İYİ Parti'den salgın sürecindeki Türkiye'nin röntgenini çeken çalıştay

İYİ Parti'den salgın sürecindeki Türkiye'nin röntgenini çeken çalıştay
İYİ Parti’nin düzenlediği “A’dan Z’ye Covid-19’un Türkiye’deki etkileri” adlı paneli başladı. Panelde korona virüs salgınının dış politika, ekonomi, yerel yönetimler ve sağlık sektörü üzerindeki etkileri değerlendirildi.

 

İYİ Part, “A’dan Z’ye Covid-19’un Türkiye’deki etkileri” adlı paneli düzenledi. 

İnternet üzerinden gerçekleşen panele İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İYİ Parti Toplumsal Politikalar Başkanı Şenol Sunat, İYİ Parti Yerel Yönetimler Başkanı Metin Ergun, İYİ Parti Uluslararası İlişkiler Başkanı Ahmet Kamil Erozan, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan gibi isimler katıldı.

İYİ Parti’nin düzenlediği panelde korona virüs salgınının dış politika, ekonomi, yerel yönetimler ve sağlık sektörü üzerindeki etkileri değerlendirildi.

Çalıştay, İYİ Parti Genel İdare Kurulu ve Uluslararası İlişkiler Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Murat Kahraman’ın çalıştay programını takdimi ile başladı.

c1-022.jpg

Korona virüsün 8 ayda 835 bin kişinin ölümüne neden olduğuna dikkat çeken Kahraman, salgının her geçen gün ciddi şekilde büyüdüğünü vurguladı. Salgının sadece sağlıkta değil ekonomiden uluslararası ilişkiler, yerel yönetimler için de bir tehdit olduğunun altını çizen Kahraman, çalıştayın salgına karşı en korunaklı şekilde yapıldığını söyledi.

Kahraman'ın takdiminin ardından İstiklal Marşı okundu.

SUNAT: VAKA SAYILARININ GERÇEĞİ YANSITMADIĞINA DAİR GÜÇLÜ KANITLAR VAR

Çalıştayın ana koordinatörlüğünü yapan İYİ Parti Toplumsal Politikalar Başkanı Şenol Sunat açılış konuşmasına “Türkiye’de A’dan Z’ye Covid-19’un Türkiye’ye etkileri konuşu panelimizin yapılmasında bize öncülük eden Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener’e teşekkür ediyorum.” ifadelerini ile başladı.

Sunat, panele katılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ankara Büğyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, panelde moderatörlük yapacak İYİ Partili isimler ve tüm konuşmacılara teşekkür etti.

30 Ağustos Zafer Bayramı’na getirilen yasaklara dikkat çeken Sunat, Tüm Türkiye’nin Zafer Bayramı’nı kutladı. Sunat ayrıca Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını minnetle andı.

Korona virüs salgınıyla ilgili yapılan vaka sayısı açıklamalarının gerçeği yansıtmadığına yönelik güçlü söylemlerin ve kanıtların olduğunu belirten Şenol Sunat, iktidarın korona salgınına yönelik önlemlerle ilgili panele katılacakların konuşacağını söyledi.

AKŞENER: ÇALIŞTAYI ÇOK ÖNEMLİ GÖRÜYORUM

İYİ Parti lideri Meral Akşener de, kısa bir açılış konuşma yaptı. Akşener, "Büyükşehir Belediye başkanlarımızı görüyorum. Ben de onlar gibi izleyiciyim. Çalıştayı çok önemli görüyorum. Millet İttifakının başkanlarına çalışmalarından ötürü çok teşekkür ediyorum. Çalışmalarınızda başarılar diliyorum." dedi.

YAVAŞ, İMAMOĞLU VE BÜYÜKERŞEN'DEN ÖNEMLİ AÇIKLAMALAR

Çalıştayı kapsamında, korana virüsün yerel yönetimler üzerine etkileri ile ilgili düzenlenen panelde Ankara, İstanbul ve Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanları konuştu.

Panelin moderatörlüğünü yapan İYİ Parti Yerel Yönetimler Başkanı ve Muğla Milletvekili Metin Ergun,  "İnsanlık tarihinde çok büyük salgınlar vardı. Bunlardan bazıları kara veba, çiçek, AIDS, ebola ve son olarak korona virüs. Geçmişte salgın hastalıkların görülme sıklığı oldukça seyrekti ama o dönem salgın geldiği zaman birkaç yüzyıl görülüyordu. Ama son dönemde birkaç yılda bir pandemi yaşandı. Ancak son dönemdeki pandemiler birkaç yıl sürüyor." dedi. 

Ergun, "Pandemiler insanlığı köklü olarak değiştirmiş. Kimi felsefi akımları oluşturmuşlar. Bazı medeniyetlerin çöküşüne neden olurken bazı medeniyetlerin ise yükselişine neden olmuşlar. Salgınlar neticesinde yeni ticaret alanları oluşmuş.

c2-022.jpg

Bunların oluşmasında salgınların uzun sürmesi neden olmuş olabilir. Ancak korona pandemisi diğer pandemilerden oldukça farklı. İnsanların büyük bölümü şehirlerde yaşadığı için salgın yerel yönetimleri etkilerdi. Bu dönem, yerel yönetimler için geleceğe büyük tecrübeler kazandırdı." ifadelerini kullandı.

Panele konuşmacı olarak katılan belediye başkanlarının açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde;

YILMAZ BÜYÜKERŞEN: BELEDİYE OLARAK SALGINA TEDBİRLİ YAKALANDIK

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi olarak salgına biraz tedbirli yakalandık. Mart ayında haritaya bakıp çevremizde salgının olduğunu gördüğünde biz de tedbir almaya başladık. Yaptığımız toplantılarda yönetici personelleri eğittik.

Hükümet resmi olarak açıkladığında biz de şok yaşamadan atlattık. Aş evi ile yoksul ailelere yemek dağıttık. Cadde üzerinde emeklilerin oturduğu bankları söküp kaldırdık, Durakları dezenfekte ettik. Tramvayların sterilize edilmesi için zabıtaları da seferber ettik.

Eskişehir’de kültür faaliyetleri oldukça fazladır. Tiyatro ve konser salonlarını derhal kapattık. Biz ne kadar başlangıç tedbirlerinı alsak da halk paniğe kapıldı . Biz de halkın hangi konuda nereye müracaat edebileceklerini duyurduk.

Kapatılan esnafın açığa çıkardığı insanlara yemek yardımının dışında evlere de gerekli malzemeleri dağıttık. Kovid Eskişehir’de oldukça iyi geçiyordu ama şu anda aynı şekilde geçiyor diyemem. Köylere yayılmasını önlemek için başka bir çabaya girdik. Ekonomik durumu sıkıntılı ailelere yardım için aş evi dışında bağış yapmak isteyenlere gerekli yerleri gösterdik.

Banka hesap numaralarını ilan ettik ama Hazine adına hesaplara el koyma kararı alındı. Ama biz ayni olarak yardım almaya başladık. Tabi üzüldük. Bütçemizde ödenek vardı ama böyle bir paniği atlatabilecek kadar değildi. Bütçe içinden aktarım yapma fırsatı da pek bulamadık.

"MALİYE BAKANLIĞI ÖDENEİĞİMİZDEN YÜZDE 53 KESTİ"

Sağlık personeli için otelleri ayarladık. Maske meselesinde, sosyal hizmetlerin kadınlar için açtığı kursları seferber ettik. Peyder pey halka dağıtmaya başladık. Büyük sıkıntılar özellikle ulaştırmada ortaya çıktı.

Eskişehir büyük bir tramvay şebekesine sahip. Tramvaylar dolu gidip dolu gelirdi. Öğrenciler koronadan kaçmak için memleketlerine gitmeye çalışıyorlardı. Onların sorunlarını da çözmek için gerekli şeyleri yaptık.

O arada bütçedeki nakit akışı bozuldu. Belli dönemde yasal olarak bize gelmesi gelen ödenekler birden bire kesinti yapıldı diyebileceğimiz kadar kesintiler yaşandı.

Örneğin Maliye Bakanlığı ödenekten yüzde 53’e varan kesinti yaptı. Bunlar bizim günlük olarak işlerimizi yapabileceğimiz paralar değildi. Haziran ayında 33 milyon lira destek geldi.

Biz hangi ihtiyacımızı karşılayacağız? İşsiz vatandaşlara yardım edebilmemiz baya bir sıkıntı oldu. Tramvaylar 100 bin kişi taşıyor.

Yolcu azalması tramvay gelirlerini bir hayli düşürdü. Otobüs gelirlerimizde de durum aynı. Ana derdimiz şuydu. Biz tramvay şebekesi yatırımlarını hem de otobüs şebekesi yatırımlarını krediyle yapmıştık. Bunlar dış krediyle yapılmıştı.

Ama döviz kurundaki artış hem ana para hem de faizde ciddi artışla karşılaştık. Kefil olan Hazineydi. Ama kefil ödesin diye bir şey yapmak benim ağrıma giderdi. Muhasebeye bir talimat vermiştim. Ana para ve faiz ödemelerini ödeme gününden 3 gün önce ödeyin derdim. Bu yüzden bankalar nezdinde itibarımız baya yüksektir.

Evde bakım hizmetleri vardı. Evde yatalak hastalara yardım eden servislerimiz vardı. Burada olandan daha fazla talep geldi. Bunların hepsine yetişemedik bunun üzüntüsü içindeyiz.

