Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

İleri demokrasideki sansür despotluğu

İleri demokrasi (!) ülkesinde işler gün geçtikçe iyice sarpa sarmaya başladı. Her yeni güne uyanışımızda “Hayaldi, oldu” cümlesi dökülüyor dudaklarımızdan.
‘İki satır yazıdan’, ‘sosyal medyadaki herhangi bir paylaşımdan’, ‘ekranda sarf edilen üç-beş cümleden’ öylesine korkar oldular ki ‘daha fazla özgürlük’(!) getirmek adına düpedüz ‘sansüre’ yeltenmeye başladılar. 
Yakın zamana kadar ‘memleketi 80 yıllık despotizmden kurtarma’ mavalını okuyanlar, bir anda çark etti. 
Tam yol geri; istikamet ‘saltanat kayıklarının’ sığınağı. 
Heyhat, artık sığınak diye bir şey kalmadı; zira tersaneler dâhil her şeyi sattılar. 
Şimdi her şey ‘kabak’ gibi ortada; deve kuşu misali kafalarını kuma gömmeleri nafile. 
Ama onlar büyük bir utanmazlık içinde, ‘vatandaşın olanı biteni görmesini’ engellemek için çırpınıyor. 
Bir yandan gazete ve televizyonlara ‘talimatlar’ yağdırıp, diğer yandan ‘İnternete kilit vurma’ telaşındalar. 
Durun hele; bu neyin korkusu? 
Hani millet sizin ‘kaset furyasında’ nasıl meydan meydan nemalandığınızı bilmese, nasıl ‘ağız dolusu hakaretler’ yağdırdığınızı unutmuş olsa işler rayına girecek. 
Ama öyle değil. 

***

Bir yandan ‘olanı biteni’ gizlemeye çalışıp öte yandan ‘muhtemel yargılamalara’ karşı canhıraş şekilde paketler çıkarıyorlar. 
Neredeyse ‘kişiye özel’ yasa, tüzük, yönetmelik metinleri hazırlanıyor. 
Nasıl ki ihaleler daha kamuya duyurulmadan ‘yandaşları tarif eder biçimde’ dizayn ediliyor idiyse, şimdi de aynı şekilde ‘yasal düzenlemeler’ yapılıyor. 
Düzenlemelere dışarıdan bakanlar bunun ‘hırsıza kalkan’ olduğunu bal gibi biliyor.
Bir icra düşünün ki sabahtan akşama kadar ‘komplo’ diyor, ‘tezgah’ diyor, ‘oyun’ diyor;  “Hadi buyur bir dava aç” denilince gıkı çıkmıyor. 
‘Yel değirmenlerine’ savaş açmış Don Kişot bile bunlardan daha makul karşılanırdı.
Yatıp kalkıp dillendirdikleri bir takım söylentiler var; ama ‘cehalete’ oynadıkları için ‘tutarlılık’ aramak nafile. 
Söylediklerine ‘kendileri’ de inanmıyorlar; tek inandıkları şey ‘yaptıklarının’ kolay kolay yanlarına kalmayacağı; bütün endişe, korku bundan. 
Öbür türlü ‘kolluk kuvvetin’, ‘savcın’, bugünlerde neredeyse AKP’nin yan kuruluşu gibi gösterilen bir ‘istihbarat birimin’ var. 
Haydi buyur, ne yapacaksan yap da görelim.

***

Kabul etmek gerekir ki “bir sana, bir ona, üç bana” formülüyle torunlarınızın geleceğini çalarak bir takım işlere imza attılar. 
Hani övüne övüne bitiremedikleri ‘herhangi bir projeyi’ masaya yatırın ve ‘maliyetini’ ortaya koyun, ne demek istediğimizi anlayacaksınız. 
Bir ‘illüzyonist’ maharetiyle ülke kaynakları heba ettiler; ‘ileri demokrasi’ diye diye ülkeyi getirip bir gerilim çukuruna ittiler. 
Zaten yola çıkarken de nemalandıkları en büyük koz bu gerilim değil miydi? 
Yine aynı oyuna başvuruyorlar. 
“Nedir bu yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık iddiaları?” diyorsunuz; işi ta ’İstiklal Mahkemeleri’ne ‘Şapka İnkılabı’na kadar götürüyorlar. 
Sanki Şapka İnkılabı kendilerine ‘çalma hakkı’ tanıyor. 
“Kardeşim olayın aslı astarı nedir?” diye soracak oluyorsunuz, akıl daneleri oradan bir vesika uzatıyor: 
- “Dersim’i İnönü bombalattı.” 
 “Tamam gözüm kabul ettik, peki bu Bakan çocuklarının, oluk oluk para yağan mahdum vakıflarının hali ne?” diyecek oluyorsunuz, “Komplo bu komplo” diye çıkışıp, bir ‘paralel devlet’ türküsü tutturuyorlar.

***

‘Paralel devlete’ inanmayanlar bile dün itibariyle ‘böyle bir devletin’ olduğuna, ülke topraklarının bir bölümünde böyle bir yapılanmaya gidildiğine şahit oldu. 
Üstelik ‘paralel devlet konumuna’ düşürülen de bizzat T.C. devletinin kendisi. 
Öyle olmasa, bölücü hainler, bir gece içinde Diyarbakır’daki sokak panolarını ‘bebek katilinin fotoğrafları’ ile donatabilirler miydi?

Yazarın Diğer Yazıları