitenler tarihin bir tekerrürü müdür? Yeniçağ’da yer alan bir habere göre, 1956-1957 yıllarında ABD ve İngilizlerin tahriki ile Suriye’ye girmemize ramak kalmış. Bugün de farklı değil... Esad rejimine ABD’den daha çok muhalif olduk. Sorunu Esad’ın gitmesi ve kalması arasına sıkıştırdık. Oslo teslimiyet sürecini sürdürüyoruz. Suriye’de rejimin değişmesinin demokrasiyi getirmeyeceğini, Türkmenlerin bundan karlı çıkamayacağını Irak’tan da ders alarak fark edemedik.
Barzani kadar çıkarlarımıza sahip çıkmak yerine; ABD koalisyonuna teslim olduk. PKK’ya karşı mücadelede ne gariptir ki Barzani’den destek rica ettik. Oysa Barzani bütün güçleri birleştirerek Suriye’nin kuzeyinde batı Kürdistan koridoru açıyor. Irak’ta soruna Türkmen gözlüğü ile bakamadık ve etnik gözlükle soruna bakmamakla kendi kendimizi oyaladık. Türkmen ve Türk’e sahip çıkmaktan ziyade, Irak’ın kuzeyini geliştirebilmek için büyük fedakârlıklar yaptık. Konsolosluğumuzu Kerkük’te değil; Erbil’de açtık. Irak’ın kuzeyini ayrı devlet kabul ederek petrol anlaşması yaptık ve Bağdat yönetimini devre dışı bıraktık. Diğer taraftan, Irak’ın sözde toprak bütünlüğünü savunduk. Eğer Ermenistan biraz yumuşasa, bu defa Dışişleri Bakanımızın da belirttiği gibi Erivan’ı Erbil gibi abad edecektik. Komşularla sıfır sorun yerine komşularla savaş hali sürüyor. Acaba bundan daha kötü bir dış politika olabilir mi? Suriye muhaliflerini destekleyen ülkenin tırları muhaliflerin ele geçirdiği sınır kapılarında yakılıyor ve talan ediliyor. Bu nasıl iştir?
Ufalanarak bütünleşebileceğimiz hayaliyle eyaletleşmeye ve onunla beraber düşünülen başkanlık sistemine merak sardık. Yıllardır bekletmeye aldığımız dış dayatmalardan biri olan “Yerel Yönetimler Temel Yasası” nı bugünlerde gündeme taşıdık . Milli devlet ve üniter yapıyı adeta dinamitliyoruz. Devleti eyaletlere bölerek güçsüzleştirmek, sembolik hale koymak aslında Irak ve Suriye’de varılan sonuca bizi götürecek. Ancak, Türkiye’de farklı bir metot uygulanıyor. Mahalli derebeylikler ve şehir devletçikleri ortaya çıkacak. Her alanda ısrarla mahalliliğin milliliğin önüne geçirilmesi küreselleşmenin tuzağıdır. Öğretmeni, doktoru, valiyi, hakimi belediyeler tayin edecek, vergiyi belediyeler alacaksa devletin egemenlik hakları buharlaşacak demektir. Bu yasa açıkca örtülü bir bölüşüm ve dağılma planıdır.

Yazarın Diğer Yazıları