"Hakimiyet" kimin?

İstanbul dışına uçakla çıktıkça havaalanlarında Türkçe konusundaki yanlışlarımız bir bir ortaya çıkıyor. Oysa dünya dili olan Türkçe ses bayrağımızdır; Türkçe konuşulan her yer vatandan bir parçadır. Havaalanlarında TGS (Turkish Ground Service) yazısı hep dikkatimi çeker. Türkçe karşılığının yazılmaması da oldukça düşündürücüdür.
Geçen Hafta KTÜ Edebiyat Fakültesi Dekanlığının davetlisi olarak açılan Sosyoloji bölümünün törenine katıldık ve Trabzon’a gittik.  “Küreselleşme ve Milli Devlet”  konulu bir konuşma yaptık. 1977-1979 yıllarında öğrencimiz olan saygıdeğer gençlerin şimdi öğretim üyesi ve değişik mesleklerde bulunduklarını memnuniyetle gördük. Değerli meslektaşlarımızla görüşme imkanı bulduk.
Ara ara gündeme gelen bir kavram var:  “Hakimiyet” Daha doğrusu hakimiyetin nerede aranacağı... Bazılarının  “Hakimiyet Allah’ındır” ifadesini maksatlı anlayarak milliyetçilik, Devletimiz ve rejim aleyhine bir hava estirdikleri görülmektedir. Millet mi yoksa ümmet mi rekabeti ayağa kaldırılıyor. Sanki bizler  “Hakimiyet Allah’ın mı yoksa milletin mi” tercihlerinden birini seçmeye mecbur bırakılıyoruz. Bu saptırma ve yanlış yönlendirme dini kutsalların ne ölçüde istismar edildiğini, kafaların karıştırılmaya çalışıldığını gösteren bir örnektir.
Rahmetli Hocam Prof. Dr. Amiran Kurtkan Bilgiseven’in ifadesiyle  “Hakimiyet bir milletin Allah’ın çizdiği adalet esaslarına uyarak veya uymayarak bir milli politika takip etmek suretiyle kendi kaderini iyi veya kötü yönlerden birine sevk etme kudretidir”  (Bilgiseven, A. K.,  “Hakimiyeti Nerede Arayacağız?” , Orta Doğu, 21.01.1993) Hakimiyet tabii ki Allah’ındır; ancak, en kâmil varlık olan insan, yaradanın verdiği aklı ve cüz’i (kısmî, parça) iradeyi kullanarak durumunu ve geleceğini tayin edebilir. İyi veya kötü yollardan birini seçme iradesi cüz’i iradedir. Bunu yanlış kullanan külli (bütüncü) iradeyi suçlayamaz. Külli iradeye ve kadere bağlı ve teslim olmakla birlikte; aklımızı kullanmak ve ilimden istifade etmek durumundayız. Beşinci kattan atlama akılsızlığını ve bilgisizliğini gösteren bir kimseyi Allah korumaz. Kadere bağlılık, teslimiyet konusunda bazı Hıristiyan mezheplerin içine düştüğü yanlışa kapılmayalım. Bu gibi önemli farklar, İslâm’ı en son ve en mütekâmil bir din olma özelliğine kavuşturuyor.
Batıda Kalvinist anlayış, ferdi iradeyi dışlayarak her şeyin değiştirilemez şekilde Tanrının iradesi ile önceden kesin ve değişmez olarak belirlendiğini ileri sürer. Hayatı yaşamaya, çalışma azmine ve cüz’i irade kullanmaya artık gerek kalmaz. Manastırlara kapanarak ve dünyevilikten koparak sadece ibadet yapılır.
Ameliyatı yapacak doktora mı, yoksa Allah’a mı teslim oluyoruz? Tabii ki önce Allah’a ve ondan sonra da Allah’ın yarattığı bilgi ve ilimle mükâfatlandırılmış doktora...
“Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir”  derken milletin kendi geleceğinin iyi veya kötü olması konusunda kullanabileceği cüz’i iradeyi kastediyoruz. Bunu ilahi kadere ve külli iradeye rakip gibi görmek veya göstermek bazı sözde din adamı pozuna girenlerin, millet gerçeğini ve milliyetçiliği ve vatan fikrini reddedenlerin çirkin ikiyüzlülüğüdür. İnsanlarımızı değişik bir şekilde kamplaştırma gayretidir. Türkiye’de istismar edilmedik hemen hemen hiçbir şey kalmadı. Bir taraftan dini , diğer taraftan laikliği kullananlar kötü örnek oldular. Şimdi de geçmişleri defolu olan bazıları, hatta aşırı sol iz bırakmış olanlar muhafazakâr kesildi ve bu yolda menfaat arar oldular. Bugün yükselen değerleri istismar ederek kullanmak isteyenlere, dalkavukluk yapanlara, TV ekranlarında ve gazetelerde köşe kapma yarışına girenlere söylenecek çok sözümüz var.

Yazarın Diğer Yazıları