Belediyenin öz gelirleri içinde dükkanlardan kira almadık. Nasıl düzelteceğiz, merkezi hükümetin alacağı kararlarla bize destek vermesinden geçer. Vatandaşların yardımların belediyelere ödenmesi içimizde bir acıdır.

EKREM İMAMOĞLU: ÜLKE OLARAK SALGIN SÜRECİNİ BAŞARILI YÖNETEMEDİK

Tam da zamanında düzenlenmiş bir panel. Böylesi değerli bir konuyu ele aldığınız için İYİ Partinin değerli yöneticileri ve sayın Genel Başkan Meral Akşener’e çok teşekkür ediyorum.

Biraz yaptıklarımıza değineceğim, ne durumdayız bunun fotoğrafını çekmek lazım ve nereye gidiyoruz buna bakmak lazım. Nereye doğru gideceğini bilemediğimiz bir pandemi sürecini yaşıyoruz.

Ülke olarak bu süreci yönetmek konusunda çok başarılı olduğumuzu söyleyemiyorum. Kaybettiğimiz canlardan sonra daha iyi bir süreç yönetimi yapmamız gerekirdi. 6 ayda daha iyi bir mücadele gösterebilirdik.

Tıbbi boyutta sağlık çalışanlarının büyük emeği var. Kaybettiğimiz sağlık çalışanlarına Allah’tan rahmet diliyorum. Sağlık çalışanlarının emeği ile sağlanan başarıyı tümden bir salgınla mücadele başarısı olarak görmemek lazım. Pandemide hayatını kaybeden sağlık çalışanlarında ne yazık ki dünyada ilk sıradayız.

Sağlık çalışanlarının ciddi uyarıları ve haklı serzenişleri var. Elbette bir planlamaya, eş güdümlü çalışma ve şeffaflıkla sürecin yönetilmesine ihtiyaç var.

11 Büyükşehir Belediyesi olarak bir çok kez bir araya geldik eş güdümlü çalışabilmek adına. Olağanüstü kararlar aldık, motivasyonumuzu yükselttik. Ankara’nın yaptığı çok güzel bir uygulamayı hemen hepimiz paylaştık.

c3-014.jpg

Eş güdümlü çalışabilme noktasında çağrılar yaptık, resmi yazılarımızı yazdık. Bütçe konusunda büyük sıkıntılar yaşadığımız yönünde çağrı yaptık ama hiçbirine olumlu ya da olumsuz cevap alamadık.

"ASKIDA FATURA UYGULAMASI DEVAM EDEBİLİR"

Bunun bir seferberlik ruhuyla yönetilmesi gereken bir çalışma olarak tanımlamıştık. Belediyelerimiz çok iş başardı. İstanbul’da neredeyse 1 milyon 400 bin aileye dokunduk. Tabi ki bizim sosyal yardım bütçemizi artırarak dokunduk. Büyük bir yoksulluk var ve bu devam edecek. Sadece Birlikte başaracağız noktamıza 1 milyon 50 bin aile başvuru yaptı ve 600 bin aileye gıda destek paketi yolladık. 

Dayanışmayı ön planda tutmak adına yardımlaşma kampanyaları düzenledik. Askıda faturayı devam edebilir bir çalışma olarak görüyorum. Sadece oradan 180 bin ailenin faturası ödendi.

Kaza yaşadık hepimizin vicdanını sızlatan. Buradan sayın genel başkanımıza mahcubum. 3 milyonluk kısmı hala bloke durumda. Bu deneyimler çok acı işler.

"YETKİN BİRİNİ ARADIM, HANGİ İNATLA BU PARAYI TUTUYORSUNUZ DEDİM"

Ben diyorum ki, geçenlerde yetkin birini telefonla aradım dedim ki, bu bloke yüzünden toplumun vicdanı sızlıyor. Hangi inatla bu parayı tutuyorsunuz diye bu sitemimi ulaştırdım. Bir hata yaptıysak özür de dileriz ama şu parayı vatandaşa dağıtalım dedim.

Günü sonunda ortaya koyduğumuz dayanışma ruhu yoksulluğun ve ümitsizliğin en tavan yaptığı durumda toplumu kaynaştıran bir unsur haline döndü.

"HÜKÜMETİN AÇIKLADIĞI PAKETLERDEN TEK GELİR ALMADIK"

Hükümetin pandemi yönetimine olağanüstü katkı sunmuş belediyeleriz. Bütün sorunlara rağmen ulaşımda kesintisiz hizmet sunduk. Bu sene sadece otobüsler için sübvanse ettiğimiz para 3 milyar lirayı buldu. Kabiliyetli bir kriz yönetimi ortaya koyduğumuzu düşünüyorum. 

Hükümetin açıkladığı paketlerden belediyeler olarak tek bir gelir alamadık. Güney Kore hükümeti yaptığı destek paket bütçesinde, ki 500 milyar dolarlık bir destek paketi açıkladı. Seul Belediye Başkanı, yaptığımız konuşmada destek paketinin yüzde 35’inin belediyelere aktarıldığını söyledi.

Bütün sağlık çalışanlarını Mart’tan bu yana ücretsiz taşıyoruz, buna yıl sonuna kadar devam edeceğiz.

"1 EYLÜL'DEN İTİBAREN 130 BİN AİLEYE ET DAĞITACAĞIZ"

Yardım paketlerimiz hiçbir zaman geri tutmadık. Seçim döneminde annelerin çocuklarını doktora götürebilme çocuklarıyla gezmeleri için onlara ücretsiz ulaşım kartlarını sunduk. Kurban Bayramı’nı yardımlaşma için bir fırsat olarak sunduk. 8 bin kurban topladık 1 Eylül’den itibaren 130 bin aileye et dağıtacağız.

Pandemiyle ilgili hiçbir sıkıntı yokmuş gibi bir psikoloji yaşıyoruz. Sıkıntılar büyüyor. 6 ay boyunca pandemi kurulları toplantıları yapılması istenmişti ben koca 6 ayda 3 toplantıya davet edildim.

Biz büyük bir şehiriz, 16 milyon insan yaşıyor. Burada bir bilim kurulunu sabit tuttuk. Buradan elde ettiğimiz raporlarla mektuplarımızı ve dilekçelerimizi yolladık. Hastalık gittikçe artıyor. Şu anda 300’leri aştı hasta sayısı.

Vaka sayısı ve ölüm sayısını Türkiye’den takip ediyoruz. Çok ciddi bir şekilde Eylül ve Ekim aylarına hazırlık yapmamız gerektiğinin farkındayız. Dezenfekteden maskeye kadar kendimiz yapabilecek durumdayız.

"TURİZM PATLADI MANŞETİYLE KRİZİ YÖNETEMEZSİNİZ"

Karantina ortamı yaşanması durumunda gıda yardımı yapılması için talimatımızı verdik. Öneriler paketi hazırladık. İstanbul’da ulaşım en büyük sorun olacak. Yoğun trafik ortamında sıkı bir mesi düzenlemesi yapılmasını defalarca valilikle paylaştık. Kısıtlılık var metroya binmeyin şeklinde bunu çözemeyiz.

Eylül ayında 11 büyükşehir belediye başkanı bir araya geleceğiz. bu sefer Muğla Büyükkşehir Belediye Başkanımızın misafiri olacağız. Bu meşale parti meselesi değildir. Bunu bir kişi ya da grup çözemez.

Dünya bir değişim sürecinde. Ekonomi yeniden bütün kurallarıyla yazılacak. Ekim ayında yeni bir yerel yönetim tasarısı konuşuluyor. Taslağa baktığımızda bütün olanlardan ders alınmadığını görüyoruz. Akıl tutulması gibi bir şey. Turizm patladı manşetleriyle krizi yönetemezsiniz. Dünya evrimi içinde bir dönem yaşıyor. Bulaşıcı hastalıklar yüzünden neredeyse tokalaşmayı tamamen bırakacağız.

MANSUR YAVAŞ: YAN YANA MESAİ YAPTIĞIM ARKADAŞIMDA VİRÜS ÇIKTI

Pandemi döneminde zoomu keşfettik. Ben zoomdan ya da Whatsapp üzerinden görüşelim diyorum ama illa yan yana gelmek istiyorlar. Düğüne gideceğiz yan yana mesai yaptığım arkadaşımda Covid çıktı.

Bence insanlara panik yaptırmak lazım. Panik yaptırmazsanız korkmuyorlar. İşin tehlikesinden bahsediyorsunuz ama diğer yandan TFF yüzde 30 seyirciyle maç oynayacağız diyor. Bu konuda bir bütünlük sağlayamadık.

Bizler hemen kriz masamızı topladık. Dedik büyük bir sokağa çıkma yasağı olacak. Kurduğumuz kriz masasıyla yapılması gereken her şeyi hazır edip bekledik. Sonra hükümet baktık ki bize çağırmıyor.

Sonra Umre’den gelenler oldu onlara hemen otobüs tahsis ettik karantinaya girmeleri için. Toplumun önünde covid üzerinden bir tartışma başlatmak istiyorlar biz buna alet olmayalım dedik 11 büyükşehir belediye başkanı olarak.

"HER ENGELLEMEYE KARŞI BİR ÇARE BULDUK"

Bizi yok sayınca aynı organizasyonu başka bir grupla yapamadılar. Vefa Grubu ortaya çıkardılar öğretmenlere polislere yardım dağıtıyorlar ama başka kime dağıtacaklar. Anneler babalar eşler birbirlerinden ayrı duracaklar. Bu durum belki de toplumda bir kötülüğü ortaya çıkaracaktı.

