'Hulusi Akar’ın darp raporu' iddiası

'Hulusi Akar’ın darp raporu' iddiası
15 Temmuz hain darbe girişimi gecesi rehin alınan dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'a ait olduğu iddia edilen darp raporu ortaya çıktı.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın, 15 Temmuz gecesinde rehin alınmasına ilişkin olduğu iddia edilen darp raporu ortaya çıktı.

Sözcü'den Asuman Aranca'nın haberine göre, GATA'dan alınan raporda, ‘'Sol gözde cilt lezyonu ve kızarıklık, boğazda ödem, sol omuz arkasında ve buruna bastırmakla ağrı, el bileklerinde cilt altı lezyon mevcuttur'' denildi. 

17 Temmuz 2016 tarihini taşıyan raporda şu bulgulara yer verildi:

"Sol göz altında 2 cm, kenarında ise 1 cm cilt lezyonu, burunda bastırmayla ağrılı olup septal hematom (kanama) veya krepitasyon (ödem) alınmamıştır. Boğazda orta ve lateral her iki tarafta 5-6 cm uzunluğunda ve birbirine 1-2 cm aralıklı olarak paralel seyirli yüzeysel kızarıklık ve ödem mevcut. Sol omuz arkasında bastırmakla ağrı tarif ediyor. Ödem, hareket kısıtlılığı ve ya renk değişikliği mevcut değil. Sol el bileği ön kısmında 3-4 cm uzunluğunda noktasal tarzda ve düzensiz yüzeysel cilt ve cilt altı lezyonları mevcut. Sağ el bileği ön kısmında 3 cm uzunluğunda yüzeysel cilt ve cilt altı lezyonları mevcuttur. Tespit edilen yumuşak doku ve cilt lezyonlarının iyileşme süresinin 7-10 gün alabileceği, mevcut bulgular ile hayati tehlikesinin bulunmadığı değerlendirilmiştir"

 

"NEFES ALMAMI ENGELLEDİLER"

Genelkurmay çatı davası iddianamesinin eklerinde, Akar'ın 15 Temmuz gecesi Akıncı üssüne götürülürken kamera kayıtlarından elde edilen görüntüler de yer aldı.

Akar, saldırıya uğradığı 15 Temmuz gecesini savcılık ifadesinde şöyle anlatmıştı:

"Saat 21.00'e doğru arkam kapıya dönük bir şekilde masamda çalışırken kapı çaldı, Tümgeneral Mehmet Dişli'nin geldiğini gördüm. ‘Komutanım operasyon başlıyor, herkesi alacağız' tarzı birşeyler söyledi. Sonra Özel Kuvvetler Komutanlığından olduğunu değerlendirdiğim ve tam teçhizatlı, eğitim kıyafeti giymiş, silahlı, miğferli personel dikkatimi çekti. Odanın içerisine hızla ve aniden girmeye kalkışınca ayağa kalktım. O esnada emir subayı Levent Türkkan ‘Komutanım otur, zorluk çıkarmayın' diye bağırdı. Birisi beni iterek sandalyeye oturmamı sağladı ve o esnada arkadan bir başkası el havlusu tarzında bir şeyle hem ağzımı hem burnumu kapatarak, nefes almamı engelledi, kolunu boğazıma dolayıp sıktı.

Askeri kıyafete ait ip türü bir cisim boğazıma sürtünmesiyle, o anda nefes almakta güçlük çektiğim için debelenirken ve ellerimle burnumu açmaya çalışırken bir başkası plastik kelepçeyi bileklerime taktı. Ağzımı kapattılar. Kelepçenin bileklerime verdiği acı nedeniyle bağırmaya başladım. Sonra kelepçeyi bıçakla kestiler. Dışarıya çıkardıklarında Atatürk heykelinin olduğu yerde bir helikopter bekliyordu. Helikoptere bindirdiler. Helikopterdeki silahlı askerlerin namlusu üzerime dönüktü. Mehmet Dişli de helikopterde idi.''