Hasan Demir'in yüreği...

Hasan Demir Ağabey fani dünyamızdan ayrıldıktan sonra yazmak zor. Bir insan gazete sütunlarından ahlak abidesi gibi ahkam kesebilir, akil adam pozlarında dünyaya nizam verebilir. Ancak yaşayışı sözlerini doğrulamıyorsa ardında sadece kuru gürültü bırakır.

Kimsenin aleyhine konuştuğunu duymadığım eşsiz bir insandı Hasan Ağabey. Ne yazarlığı ne de iş adamlığı sırasında mesai arkadaşları ondan rahatsız oldu. Aksine hep hayat doluydu, umut verdi.

"Sabah namazını kıldıktan sonra kalemi elime alırım. Hiçbir yazımı abdestsiz olarak yazmadım" dediği zaman, niçin o kadar sevildiğini daha iyi kavramıştım. Nefsini değil, yürekten yaşadığını yazıyor, toplumun birbirini anlaması için adeta çırpınıyordu.

Değerini bilemedik. Kalbi toplumun kararan yüreğiyle eş zamanlı olarak zayıflıyordu. İnsanımız değerlerini yitirirken Hasan Ağabeyin de hareketleri yavaşlıyordu. Seçime bir gün kala yüreği artık dayanamadı. Güzel bir insanı, adam gibi bir adamı yitirdik. O'ndan geldik O'na döneceğiz.

***

AKP'nin başarısı şaşırttı. Memlekette işler kötüye giderken vatandaş faturayı muhalefete kesti!

Ekonomik durum iyileşmedi, yatırım azaldı, piyasalarda belirsizlik yayıldı, dolar tarihi rekorlar kırdı, işsizlik arttı. Terör tarihin en büyük patlamasını yaptı, Ankara Orta Doğu başkentlerinden farksız saldırılarla kan gölüne döndü. Devletin giremediği kurtarılmış bölgeler oluştu, oy sandıklarının taşınması gündeme geldi. Yargıya güven kırıldı, sansür uygulamaları faşist rejimleri aratmayacak aşamaya yükseldi, gazete ve televizyon bürolarına zorla el konuldu, ifade hürriyetinde utanç verici gerilemeler yaşandı.

Normal şartlarda iktidarı sandığa gömecek gelişmeler tam tersine, muhalefeti ezip geçti. CHP yerinde sayarken MHP ve HDP her 4 seçmenden 1'ini iktidar partisine kaptırdı. Muhalefetteki hezimetin makul bir izahı olması gerekir. "Devlet Bahçeli'nin 'hayır' çıkışları tabanı küstürdü" tezini kabul etsek bile aynı milliyetçi seçmen niçin AKP'ye oy versin?

Sözü uzatıp canınızı sıkmayayım! Hükümet sistemli bir yıldırma taktiği izledi ve bunu başardı. Son iki aydır ısrarla tekrarlıyorum. Yılgın kitleler;

1) Köşesine çekilir, siner ve davasına inancını yitirir,

2) otoriteye itaat eder, güce yanaşır,

3) küçük bir kesim fevrileşir, sokaklara iner ve kontrolsüz tepkiler verir.

Her üç durum da yıldırıcı gücün işine gelir. Halkı canından bezdiren baskı, sansür, terör eylemlerinin üst üste bindirilmesi normal zaman ve zeminde anlamsız gelebilir. Oysa Çin'den Venezuela'ya, Rusya'dan Mısır'a kadar tüm otoriter yönetimler bu tür yıldırma politikalarını uygular. Yılgın kitleler ise eğer muhalefetten ümidini keserse, şartları daha da aleyhlerine dönüştürmek istemez.

Geniş kitleler diktanın seçimle gideceğine inanmıyorsa, şerrinden emin olmak için yönetime bir anlamda avans/rüşvet verir. Dünya genelinde diktatörlerin seçimlerde yüzde 90'ın altına düşmemesi seçmen pragmatizmidir. 12 Eylül Anayasa referandumu ve Kenan Evren'in Cumhurbaşkanı seçilmesindeki asıl dürtü de budur. Kısaca halk "oyunu al, ortamı daha fazla germe" mesajı verir.

Eğer muhalefet ümit aşılayamazsa, iktidar bu boşluğu doldurur. İktidar sözcüleri "ya kaos ya beyaz Toros" kapanında, araf'ta sıkıştırdıkları kitlelerin bilinç altına şu mesajı yollar: "400'ü ver kurtul!"

Seçmen sanmayın ki çok cahil, kandırıldığı için oy veriyor. "Ben çok saftım beni kandırdılar" diyen bir iktidara inanacak kadar da saf değil. Aksine şark kurnazlığı ile tekmeyi atacağı zamanı bekliyor.

Muhalefet oyunu görmedi veya göremedi. İktidar bir kez daha kandırdığını sanıyor fakat millet oyunun farkında. Tepedekilerin kendilerini en rahat hissettikleri vakitte ve alternatifini bulduğu en yakın zamanda, getirdiği gibi götürmesini de bilir hiç şüpheniz olmasın.

Yazarın Diğer Yazıları