Her engellemenin üzerine bir çare bulduk aç insan bırakmamak için. Ankara’da biz 500 bin aileye ulaştık. Birden bire akşam 11.30’da sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor ama pazarcılar sabah tezgah açıp satışa başlayacak.

Biz de onlara yardım ettik. Belediyeler öyle işler yapıyor ki sanki Ankara’da düşsem Mansur Başkan bana yardım edecek diye düşünmeye başladılar.

Yüksek oranda yardımlar insanlara ulaştı. Bu dönemde gelirlerimizi azaldı. Kendi alacaklarımızı erteledik. Su paralarını erteledik, suyu kesilenin suyunu açtık. Ankara’da doğalgaz özelleştirildi, doğalgaz bir kuruş erteleme yapmadı, Telekom erteleme yapmadı. Ben okuyan çocuklara internet yardımı yapmak istiyorum 3 servis sağlayıcısıyla görüştüm 1 kuruş indirim yapmadılar. Demek ki devletin her şeyi özelleştirmemesi gerekiyor.

İhaleleri erteledik. Ankara’da 50 bin kişiye 550 lira yardım yapılmasını sağladık. O 500 lira belki bazıları için hiç bir şey değil ama cepte sıfır varken o 500 lira 500 bin lira gibi oluyor.

Ankara’nın tümünü dezenfekte ettik. Seçildiğimden beri hala çoğu il müdürü beni ziyarete gelmedi. Yazılan yazılarımıza hiç yanıt gelmedi. Ankara İl Sağlık Müdürlüğünü bile biz dezenfekte ettik. Bütün dünyadaki başkentlere mesaj çektik bize uygulamalarınızı anlatın diye. Bütün belediyeler ülkelerinde yapılan yardımları internet sitesine koymaları ile güzel bir dayanışma oldu.

SAĞLIK BAKANLIĞI'NIN AÇIKLADIĞI VERİLERE ELEŞTİRİ

Bir yandan tedbirlerin sıkılaştırılması gerekirken bir yandan gevşiyor. Bu işin araştırılması reddediliyor ama bütün belediye başkanlarımızdan bir gündeki vefat sayısını istesinler bizden. Onunla birlikte Sağlık Bakanlığı’nın da verilerini yayınlayalım. Hala ben buna inanmıyorum diyen insanlar var. Biz bundan güzel bir ders çıkardık.

Biz olmazsak maaşlarınız ödenmez, ortalık çöp dağları olur diyorlar. Demek ki bir hükümet değişikliği olması durumunda nelerin olabileceğine yönelik güzel bir örnek oldu. Yerel Yönetimler yasası ile bizim yetkilerimiz almaya çalışıyorlar. Bu belediye başkanları olamasaydı bu hükümetin hali nice olurdu.

NAZİLLİ BELEDİYE BAŞKANI KÜRŞAT ENGİN ÖZCAN: NORMALLEŞME İLE BÜYÜK SORUNLAR YAŞADIK

Salgın sürecinde kaybettiğimiz vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Çalışmalarınızla bizlere örnek oldunuz. Belediyeciliğin, millete hizmetin birilerinin tekelinde olmadığını gösterdiniz.

Salgın yayılmaya başladığında bir çalışma başlattık. 65 Yaş üstü vatandaşlara sokağa çıkma yasağı başladığında biz duruma hazırlıklıydık. Vefa Destek Hattı ilk defa Nazilli’de kuruldu. Burada sayın kaymakamımızın da desteği var. 19 Şubat’ta korona Türkiye’de görülmeden öne biz Nazilli’yi ilaçlamaya başladık. Bu erken mücadele ile iyi noktalara ulaştık ama normalleşme ile birlikte büyük sorunlar yaşadık. Biz Türkiye ortalamasının altındayken normalleşme sonrası üzerinde çıktık.

"YAPAY ZEKA İLE ÇALIŞAN NAZBOT YAPTIK"

Maske dağıtımı yaptık, belediye ekiplerimiz ilaçlama yaptı. Nazilli’deki mühendis arkadaşlarımız yapay zeka ile çalışan Nazbot yaptı. Arkadaşlarımız üzerinde modifikasyon çalışması yapıyor. İnşallah böylece tüm riskli alanlarda bir belediye personeli kullanmadan ilaçlama yapacağız.

Korona timleri kurduk. Tüm iş yerlerine girerek vatandaşların kullanabileceği alanları temizledik. Nazilli’de 34 milyonluk mau yardımı olmuş ama o para bize gelseydi daha sağlıklı işler yapardık. Yerel yönetimler yasası taslağını bizimle paylaşmadılar bile. Yerel iradeyi zayıflatacak bir düzenleme Türkiye’ye yakışmıyor. Genel başkanlarımızın desteğiyle bu yanlıştan dönüleceğine inanıyoruz.

Bizim için en önemli şey hayat hakkıydı. Bir hanımfendi Nazilli Devlet Hastanesi’nden taburcu olmuş, toplu taşıma çalışmıyor. Kendisi yürüyemeyecek durumda. Hastane nakil aracıyla da bırakmamışlar.

Hanımefendiyi hastaneden aldık, kendisiyle konuştuk, hastalığını sorduğumda kovid 19 hastasıyım dedi. Kovid hastası olduğu halde kendisini evine bırakmamışlar.

Biz de hemen maskemizi yukarı kaldırdık. Belediye Başkan yardımcımızda kovid çıktı. Belki biz de ayakta geçirdik ama bütün gayretimizi sarf ettik.

Gıda yardımlarında bulunduk. Kimsenin ulaşamadığı noktalarda bütün muhtarlarımızı aradık. Kimsenin yardım yapmadığı garibanları, engellileri bulalım dedik. 23 Nisan’da uçurtmalar uçurarak evde kalan gençlerimize moral vermeye çalıştık.

Her eve 1 kitap dağıttık 23 Nisan’da bütün ana artellerde dolaşarak müzik yayını yaptık. 30 Ağustos kutlamaları kısıtlandı ama umarız 29 Ekim’i coşkuyla kutlarız. İller Bankası’nda kesinti yüzde 35e kadar dayandı. Geçmiş dönemde bu rakam yüzde 3-4 civarındaydı. Artık gelirlerimizin 3’te 1’ine el koyuyorlar. Tabi bunlar geçmiş dönemdeki borçlar için yapılıyor ama salgın döneminde daha farklı olmalıydı.

ÇALIŞTAYIN "COVİD-19'UN TOPLUM SAĞLIĞI ve SAĞLIK SEKTÖRÜ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ" KONULU PANELİNDE PROF.DR MEHMET CEYHAN'DAN DİKKAT ÇEKEN AÇIKLAMALAR

Çalıştayın İYİ Parti GİK Üyesi ve Uluslararası İlişkiler Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Murat Karaman moderatörlüğünde gerçekleşen panelinde ise katılımcılar dikkat çeken açıklamalarda bulunuyor.

PROF.DR. MEHMET CEYHAN:"BAZI UZMANLAR HALKI VE DEVLETİ YANLIŞ YÖNLENDİRDİ"

Gerçekten zor bir süreçteyiz. Biraz önceki konuşmadan takip ettim. Hepsini kıyasladığımızda salgının bunun içindeki en kötüsüdür.

Deprem olur, deprem dışında hayat devam eder. Depremde sağlık çalışanları daha sağlam evlerde oturur diye hesaplanır. Sel olduğunda sağlık hizmetlerini takviye edersiniz. Ama salgında sağlık çalışanları çok kötü etkilenir.

İlk başa kısaca dönersek Mart’ın 11’inde biz ilk vakayı bildirdik ama bu bizim ilk vakamız değildi. Siz pandemiyi ilk bulduğunuzda bir merkez tespit edilir. O merkezde birini bulduğunuzda sizin ilk vakanız olur. Diğer yerlerde merkezdeki kadar olmasa da etkilenir.

Pandeminin ilk dalgası kolay atlatılır. Siz merkezde yeterli önemleri aldığınızda kolay atlatılır. Biz de pandeminin ilk merkezi İstanbul’daydı. Vaka sayıları azaldığında insanlar rahatladı. Bazı uzmanların halkı ve devletleri yanlış yönlendiren yorumları oldu.

"EKONOMİK ZORLAMALARLA NORMALLEŞMEYE GEÇİLDİ"

Bunlar pandeminin yazın azalacağınıi bunun bir kış virüsü olduğunu, bunun 2 hafta biteceğini ön gördüler. Birçok ülkede kademeli bir normalleşme yapılabilecekken hızlı bir normalleşmeye geçtiler.

Biz pandeminin en ağır atakları yaz aylarında olmuştur dedik ama ekonomik zorlamalarla hızlı bir normalleşmeye geçildi. Biz 11 Maysı’tan sonra binli rakamların altına inememiştik sonra artış gerçekleşti.

Eğer belli bir rakamda sıkışıp kalırsanız ekstra önlemler almanız gerekir. AVM’leri açıp ekonomiyi düzelteceğiz dediler ama halk güvenmediği yerlere gitmiyor.

Bu, ekonomide düzelmeyi de sağlamadı. Biz blok halinde 14 ya da 28 gün tam karantina olsun sonra ekonomik hizmet için açılsın dedik. Ama danışılan arkadaşlar yanlış bilgilendirdiği için yapılamadı.

