İbrahim Kafesoğlu’nu anarken...

Geçenlerde Türk ilim ve fikir hayatının zirvesinde yer alan rahmetli Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu’nun anma toplantısı vardı. İ.Ü Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünce düzenlenen anma toplantısı, İ.Ü Avrasya Enstitüsünün desteği ile İstanbul Vezneciler’deki Enstitüde yapıldı. Rahmetli Prof. Dr. Kafesoğlu, sadece tarihçilerin hocası değil; Türk Milletinin ve Türk Dünyasının hocasıydı. Kendisini Türk olarak hissedenlerin Kafesoğlu’nun eserlerinden faydalanmaması mümkün değildir.
Prof. Dr. Kafesoğlu’nun önemli bir özelliği kültür tarihçisi olmasıydı. Tarihi olayları ve belgeleri kültürel bütün ve çerçeve içinde ele alırdı. Bundan dolayı eserlerine olan ilgi büyük olmuştur. Tarih disiplinine kültürel bütün içinde yaklaşması, Kafesoğlu’nun milli endişe sahibi bir ilim adamı olduğunu gösteren önemli bir husustur. 
Kafesoğlu Hoca, milli ve yerli bir kuruluşumuz olan, milli hassasiyet sahibi aydınları bünyesinde barındıran Aydınlar Ocağı’mızın da kurucularındandı. Bilindiği gibi Aydınlar Ocağı 1970 yılında ülkemizin tanınmış ilim ve fikir adamları tarafından buhranlı bir ortamda kurulmuştur. Ocağın kuruluşunda çekirdek rolü oynayanlar Türk milliyetçileri ile daha ziyade sağ eğilimli bazı aydınlardı. Rahmetli Kafesoğlu bir dönem de Aydınlar Ocağı’nın başkanlığını yapmıştır. 
Hoca ile tanışmamızda kürsü başkanım ve hocam Ord. Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu’nun rolü büyük olmuştur. Rahmetli hocam ilmi hayatın sadece okul-ev veya kütüphane-okul turu olmadığını devamlı söyler ve bizleri Fakülte dışındaki ilmi çevrelerle ilişkilerimizi geliştirmeye yönlendirirdi. Toplumun farklı kesimleri ile temas, farklı disiplinlerde yer alan ilim ve fikir adamlarıyla görüşme ve tanışma sosyalleşmemize yardımcı olmuştu. Aslında meslek ve branş asabiyeti, dışa ve topluma kapanma bir sosyal bilimciye yakışan bir tavır değildir. Tarih daima Sosyolojinin laboratuvarı olmuş ve aralarında yakın ilişki bulunmuştur. Aynen iktisat ile iktisat tarihi arasındaki ilişkide olduğu gibi...
Rahmetli Kafesoğlu’nu asistanlığımın ilk yıllarında Muallimler Birliği vasıtasıyla da tanımıştım. Gerek kendileri gerek Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş ve hocam Fındıkoğlu benim genç bir meslektaş olarak, Birlik yönetiminde üye olarak bulunmamı devamlı istemişlerdir. 
Türk Milliyetçiliğinin Meseleleri ve Türk Milli Kültürü isimli eserlerin etkisinde kalmışımdır. O’nun değerli eserleri, sadece tarihçilere değil; düşünen ve arayış içinde olan Türk kimliğini gönlünde, beyninde ve kalbinde yaşatan herkes için birer başvuru kaynaklarıydı.
Kafesoğlu’nu yakından tanıma fırsatını 1976 yılında elde ettim. Dönemin Cumhurbaşkanı rahmetli Fahri Korutürk, 19 Mayıs konuşmasında Pantürkizmive Panİslamizmi ve Türk milliyetçilerini “eksantrik” olmakla suçlamıştı. Türklük ve İslam’ın yerine evrensel değerleri savunmuştu. Cumhurbaşkanlığı makamı bizim için kutsal ve saygıdeğer bir makamdır. Ancak kim olursa olsun; bilhassa tepedeki yöneticilerin yanlışlarını ortaya koymamak, dürüst aydın olamamanın bir işaretidir. Bu anlayıştan hareketle Prof. Dr. Nuri Mugan, Doç. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu, Doç. Dr. Turan Yazgan, Doç. Dr. Mehmet Eröz, Doç. Dr. Mustafa Kafalı ve daha sonra imzalarını geri alan bir göz doktoruyla, bir devletler hukuku hocası tarafından kamuoyuna bir bildiri yayınlanmıştı. Daha sonra bu bildiri için değişik üniversitelerden 300 civarında imza toplanmıştı. Bu bildiri benim üniversiteyi tanımam ve gerçekleri görmemi sağlamıştır. Bol laf eden iş eyleme geldi mi korkan, çekinen ve birden pasifleşen bazı ünvanlı aydınlara şahit olmuştuk. Bildirinin imzalanması için Edebiyat Fakültesinde hocalarla temas görevi bana verilmişti. Ben de Kafesoğlu’nu ziyaret etmiş ve durumu anlatmıştım. Kafesoğlu bazı hocaların aksine metni okuma ihtiyacı bile duymadan imza etmiş, bu tip çalışmaların önce kendisine getirilmesini istemişti. 
İmzasını geri alan ve değerli gazeteci yazar Sayın Hasan Pulur’a gidip ne yapması gerektiğini soran hocamızı ise çok yadırgamıştık. Sayın Pulur ertesi gün köşesinde şunları yazmıştı : “...hocamızın rahle-i tedrisinden geçtik; böyle bir zor durumunda kendisine yardımcı olmayıp da ne yapacaktık?” 
Hem iyi konuşan, hem de yazan Kafesoğlu hocanın Aydınlar Ocağı’nca yayınlanan “Ülkemizi 12 Eylül’e Getiren Sebepler ve Türkiye Üzerindeki Oyunlar, 14-15 Eylül 1984” isimli kitapta 12 Eylül 1980 üzerine yazdığı makale gözden kaçmamalıdır. 30 sene önce kaybettiğimiz hocamız, Edirnekapı Şehitliğinde İktisat Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Kenan Ural ile bitişik mezarlarda yatmaktadır. Allah kendilerine rahmet eylesin.

Yazarın Diğer Yazıları