Hangi "balans ayarı?"

Kosova’dan bir haber var. Yugoslavya dağıtıldıktan sonra bağımsız cumhuriyetlerden biri olan Kosova’yı ilk tanıyan ülkelerden birisi Türkiye olmuştur. Çok değişik yönlerden Kosova’ya desteğimiz sürmektedir.
Bütün bunlara rağmen, eğitim araçları olan tarih ve coğrafya haritalarında, Arnavutça eğitimde Türkiye haritasında Kürdistan ve Ermenistan diye bölgeler gösterilmektedir. Bu haritaların yine desteğimizi esirgemediğimiz Arnavutluk’un İşkodra şehrinde basılmış olması da işin başka bir yönüdür. Kosova’da Arnavutların dokuzuncu sınıflara ait coğrafya kitaplarında da maalesef aynı harita vardır. Bu haritadan büyükelçiliğimiz, oradaki kamu görevlilerimiz haberdar mı, değil mi bilemiyoruz. Ancak, yeterli bilgiler elde edilmiş olsa herhalde gerekli diplomatik tepkiyi koymak gerekirdi. Bu bir milli hassasiyet meselesidir. Siz ülkeyi etnik sandviçlere bölerek demokratikleştireceğinizi zannederseniz; o takdirde bu ve benzeri olaylar karşısında da hassasiyetinizi kaybedersiniz. Orada yapılan da bazılarının Türkiye’de düşündüğünden farklı bir şey değildir. Dün Osmanlı, bugün Türkiye Cumhuriyeti dost diye, hele Müslüman diye yakınlık hissettiği çevre ve gruplardan sürekli kazık yemiştir; birçok ihanetlerle karşılaşmıştır. Anlaşılan tarih benzer örneklerle sürüyor.
Kosova’ya sürekli ziyaretler yapılır. Resmi heyetler gider ve gelir. Ticaret heyetleri gider. Ancak, konu para ve sadece sandığa yansıyacak rey olunca bu harita gibi örnekler gözden kaçabilir. Daha fazla oy alacağım diye Türk Dünyası ve Akraba Toplulukları ile ilgili bakanımız da Arnavut giysilerine bürünür.
Geçenlerde sayın Başbakan da Kosova’ya gitmişti. Eğer siz olmadık yerleri ziyaret edip Türk derneklerini dışlarsanız; orada yaşayan soydaşlarımızın insan hakları ve demokrasi sorunlarını fark edemezsiniz.

***

Geçen hafta son dönem Türk siyasetine damgasını vuran önemli bir isim Allah’ın rahmetine kavuştu. Rahmetli Erbakan’ı saygıyla anıyor ve Allah’tan rahmet diliyoruz. Kendisiyle ortak düşündüğümüz noktalar olduğu gibi; çok farklı bir fikir çizgimiz de mevcuttu. Türk milliyetçiliği hareketi, rahmetli Ziya Gökalp’ın da belirttiği gibi,  “Türk Milletindenim ve İslam Ümmetindenim”  anlayışını göz ardı etmeyen bir yerli ve milli bir harekettir. Milli Mücadeleye renk ve güç veren bir fikir hareketidir. Milli bağımsızlığı ve milli egemenliği  her şeyin üstünde tutan, onunla bununla paylaşmayı reddeden haysiyetli ve şerefli bir çizginin adıdır. Türk Milletine mensup olmakla, İslam ümmetine dahil olmak birbirine tercih edilecek hususlar değildir. Yüce dinimiz milliyetçiliği reddetmediği gibi; millet gerçeğini de reddetmez. Tarih boyu milliyetçilikle ırkçılığı birbirine karıştıranlar ve bundan çıkar sağlamak isteyenler siyasi şaşılardır.
Ne zaman Türkiye’de hayırlı işler yapılan bir dönem açılsa; ülke çıkarları daha fazla korunmaya çalışılsa; ülke dıştan kumandalı, yerli işbirlikçilerle beraber  askeri  veya sivil  darbelere sahne olur. Aslında 28 Şubat TSK’nın değil; onun içindeki bir grubun, Batı Çalışma Grubunun  uydurma ve montaj bir takım irtica örneklerini öne sürerek Refah Yol Hükümetine karşı yaptığı sözde balans ayarıdır. Siyasete balans ayarı yapanlara şimdi siyaset çok daha şiddetli bir balans ayarı yapmaktadır. Ülke bundan zarar görmektedir.
28 Şubat ile  AKP’nin yolu açılmıştır. Refah Parti’sinde küresel çıkarlara uygun olanlar taltif edilmiş; rahmetli Erbakan ve ekibi yerli ve milli olmayı reddetmedikleri için devre dışı bırakılmışlardır. Ne ABD, ne de AB  28 Şubat’a karşı çıkmışlardır. 28 Şubat’ı yapanların önemli bir bölümü takibata bile uğramamış, tam tersine şaibeli bir takım sivil görev ve işler yapar hale gelmişlerdir. Türkiye’den ABD’nin Irak’a müdahalesine destek verecek bir hükümet istenmiştir. Türkiye, 2000-2001 krizinde IMF’nin talimatlarını tam yerine getirmesine rağmen; ekonomik krize sokulmuştur. Bu aslında siyasi krizin ekonomik kamuflajıydı. 
Eğer son on senedir gaflet ve ihanet örnekleri sergileniyor, Türkiye’yi Türkiye yapan değerler demokratikleşme adı altında yıpratılıyor, milli kimlik, Türklüğümüz Anayasadan dışlanmaya çalışılıyor, ekonomimiz talan ediliyor, egemenlik haklarının bir göstergesi olan devletin dili ile eğitim-öğretimin yerine; sayın Arınç’a göre ana dilde eğitimin sadece şu anda kabul edilmesi zor ise; bütün bunlar 28 Şubat’ın 2000’li yıllara sarkan sonuçlarıdır. Maalesef bugün katilbaşının ev hapsinin hukuki olup olmadığı bile tartışılır hale gelmiştir. 28 Şubat 1997 balans ayarı, ülkenin dönüştürülmesinde önemli bir merhaledir.

Yazarın Diğer Yazıları