Filololojide 2. dalga belli bir süre durup sonra yaşanan artıştır. Biz Türkiye’de 0 vakayı sağlasak Afrika’da hasta sayısı devam ederse bu iş olmaz.

Bütün yerlerde 0 vakayı sağlamamamız lazım. Bu İspanyol gribinde yaşandı. İlk dalga bitti ama sonra asıl yıkıcı olan dalga geldi. Eğer siz ekstra tedbirleri almayıp sadece maske ve sosyal mesafe uyarısı yaparsanız bu iş yürümez. Tamamen plansız toplantılar yapılıp o anın şartlarına göre kararlar alırsanız bu iş yürümez.

"ŞU ANDA İŞ ÇOK DAHA ZOR"

Aynı plansızlığı okulların açılmasında yaşıyoruz. Siz okulların açılmasını bir tarihe erteleyemezsiniz. Bu sadece toplumdaki tartışmaları ötelemek için yapılabilir.

Okulların açılması için eylem planı yapılmalıdır. Bir hedef belirlenmelidir. Bir vaka sayısının altına inildiğinde okulları açcağız demelisiniz. Tarih belirlemekle olmaz. Belki 21 Eylül’de durum 31 Ağustos’tan daha kötü olacak.

Neden 21 Eylül diye bir tarih belirlendi, bunu kimse anlamadı. Yeniden sokağa çıkma yasağı ve iş yeri kapatma tedbirleri almak çok zor. Alınabilecek 5 tedbir var. ABD’de yapılan çalışmalara göre en çok bulaş ev ortamı, iş yeri ortamı ve toplu taşıma ortamında oluyor. Bizde en çok toplu taşımada oluyor. Bunun için mesailere belli sınırlamalar getirilebilir.

Diyarbakır’daki bir taziye evinden 100 vaka çıktı, başka bir yerde bir nişan yemeğinden 60 vaka çıktı. Bunlara bir sayı kısıtlaması getirilebilir. Şu anda iş çok daha zor. Mart ayından çok daha zor durumdayız çünkü tek merkezli bir salgın yok.

Sadece İstanbul için aldığınız tedbirleri tüm ülkede uygulamanız gerekir. Biz şehirler arası dolaşımı tamamen serbest bıraktık. Şehirler arası dolaşımı disiplinize etmek gerekir. Herkese test yapamazsınız belki ama kayıt altına alabilirsiniz.

Şehirler arası dolaşımı rahat tutarsanız. İllerde aldığınız tedbirlerin hiçbir önemi kalmaz. Ankara’da salgın var, Ankara’da yasaklar koyup İstanbul’a koymazsanız, düşünsenize İstanbul’dan Ankara’ya kaç kişi geliyor?

"TEKRAR TESTLERİN BİR ANLAMI YOK"

Şu anda yürütülen test politikası hemen değiştirilmelidir. Şu anda toplu testleri futbolculara, organize sanayi bölgelerinde yapıyoruz. En çok bulaşı insanlarlarla yüz yüze gelen iş kolları yapıyor. Futbol Federasyonu çok kıymetli bilim insanlarının olduğu ama aralarında ortopedist gibi uzmanların olduğu kurullarla salgını yönetiyor.

Tekrar testlerinin hiçbir anlamı yoktur. Mümkün olduğu kadar bulaştırma potansiyeli olan pozitif vakalar bulmamız lazım. 65 yaş üstü vatandaşlara kısıtlamaların anlamı yok çünkü gençler virüsü alıp eve geliyor.

Bir grup son derece organize olup kurallara uyuyor ama bir grup hiç uymuyor. Cumhurbaşkanının mesajları bile ulaşmıyor insanlara. Farklı iletişim yöntemleri uygulanmalı. İnsanlara kuralları uymaktan vazgeçiren insanlar var bunlara hukuki yaptırım uygulanmalı. Devlet bazı tedbirler almadan bu sadece halkın kurallara uymadan olmaz.

Maskeyi özellikle virüsü taşıyan takmalı. Virüsü taşıyan takarsa yüzde 95’e kadar koruma sağlar. Ben bile N95 maskeleri üzün süre takamıyorum. Mesafe önem kazanıyor. Toplu taşıma aracına bindiniz, mesafe olmadığı için maske önem kazanıyor.

Maske takmak sizi yüzde 86 koruyor, 1,5 metrelik mesafe tek başına sizi yüzde 82 koruyor. İkisini birlikte yaptığınızda sizi yüzde 97 koruyor. Maske takamadığınız havuz gibi yerlerde en az 2 metre mesafe korumalısınız. Koşuyorsanız 4 metre mesafe koymalısınız.

"TEST NEGATİF ÇIKSA BİLE HASTA DEĞİLİM DİYEMEZSİNİZ"

Çok sıcak suyla el yıkamak zararlıdır, ılık suyla yıkamalısınız. Bizim kullandığımız testlerle ilgili bir tartışma ortaya çıktı. PCR testleri en çok pozitif bulduğunuz durumda bile yüzde 68 pozitif veriyor. Test negatif bile çıksa hasta değilim diyemezsiniz. PCR testi mutlaka pozitif reaksiyon veren bir test değil aslında.

Antikor testlerini ise halkın düşünmesine gerek yok. Antikor testi sizin ben korona geçirdim önlem almaya gerek yok diyebileceğiniz bir test değil. Kanla yapılan testler hem özgüllüğü düşük hem de geç pozitifleşen testler.

Bunları biz araştırmamızda kullanmıyoruz. Zaten hastaların yüzde 60’ında testler negatif çıkıyor. Hacettepe’de yaptığımız araştırmada yoğun bakımda yatan hastaların test sonucunun daha çok negatif çıktığını gördük.

Biz test sayısında Avrupa ortalamasında ortalardayız. 100 bin civarında yaptığımız test sayı olarak çok yeterli değil. Önemli olan test yaptığımız grupların planlı olmaması. Biz doğru gruplarda yaparsak pandemi kontrolünde daha etkili olur.

Bizi zorlayan nedir? Test materyalini yeterince alırsınız, laboratuvar sayısını da artırırsınız. Eksik olan insan gücüdür. Test sayısı daha da artırılabilir. Testler sizin pandemi kontrolü verilerini veren en önemli işlemdir.

"TOPLUMSAL BAĞIŞIKLIĞA ULAŞMAMIZ 11 YIL SÜREBİLİR"

Tabi ki 700 binlere ulaşmamız çok mümkün değil. Çin, Wuhan’da bir haftada 10 milyon test yaptı, hemen kapalı bölge ilan etti. Bu iş, ben artık binlere indim her yeri açabilirim diyebileceğiniz bir alan değil. Toplumsal bağışıklığa ulaşabilmek için ne kadar kişinin bağışıklığa gelmek için basit bir formül var.

Minimum toplumun yüzde 50’sinin bağışık hale gelmesi lazım. En iyi şartlarda biz test de yapsak vaka sayısının sadece yüzde 10’unu bulabiliyorsunuz. Bizde test kriterleri çok sıkı. Bir de testin duyarlılığı düşük. Bizde aktif vaka sayısında ciddi bir yükseliş var. Aktif vaka sayısı 10 günde 17 bin 350’ye yükseldi. Ekstra bazı şeyler yapmanız lazım. Günde 1000 vaka civarında vaka görerek toplumsal bağışıklığa ulaşmanız 11 seneyi alıyor.

"AŞILARI UYGULAMAK ÖYLE ÇABUK OLACAK SÜREÇLER DEĞİL"

Aşılardan bazıları önümüzdeki sene piyasaya çıkar, Türkiye’ye de bunlardan bir kısmı gelebilir. Burada ciddi sorunlar var. Siz gidip sağlıklı bir insan olarak o eczaneden o aşıyı yaptırıp yüzde 70 oranda korunursunuz.

Ancak çocuklar ve kronik hastalığı olanlarda ne kadar koruma sağlanır bilemiyoruz. Bu, bütün dünyaya uygulanacak ve 50 oranı yakalanacağı bir çalışma yıllar sürer.

Bu aşıları uygulamak öyle çabuk olacak süreçler değil. O yüzden en büyük umudumuz mutasyon. Bu mutasyonların en uzunu 2 sene sürmüş. 2 sene içinde virüsün mutasyona uğrayıp bulaşmasının son bulmasını umut ediyorum.

Kötü yönde bir virüs ekstra durumlarda oluyor. 50 binin üzerinde mutasyon tanımlandı ama çok ciddi bir mutasyon saptanmadı. Bu yüzden virüs bulaşıcılığından ve öldürücülüğünden bir şey kaybetmedi.

PROF. DR. BÜLENT GÜRLER: BAZI İNSANLAR EVLERİNDEN ÇIKAMAZ HALDELER

Korona virüsün geçmişte de bizimle haşır neşir olduğunu söylememiz lazım. Daha önce SARS ve Mers gibi hastalıklar çıkmıştı onlar da korona virüs kaynaklıydı. Vuhan’da bir halk pazarında ortaya çıktı korona virüs.

Bunun tespiti de Ocak’ın 7’sinde çıkmıştı. Bizde de 11 Mart’ta tespit edildi. Korona virüs bu şekliyle pandemi oluşturması bir mutasyonla oldu. Bu mutasyonun sebebi kesinlik kazanmadı. Biyolojik olaylar böyle birden bire çıkabilir.

Virüsler yaşamak için başka yaşam formlarına ihtiyacında olduğu için birden bir olabilir. Şu anki tehlikenin durumunu gözardı etmememiz lazım. Korona virüs hadisesi, insanların birbiriyle çok sıkı fıkı hale gelmesiyle, insanların ağız ve burun yoluyla almasıyla meydana geliyor.

Maske takmak, el temizliğine dikkat etmek ve sosyal mesafeye dikkat etmek gerekir. Ama en önemlisi insanların bağışıklık sistemini güçlendirmesi lazım . Bazı kişiler evlerinden çıkamaz haldeler. 6 aydır evlerinden çıkamayanlar var. Bu korku insanların metobolizmasını olumsuz etkiliyor.

Dezenfektanlara gelince; Mikroorganizmalara bakınca çok dirençlerden en hassaslara doğru gidiyor. Korona virüs ise zarflı virüs kategorisinde. Bu, en hassas kategoride yer alıyor. Bütün dezenfektanlar bunun düşmanı. Ama kalıcı etkisi yoktur. Uygulama yeri metal değilse çamaşır suyu kullanılabilir. Bazı kişiler yer yüzeyin dezenfeksiyona gerek kalmadığını söylüyorlar. Ama insanların olduğu yerde yer yüzeyi kirlenmektedir. Onun sağlam bir kişiyle teması ile virüs bulaşabilir.

"MASKE HEM SİZİ HEM DE KARŞINIZDAKİNİ KORUR"

El yıkama o kadar önemli ki, bu virüsleri antiseptikle öldürmek yerine el yıkama yapılmalı. Burada hücre yoğunluğu çok önemli. O yüzden sabun, sıcak su yoksa soğuk su ile 20 saniyelik yıkama çok yararlı olacaktır. Ayrıca alerjik etkileri de göz ardı etmiş olacağız. Bu yüzden el yıkamayı vatandaşlara tavsiye edelim. Maske hem sizi hem de karşınızdakini korur.

Mutlaka kullanılması gerekir. Bazen görüyorum kiminin burnu dışarıda, kimisi koluna takmış. Bunlara dikkat etmek lazım. N95’e ulaşmak zor, herkesin kullanması mümkün değil ama çok yüksek emniyet sağlıyor. Bunu herkes kullansın dersen fazla şey istemiş olurum.

Diğer maskeler bir kullanımlık. Burnumuzu ağzımızı açmadan maske kullanmamamız lazım. Ben yıkanan maskelere de sıcak bakmıyorum. Virüsler en küçük deliği bulur ve aradan sıyrılıp geçer. Her yıkamada kullandığımız maskelerden kullanmayacağız.

Bazı sentetik materyallerden yapılmış atkıları bazı durumlarda kullanabiliriz ama ilk fırsatla maskeyle değiştireceğiz. Vaka sayısında artışın olduğu bu günlerde herkesin ciddiyetle yaklaşması önemli.

PROF. DR. SİNAN SÖZEN: ŞEHİR HASTANELERİNİN HANTAL YAPISI İLE BU İŞİ ÇÖZEMEYECEĞİMİZİ GÖRMEMİZ LAZIM

2002’den beri, Türkiye sağlıkta bir politika değişikliği yaptı. Buna sağlıkta dönüşüm dedik. Bu sağlıkta dönüşüme karşı çıkarak bu günlere geldik. Sağlıkta dönüşümün yarattığı özel sektörün lokomotiflilğinde sağlık çalışanlarının kıskaçta kaldığı bir dönemde pandemiye girdik.

Bu süreçte önemli branşlarımızın desteği sayesinde, yönetime rağmen bu politikaları halka ve devlete rağmen bilim kurulu ve halkımıza anlatan bilim insanlarımız var.

Biz 2002’den beri raporlarımız ve söylemlerimizle bu dönüşüme karşı çıkmamızın nedeni buydu. Biz pandemiye hırpalanan bir sağlık sistemiyle girdik. Şiddete uğrayan bir meslek grubumuz var. Bu dönemde neyi çok iyi öğrendik.Kapattığımız numune hastanelerine muhtaç kaldık. Şehir hastanelerinin hantal yapısıyla bu işi çözemeyeceğimizi görmemiz lazım. Şehir hastaneleriyle bu işin koordine edildiği bir sağlık sistemine ihtiyacımız var.

"BİR KURUMUN İÇİNDE 5 KURUM VAR"

Sağlık sisteminin birinci basamağı olan koruyucu önleyici faaliyetleri kamu spotlarına bağladık. Aile hekimliği sistemine halkın güveni azalıyor. Aile sağlığı merkezlerine müracaat azalırken üniversite hastanelerine müracaat yüzde 400 arttı.

Biz sağlığımızı şehir hastanelerinin hantal yapısında arar hale geldik. Bu hantal yapının bir an önce revizyona ihtiyacı var. Bir kurumun içinde 5 kurum var. İvedilikle yapılması gereken şey, ikinci basamak hastanelerin mutlaka kurulması. Şehir hastanesinde acil yatması gereken yüzlerce hasta vardı. Mutlaka o şehir hastanelerinin 2. jenerasyonunu kurmalıyız.

Çalıştayın koronanın ekonomi üzerindeki etkilerine yönelik değerlendirmelerin yer aldığı panel ise, İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Cihan Paçacı moderatörlüğünde başladı.

DURMUŞ YILMAZ: ALBAYRAK EKONOMİ TOPARLANIYOR DEDİ, GÖSTERGELER FARKLI SÖYLÜYOR

Günlük yaşantımızda sürekli söylüyoruz işsizlik arttı, uçurumun kıyısındayız diye. Kötü yönetimin sonucunda işimizi, aşımızı kaybediyoruz ve bir nesil bu sorunlarla baş başa kalıyoruz.

1. Dünya Savaşı bitti, 2. Dünya Savaşı bitti, İstiklal harbimiz bitti. Bu pandemi döneminden de çıkacağız. Tahribatın çok olmadığını söylüyorsanız olanların ciddiyetinin farkında değilsiniz demektir.

Kolay halledilir diyorsanız tahribatın ne kadar çok olduğunun farkında değilsiniz demektir. Asla ve asla enkaz kelimesini kullanmıyoruz akılcı ve rasyonel öneriler getiriyoruz.

Bu kriz 2001 ya da 2008 kriziyle ortaya çıkanlarla okumamızın anlamı yok. Bu kovid 19 ile ilgili olarak belirleyici olan şey tıp dünyasının bu olayla ilgili olarak ekonomik ve diğer yönetsel alanlarla ilgili yönetenlere ne tavsiyeler verdiğiyle alakalıdır.

Bu dönemin kısa süreceği, ekonomik bir kapanmaya gerek olmadığı tavsiyelerine yönelik kararlar alındı. Ekonomik kapanmayı önlemek için yardımlar yapılmalı, sorun kısa vadeli olacağı için krediyle çözümler arandı.

Sorunun ana kaynağı insanların borçlanmasından kaynaklı oluyor. Bu yeterli mi? Şu ana kadar görüyoruz ki bu yeterli değil. Ekonominin arz tarafına baktığımızda geçen hafta kapasite kullanımı oranı ve reel kesim güven endeksi açıklandı.

Ekonomi bakanı çıktı ekonomi toparlanıyor dedi. Ama talep tarafındaki hiçbir gösterge arz tarafındaki toparlanmaya yönelik gerçekleşmiyor.

"YÜKSEK FAİZLE ALINAN PARALAR MERKEZ BANKASI HESABINDA SEÇİM İÇİN TUTULUYOR"

Hükümet bir hayli para harcadı. Benim için bu sorunun üstesinden gelebilmesinin en önemli çıkış noktası, bu sorunun ciddi olduğunu, bunun diğer krizlerle kıyaslanamayacağını kabul edip ekonomik tedbirler planı yapmalıydı.

İşini aşını kaybedenlere doğrudan harcama yaptıracak, günlük hayatlarını idame ettirecek nakit ceplerine koymalıydı. Bunun bir finansmanı var. Başı, sonu, kim, neyi hedefleyen bir program yapıp bunların günlük yaşantılarını idame ettirebilecekleri finansman hazırlamak.

Merkez Bankası’nın bunu parasallaştırıp, hükümetin bunu bütçeyle ilişikilendirip şu önlemler alacağım diyerek toplumu rahatlatması gerekirdi ama bu olmadı.

Merkez Bankası bizim tahminlerimizin çok ötesinde parasal genişlemeye gitti. Bunu şeffaf bir şekilde yapmadı. İYİ Parti iktidara gelirse ilk 100 günde ne yapabileceğimizi belirlemek için ekonominin resmini çekmemiz lazım. Ama şu anda bu resmi göremiyoruz.

Şu anda Merkez Bankası’nda Hazine’nin hesabından 161 milyar lira nakit para var. Bu kadar paraya ihtiyaç olunan bir dönemde bu para neden bekliyor? Bu para seçim dönemlerinde artıyor. Bu, bir seçime hazırlıktır. Yüksek faizle aldığı paraları Merkez Bankası hesabında tutuyor.

İşsizlik fonundaki tahvillerin 70-80 milyar liralık karşılığı yine piyasalara enjekte edildi. Yapılanlar iktidarın kısa vadeli seçim stratejisine yönelik kararlar. Bu programı biz yapsaydık bu paranın ekonomideki toplam arzı teşvik edecek ve en az zararla atlatılacak tedbirlere yönelik yapardık.

Şu anda döviz üzerinde TL’nin üzerindeki baskıyı yaşıyoruz. Merkez Bankası aldığı tedbirlerle piyasaya doğru sinyaller vermiyor. Otomobil, konut almak isteyenlere uzun vadeli yatırım yapmak isteyenlere uzun vadeli sinyaller vermiyorlar.

İYİ PARTİ EKONOMİ POLİTİKALARI BAŞKAN YARDIMCISI ÖZCAN KADIOĞLU: GÜNLÜK ÇALIŞANLAR KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİNDEN FAYDALANAMADI 

Pandemi süreci başladıktan 15-20 gün içinde herkes aynı şeyleri söyledi: Herkes evde kalsın. Evet herkes evde kalsın ama herkesin buna gücü var mu bu tartışılmadı. Kısa çalışma ödeneği ile günde 40 lira veriyorlar.

Bu 40 lira ile insanlar nasıl geçinsin bu ayrı bir tartışma konusu Yunanistan battığı zaman Avrupa Birliği onların verilerine güvenmediğini söyledi. AB, yardım işçin şart olarak istatistik kurumunu özerk hale getirmesini istedi.

Verilere güven kalmayınca uluslararası piyasalardan izole edildiler. ILO, salgın sürecinde ne kadar iş kaybının olacağını tahmin etmeye çalıştılar. Dünyada yüzde 10’luk bir iş kaybının olacağını ön gördüler. Mart ve mayıs döneminde ortalama çalışma süreleri 46 saat civarındaydı.

Mart 2020’de bu oran 40 saate düştü. TÜİK verilerine göre de haftalık çalışma sürelerinde yüzde 10’luk daralma oldu. Evde kal çağrıları sonrası bir çok işletme kapandı. ABD’de işsizlik yüzde 3’ten yüzde 14,7’ye yükseldi.

Şimdi biraz daha azaldı. İşletmelerin bir kısmı açılmaya başlandı. Turizm sektöründe bir çok otel kapandı. Bu kadar pandemi olmasına rağmen TÜİK’e göre fazla bir yükselme olmadı. Bu kadar insan, özellikle yevmiyeyle çalışan insan vardı, günlük çalışanlar sigortasız oldukları için kısa çalışma ödeneğinden faydalanamadılar.

"İŞSİZLİK ORANI İŞ ARAMAKTAN VAZGEÇENLER NEDENİYLE DÜŞÜYOR"

İşsizlik oranının düşmesindeki bir nedeni de insanların iş aramaktan vazgeçmeleri. Bu yüzden TÜİK verilerine baktığımızda istihdamın çok düşmesine rağmen işsizliğinde azaldığını görüyoruz. Geniş tabanlı işsizlik ise 17 milyon kişi civarında.

Kovid sebebiyle iş kaybı 7 milyonun üzerinde. Kovidin işsizlik üzerindeki etkisini tam olarak hesaplayamıyorsunuz çünkü TÜİK işsizlik verilerini açıklarken 3 ayın ortalamasını alıyor.

Kısa çalışma ödeneğinden yararlanan kişi sayısı 3 milyon 576 bin. Bu insanlar ya evde oturuyorlar ya da gelirleri yarı yarıya düşmüş. Bu insanlar 1200 lira ile geçinmek zorundalar. Bu insanlar TÜİK’te işsiz ya da gelir kaybına uğrayan kişi olarak görülmüyor.

İşsizlik oranının düşmesindeki bir nedeni de insanların iş aramaktan vazgeçmeleri. Bu yüzden TUİK verilerine baktığımızda istihdamın çok düşmesine rağmen işsizliğinde azaldığını görüyoruz.

Geniş tabanlı işsizlik ise 17 milyon kişi civarında. Kovid sebebiyle iş kaybı 7 milyonun üzerinde. Kovidin işsizlik üzerindeki etkisini tam olarak hesaplayamıyorsunu. çünkü TÜİK işsizlik verilerini açıklarken 3 ayın ortalamasını alıyor. Kısa çalışma ödeneğinden yararlanan kişi sayısı 3 milyon 576 bin.

Bu insanlar ya evde oturuyorlar ya da gelirleri yarı yarıya düşmüş. Bu insanlar 1200 lira ile geçinmek zorundalar. Bu insanlar TÜİK’te işsiz ya da gelir kaybına uğrayan kişi olarak görülmüyor.

İYİ PARTİ KALKINMA POLİTİKALARI BAŞKAN YARDIMCISI MEHMET TOSUN: VAKA SAYILARINDA HÜKÜMETE CİDDİ GÜVEN SORUNU VAR

Turizm sektörü Türkiye’de pandemi sürecinde en çok etkilenen sektörlerden bir tanesi. 2019 yılını büyük bir başarıyla kapatan turizm sektörü, pandemi süreciyle birlikte bir belirsizliğe girdi.

Sektörde ciddi bir daralma var. 7-8 milyar civarında bir gelirle kapatacağımızı umuyoruz. Sektörle ilgili ciddi sıkıntılarımız var. Uzun süredir yapısal alanda ciddi tıkanmalar söz konusu.

Tesislerimiz yıpranmış durumda. Kalkınma Politikaları Başkanlığı olarak yaptığımız ziyaretlerde borçları olani borçlarını çevirmekte zorlanan ve pandemi süreciyle ciddi bir tıkanma yaşayan sektörü gördük. 1 milyon 600 bin yatak kapasitesine dayanan bir turizm sektörü ve neredeyse tamamı yerli ve milli olan bir sektör var.

Mutlaka sahip çıkmamız lazım. Dış ticaret açığının yarısını, cari açığın neredeyse tamamını kapatan sektörü kurtaramazsak tesislerin el değiştirmesiyle karşı karşıya kalacağız. Sektörde insan kaynağı ile ilgili de ciddi sorunlar yaşanıyor.

Dünya seyahat endüstrisinde yüzde 75’e varan daralma var. Biz bu daralmanın yüzde 80’e dayanacağını düşünüyoruz. Turizm bölgelerinin ciddi altyapı sorunları var. Acil yapılması gerekenler var. Hükümet bir kısmını yapsa da kısa çalışma ödeneği, vergi ötelemesi gibi şeylerle süreç geçiştirilmeye çalışıyor.

Açıklanan vaka sayılarıyla ilgili hükümete ciddi güven problemleri var. Bu durum turizmi de olumsuz etkiliyor.

Kurallara riayetle ilgili ciddi problemler var. Sahillerde durumun kontrolünü sağlayacak neredeyse hiçbir kurum yok. Sektörün maddi olarak desteklenmesi lazım, sektör zor durumda.

Biz 2016 yılında yaşanmış darbe girişimi, Suriye krizi ve Rusya ile uçak krizi ile yaşanan krizi bertaraf etmişken şimdi de pandemi kriziyle karşı karşıyayız. Uzun süre düşük faizli kredilerle desteklenmesi lazım.

Kısa çalışma ödeneği ağustos ayına ötelendi, bunun daha da uzaması lazım. Bunun diğer sektörlerden farklı olarak turizmde daha çok esnetilmesi lazım. Diğer yandan ise pandemi sonrasına hazırlık yapmak durumundayız.

Altyapı yetersiz. Özallı yıllardan bu yana turizm bölgesine altyapı yatırımlarında ciddi azalma görüyoruz. Pandemi sonrasıyla ilgili hem iç Pazar hem de dış pazara yönelik Pazar araştırmaları ile mevcut durumu gözden geçirip ona göre yatırımlar yapmamız lazım.

İYİ PARTİ ERZURUM MİLLETVEKİLİ NACİ CİNİSLİ: 2020'DE 280 BİN KİŞİ ÇİFTÇİLİĞİ BIRAKTI

Pandemi öncesi tarımla pandemi sonrası tarım arasında ne kadar fark vardı derseniz aslında çok fazla fark olmadığını söyleyebilirim. Pandeminin Türkiye’ye geleceğini hissettiğimizde bunun sadece bir sağlık değil ekonomi sorun olacağını da Meclis’te sürekli dile getirdik.

Türkiye’deki çiftçi kayıt sisteminde 2019 yılı sonu rakamlarına göre 2 milyon 90 bin çiftçi vardı. Dün baktım 280 bin kayıp var. Tarım sektöründe çok ciddi veri sorunu yaşanıyor. Türkiye’de 2001 yılından beri bir tarım sayımı yapılmıyor.

Biz yaptığımız çalışmaları kamuoyuna açıkladıktan sonra iktidar partisi yetkilileri kendi görüşleri gibi açıklamaya başladılar.

Bunun ne kadar stratejik olduğuna bakarsak, biz 90’larda AB ile müzakerelerde baklagiller bizim için bir kozken, şimdi mercimeği Kanada’dan ithal eder hale gerdik.

"ÇİFTÇİMİZE KUMAR OYNATIYORUZ"

Soyada yüzde 70’ten falz yurt dışına bağımlı durumdayız. Biz çiftçilerimizi bir girişimci bir sanayici olarak görüyoruz.

Şu anda tarım sektörü zarar eden bir sektör halinde. Ancak Tarım Bakanı “Türkiye’de zarar eden çiftçi yok” dedi. Erzurum’da gezdiğim zaman çok büyük sorunlarla karşılaşıyorum. Özellikle hayvancılıkta büyük sorunlar görüyorum.

Bizler neden tarımın kâr etmesi için çalışmalar yapıyoruz. İnşallah doğru planlamayla kâr garantili tarımın önünü açacağız. Biz, çiftçimize kumar oynatıyoruz.

Önümüzdeki sene satıp satacağı belli olmayan ürünleri, geçen senenin performans verilerine göre ektiriyoruz. Bugün köylüyle çiftçi arasındaki farkı bilmemiz lazım.

Köyler eskiden bir üretim üssüydü. Bizim artık çiftçinin statüsünü köyden farklı noktaya çekmemiz lazım. Bugün köyler ucuz yaşama merkezleri haline geldi.

Kredi borçları çok önemli, sadece resmi borçlar 130 milyara ulaştı. Çiftçi aslında bugün alacaklıdır. Çiftçinin borcundan fazla devletten alacağı vardır. Göç büyük bir sorun. Göçün önlenmesi için hazırladığımız yasa çalışmaları var.

Tarım liseleri çok kötü durumdadır. Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen bu liselerin tekrar Tarım Bakanlığı’na devredilmesi lazım. Ziraat fakülteleri gereğinden fazla sayıda.

İYİ PARTİ EKONOMİ POLİTİKALARI BAŞKAN YARDIMCISI ERMAN DİNÇEL: PANDEMİ OLMASAYDI DA EKONOMİ İYİ DEĞİLDİ 

Kontrolden çıkan bir bütçe açığı var, aynı anda bir cari açık söz konusu. Cari açık ithalat ihracat farkından değil, turizm gelirlerinin düşmesinden de olacak. Devletin parası yetmiyor. 100 milyar TL para basılmış durumda Şubat ayından bu yana. Son bir ayda 240 milyar lira açık işlemler nedeniyle para verilmiş vaziyette.

Ortada bir para politikası programı yok. Böyle bir ekonomik ortamda olan gelişmelere göre ekonomi yönetiliyor. Kalkınma planı yok, olanı da Strateji Başkanlığı yönetiyor. Sürekli doldur-boşaltla ekonomi yönetilmeye çalışılıyor. Salgın olmasaydı ekonomide işler yolundaymış gibi şeyler ifade ediliyor ama bu yanlış. Pandemi olmasaydı da ekonomi iyi değildi.

"VATAN HAİNLİĞİ İLE SUÇLANMA İHTİMALİM VAR"

İşsilik 12,9. 7 milyon kişi evde oturdu ama işsizlik bu durumda. Genç işsizliği hiç konuşmuyorum. Şu anda 220 milyar dolarlık döviz hesabı var. Yani vatandaş TL’ye güvenmiyor. Buraya gelmemizin nedeni yanlış para politikası, Merkez Bankasının özerkliğini yitirmesi, faizin düşürülmesi, enflasyon yüzde 12’lerde yaşıyoruz ama biz enflasyonun yüzde 12’lerden yukarıda yaşıyoruz.

Biz sanki iki ekonomi yaşıyoruz. Bunu eleştiremiyoruz. Eleştirdiğimizde farklı isimlerle anılıyoruz. Faizlerde Merkez Bankası örtülü de olsa artışa gitti. Döviz kurunda bir miktar düşüş oldu. Faizler arttı dediğimde yine vatan hainliği ile suçlanma ihtimalim var.

Swap’ın düzenlemesi bile düzgün bir kanunla düzenlenmiş değil. Aynı zamanda bir etik sorunu da yaşıyoruz. Sağlık sisteminin pili bitiyor. Sağlık için harcama yapmak gerek.

Sosyal güvenlikte açık daha da yukarılara çıktı. Kolay bir 3 ay önümüzde durmuyor. Bunun etkilerini yıl sonunda da göreceğiz. 17 Mart’ta evde kal demek hem üretim hem de tüketim alışkanlıklarını değiştirdi. Dükkanlar açılınca hepsi aynı hızda açılıp toparlanmayacak.

Vatandaşa yapılan harcama GSYH’nin binde 6’sı. Vatandaşın cebine para koymak yerine iktidar vatandaşa tatile çıksın diye kredi aldırdı. Bu kredilerin bir kısımı bankaların üzerine emanet kalabilir. Vatandaş bu krizde borçlarını nasıl ödeyecek.

Hükümet sürekli ekonomi iyiye gidiyor diyor, biz de iyiye gitmiyor diyoruz. Ekonomi güven endeksi bir beklenti anketidir, onu da yanlış okuyorlar. 2 güven endeksi ekonominin düzeldiği anlamına gelmez. Üretimin de düzelmesi gerekir.

Çalıştayın son paneli ise, İYİ Parti Uluslararası İlişkiler Başkanı ve Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan moderatörlüğünde gerçekleşti.

Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi panelde şunları söyledi; 

Benim iki yüzüm var. Bir yanım sanayici, diğer yanım bir spor kulübünün başkanıyım. Spor tarafına geldiğimizde kafam çok karıştı.

Gerekli ilişkileri yönetmek için yüz yüze ilişki gerekiyor. Taraftar yüzü var. Onlar maça gelmek istiyorlar. İlk darbeyi tarafların maça gelmemesiyle başladı. Anormal bütçeler vardı. Oyunculara ödemeniz gereken milyonlarca lira bütçe var.

"YABANCI FUTBOLCULAR İNDİRİM NOKTASINDA HİÇ ANLAYIŞ GÖSTERMEDİLER"

UEFA’dan bir açıklama geldi oyunculara anlayış gösterin diye. Biz kulüplerin iyi niyetini görürsek gerekli adımları atarız dediler. Ancak o açıklamaları yapanlar bir anda ortadan kayboldular. Biraz yerli futbolcularımız anlayış gösterdiler ama yabancı futbolcular hiç anlayış göstermedi. Kovid her yere uğradı da nasıl futbola uğramadı?

Kulübe ait mülkler var ofisler bize kira ödeyemeyeceklerini söylediler. Her sektör nasibini aldığını iddia ederek ödeme yapamayacaklarını söylediler ama sanki pandemi futbola hiç uğramadı.

Federasyon ödemeler konusunda bir çalışma yapmadı. Üstüne bir de Avrupa kupalarına katılamayacağımız yönünde yazı geldi. Pandemi var deyip maçlar oynanmıyor ama ödemeler konusu olunca sanki hiç pandemi olmamış gibi.

Bunlar sizin sıkıntılarınız, İtalyan, Hollanda, İngiliz kulüplerinde sıkıntı yok. Zaten siz batak durumdasınız, zaten pandemi olamasa da yapamayacaksınız dediler.

"İÇİNDEN ÇIKILMAZ BİR DURUMDAYIZ"

Bütün Avrupa kulüplerinin temiz kağıdı alması gerekiyor. Bunları UEFA’ya göndermezseniz Avrupa kupalarında oynayamazsınız.

Bütün takımlar gitmişiz futbolcu almışız, bunlara bonservis bedeli ödeyeceğiz. Biz erteleme olursa bonservisleri bir sene sonra ödeyeceğiz. Avrupa kulüpleri de bakmışlar bu onların işine gelmedi, UEFA, pandemiyi uygulatmadı. Sponsorlar iş gücü kaybından ödeme yapamıyor. Şu anda içinden çıkılmaz bir durumdayız.

Şimdi biz ne yapıyoruz? Bütçeyi kısmaya çalışıyoruz, genç futbolculara yöneliyoruz. Ama elinde kontratı olan yabancı oyuncular kontratı bırakıp gitmek istemiyor. Ben bu kontratı pandemi yüzünden başka yerden en az 3 sene alamam diyorlar, onlar da kendilerince haklı. Şimdi biz kendi başımızın çaresine bakmaya çalışıyoruz. Futbolda devasa bir ekonomi.

Spor devasa bir iş hayatına dönmüş. Seyircisiz Yunanistan’da oynuyoruz. Şampiyonlar Ligi ertelenmiyor. Konserler, tiyatrolar duruyor ama futbol durmuyor. İnsan hayatı önemli ama burada devasa bir ekonomi olduğundan durmuyor. Ben de bir kovid geçirdim.

Ben de bu kovidi faaliyetlere devam etmem gerektiği için Ümraniye tesislerinde kaptığımı çok iyi biliyorum. Bu kadar gereksinimi olmayan futbol ve basketbol gibi faaliyetleri durdurmamak onların ekonomik gereksinimlerini karşılamak dışında bir işe yaramıyor. 18 yaşındaki oğlum liseyi 19 yaşında bitirebilir. Onun hayatından ciğerinden daha önemli değil.

Ligler ertelenmeliydi ama orada ertelenmeme nedeni oradan para kazanan futbolcular ve hocalar.

Yayın gelirinde bu sene ödenmesi gerekenler ödendi ancak pandemi nedeniyle kayıp olarak görülenler önümüzdeki seneye yansıtmak istediler. Yayıncı kuruluşun önümüzdeki sene ödemesi gereken para yüzde 50-60 düştü. Statlarda taraftar yokken yayıncı kuruluş nasıl bu kadar zarar ediyor anlayabilmiş değiliz. Futbolcular da biz de indirim yapmayız diyorlar. Buyrun cenaze namazına.

İYİ PARTİ ESKİŞEHİR MİLLETVEKİLİ ARSLAN KABUKÇUOĞLU: SALGIN MUHALEFETİ VE BASINI SUSTURMAK İÇİN BAHANE OLDU

Salgınlar toplumsal yaşamda değişikliklere yol açtı. Savaşlara son verdi, modern devletlerin oluşmasına katkı sağladı. Kovid 19 öncesi dünyada ekonomi büyüme tahmini yüzde 3,3 iken şu anda yüzde 3 daralma bekleniyor.

Kovid salgını sonrası ulaşım teknolojilerinin üretimi yavaşlarken, devletler, vatandaşlarını izole ettiler. Globalleşmenin en önemli aktörleri olan küresel şirketlerin mal ve insan hareketliliğini yavaşlatınca global ekonomi de yavaşladı.

Bu krizlerle otoriter liderlerin güçleri merkezileşti. Kovid 19 krizi muhalefeti ve basını susturmak için bir bahane oldu. Küresel ekonomik krizin ABD ile Çin arasındaki güç merkezini değiştirip değiştirmeyeceğini görmek için henüz erken.

Trump, virüsün Çin devlet laboratuvarından çıktığını iddia ediyor. ABD-Çin arasındaki ilişkinin temeli olan ikili ticaret ciddi şekilde azaldı. ABD-Çin küresel iş birliğine daha fazla ihtiyaç duyulurken aradaki rekabet arttı.

Bölgeselcilik büyük önem kazandı. Çin, kovid salgını sonrası süper lider olamaz çünkü Çin siyasi iradeden yoksundur. Komünizm insanları kucaklama iradesine sahip değildir, Çin’in uluslararası ittifakları yoktur. Bu kriz, büyük ihtimalle İngiltere’deki Brexit yandaşlarının elini yükseldi. Eğer İngiltere AB’den ayrılmasaydı AB ekonomisinin kurtulması için en büyük destekçilerden biri olacaktı.

Türkiye, Suriye savaşından sonra Batı ile anlaşamıyor. AB hegemonyasına duyulan rahatsızlık Türkiye-İngiltere ilişkilerini farklılaştırabilir. Krizden sonra Türkiye’nin durumunun zayıflaması bekleniyor. Pandemi sonrası ülkelerin bireysel hareketleri AB’ye karşı eleştirileri yükseltti.

Kovid 19 pandemisinin ne zaman biteceği belli değildir. Bu yüzden liderlerin ihtiyatlı davranması gerekir. Bulaşıcı hastalıklar AB ülkeleri gibi siyasi ve ekonomik açıdan istikrarlı ülkeleri bile istikrarsızlaştırabilir. En olası senaryoya göre bu krizden ulus devletler güçlenerek çıkacaktır. Kaybedenler ise yoksullar, göçmenler ve fırsatlardan dışlananlar olacaktır.

PROF.DR. VAHDETTİN ENGİN: SALGININ DARBE VURDUĞU ALANLARDAN BİRİ DE EĞİTİM OLDU

Kovid 19 sadece ülkemizi değil dünyayı altüst etti. Darbe vurduğu alanlardan biri de eğitim oldu. Zaten bizim eğitim sistemimiz son derece iyi işleyen, nitelikli gençleri eğiten bir sistem değildi.

28 Şubat dönemi bizim eğitim sistemimize ciddi bir darbe vurdu. Bu darbe meslek okulları üzerinden daha büyük darbe yedi. 2012 yılında eğitim sistemi yeni bir darbe ile karşılaştı.

Bu da 4+4+4 sistemiydi. Bunlar eğitime negatif unsurlar taşıdılar. Bunun sonucu milyonlarca işsiz genç. Bunların büyük bir çoğunluğu ise üniversite mezunu. Bir iş sahibi olmak için üniversite mezunu olma zorundasınız. Bu yüzden bir çok üniversite açıldı ama büyük bir çoğunluğu işler olmadı. Bunun sonrasında ise kovid salgını geldi.

Kovid nedeniyle okullar tatil edildi. 2020 yılı bahar döneminin büyük bir dönemi tatil olarak geçti ve uzaktan eğitim gibi bir şey hayatımıza girdi. Bu hazırlıksız olarak gerçekleşti. Hiçbir uzaktan eğitim yüz yüze eğitimin yerini tutamaz. Bu ikisi arasında muazzam bir fark var.

Uzaktan eğitim dediğimiz olay belki öğretim tarafında katkı sunabilir. Fakat okullar eğitim ve öğretimin birlikte olması gerek kurumlar.

O yüzden işin eğitim yanı eksik kalıyor. Öğrencinin öğretmenle göz temasında olması, bire bir ilişki kurması gibi hususlar ortadan kalktı. 31 Ağustos’tan itibaren 2020-2021 eğitim öğretim yılı başlayacak ve 21 Eylüle kadar uzaktan eğitim devam edecek. Şu anda ne olacağını bilemiyoruz.

Uzaktan eğitim başladığı andan itibaren şöyle bir problem başladı. Kaç tane eve internet var bilemiyoruz. Öğrencinin uzaktan eğitimde derslerini takip edebilmesi için bir bilgisayara ya da tablete ihtiyacı var. Her evde bunlardan var mı acaba?

Bir tane olması da meseleyi çözmüyor. Aynı aile içinde birkaç kardeş var. İleri doğru projeksiyon var. Okulda ne kadar ders saati varsa uzaktan o kadar eğitim yapıcak. Evde bir tane bilgisayar varsa hangisi yararlanacak hangisi yararlanamayacak?

Bunlar akla gelmeyen ama çok ciddi problemlerdir. Devlet okullarında imkanlar sınırlı. Galatasaray Lisesi olarak istisnai bir durumumuz var. Biz devlet okuluyuz ama Galatasaray camiası var arkamızda. Bir bir proje yaptık ve Galatasaray camiası çocuklara tablet verebiliyor. Sayın Mili Eğitim Bakanı sahadan gelen birisi aslında. Ama politikaların uygulanması çok kolay değil.

Birinci sınlar ve hazırlık sınıfları burada çok olumsuz etkilendi. Birinci sınıflar tam okuma yazmayı öğrenemeden okullar tatil oldu. Uzaktan eğitim onlarda ne kadar başarılı oldu bilemiyoruz. 21 Eylül’e kadar uzaktan eğitim şeklinde sürecek ama 21 Eylül sonrası bizi ciddi sorunlar bekliyor. Üniversite dışında Türkiye’de 17,5 milyon öğrenci var.

Bu, Türkiye’de 17,5 milyon maske demektir. Bazı okullarda dezenfeksiyon yapacak malzeme ve kaynak yok. Diğer taraftan okul servisleri, okullardaki kantinler, yemek hizmeti verenler var. Bunlar da bu gidişattan son derece olumsuz etkilendiler.

Bunların ne şekilde çözüleceği konusunda bir netlik yok. Yüz yüze eğitim başladığında çocukların oldukça tedirgin bir şekilde ders göreceği bir gerçek. Bir de öğretmenlerimizi korumamız gerekiyor. Biliyorsunuz öğretmenlerimiz bir seminer dönemi yaşadı. 170 okulda enfekte olan öğretmen olduğuna dair haberler okudum. Aileler çocuklarını okula gönderip göndermeme konusunda kararsız.

AV. SÜLEYMAN ÇETİN: KISA ÇALIŞMA ÖDENEĞİ MEMNUN ETMEDİ

25 Mart 2020’de salgınla sonrası adaletin nasıl işleyeceğine yönelik düzenlemeler geldi. Dava açma, tebliğ etme, istinaf gibi süreçler durduruldu. Duruşmalar durduruldu. 2019 yılında açılmış davanın hala hiçbir duruşması görülemedi. Bu duruşmanın tamamı ertelendi. Ön görülen ekim ayında bu duruşmalara görülebileceği yönünde.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. Madde, geciken adaletin hak ihlali olduğunu söyler. Bunlar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre de mazur görülebilecek bir durumdur.

Davaların takiplerine ilişkin tebligatlar SMS üzerinden ve UYAP üzerinden yapılmaya başlandı. Böylece vatandaşların adliyelere yığılmalarının önüne geçildi. Personelin en aza indirilmesi için çalışmalar yapıldı.

Cumhurbaşkanı kararnamesi kapsamında nafaka alacakları dışında icra takipleri durduruldu. Sadece nafaka ödemeleri için icra takipleri durdurulmadı. Gayrimenkullerin icra satışları için bir düzenleme geldi. İcra ile yapılan gayrimenkul satışları durduruldu. Çek kanunda yapılan değişiklik ile bu suçtan ceza alanların işlemleri durduruldu.

Kısa çalışma ödeneği ne çalışanı ne de iş vereni memnun etti. Bu ödeneği alıp çalışan bir kesim de ortaya çıktı. İnsanların iş kaygısı sebebiyle şikayetçi olamadıkları da da ortada.

Sokağa çıkmada bazı kısıtlamalar yapıldı. Bu karar hukuki midir, değil midir? İl idare kanunun 11. Maddesinde genel sağlık ve kamu düzeninin bozulması gibi durumlarda valilere yetki verir ve bu yetki 14 günle sınırlıdır. Bizde İçişleri Bakanlığı tarafından bir düzenlemeyle yapıldı.

İçişleri Bakanlığı’nın düzenlemesi kolluk güçlerine yetki vermesiyle ilgili olmalıydı. Hıfzısıhha kanununa göre, Hıfzısıhha meclisleri gerekli gördükleri zaman karantina gibi yol ve yöntemleri kullanabilir. Her iki yasal düzenlemede de sokağa çıkma yasağından bahsedilmiyor ve kimin yetkili olduğu ile ilgili bilgi vermiyor. İçişleri Bakanlığı ise bu kararların denetlenmesiyle ilgili.

Bu karaları Vali de alsa, Meclis de alsa sonuçta milletimizin sağlığı içindir. Ama bu kanun ve hak ihlallerinin hesabının sorulması gerekir.