Kanı donuklar

Kanı donuklar

Tarihçilerimizin ışık tuttuğu şecere araştırmalarına göre şüpheye mahal bir durumum yok.

Ancak… 

Mevzubahis "bozukluk"tan kasıt nedir, bu nasıl tespit edilir, devleti arıyor-soruyor olmak bu nevi bir tespit/teşhis için yeter veri midir bilmediğimden, kanım bozuk mu, hiçbir fikrim yok.

Ama donuk.

Ve her kanı donuk gibi hayretler içindeyim.

*

Herhangi bir âdem evladı, bir diğerinin kederine nasıl bu denli bigâne kalabilir?

Milyonlarca insanın ortaklaştığı bir acıya nasıl bu kadar yabancı olunabilir?

Millet ve devletçe karşısında boynumuzun kıldan ince olması gereken çok haklı bir öfkeyi, çok haklı bir isyanı anlamakta nasıl böyle kıyafetsiz kalınabilir?

İnsan, sırf insanlığından, nasıl olur da bir diğerinin gözünde, yok edilesice bir düşmana dönüşebilir?

*

İnsanlar her şeylerini; bakın HER-ŞEY-LE-RİNİ, sizin birini bile kaybetmemek için kim bilir neleri göze alacağınız, aldığınız HER-ŞEY-LE-RİNİ kaybettiler.

Ailelerini, evlerini, işlerini, sevdikleri ne varsa, emek verdikleri ne varsa, kendilerine "dünya" bildikleri ne varsa; hepsini…

"Kaybettiler" mi demeli; ondan da pek emin değilim.

Çünkü; biri çaldı, biri kaçırdı, biri kazandı, biri "hani bana, hani bana" dedi; sonra hepsi birden onu besledi…

Ve bu doymak bilmez obez zihniyetin gasp düzenine kurban edildi her biri.

Ne yapsalardı yani?

*

"Can"ları eksi bilmem kaç derecede, enkaz altında, meçhul haldeyken şükür namazı mı kılacaklardı?

Ölenleri "şehit" diye "vatan sağolsun" mu diyeceklerdi; "ne uğruna" feda etmiş sayarak peki?

Bereketli ovaları beton tarlalarına çevrilmeye müstahak yer midir "vatan"?

Vatandaşlarının canının da, malının da, güvenliğinin de, hakkının, hukukunun, iletişiminin, ulaşımının, beslenmesinin de teminatı ya;

Arama-kurtarma ekipleriyle, askeriyle, polisiyle, doktoruyla; lazım olan bütün suretleriyle "devlet"i aradılar;

Sığınmak için!

Göremeyince… Duyamayınca… Hissedemeyince…

Eh, her depremzede ailenin başına dikecek, içine sızdıracak sözde "acılarını paylaşan" bir örtülü kontrol elemanı da atamak mümkün değil tabii; ilk iş uğradıkları felaketin "siyasetin konusu yapılmamasını" istesinler!

İsyan ettiler;

"Nerede bu devlet" diye?

Ki bence, şükürlük bir hâldir.

Değil azarlamak, aşağılamak, hakarette bulunmak, tehditler savurmak, o insanları da, o insanların haleti ruhiyesine tercüman olanları da pamuklara sarmak gerekir…

Zira, o keder, acı, sancı, öfke, çaresizlik, umutsuzluk iklimi içinde bile hâlâ "Devlet nerede" diyorlarsa, bu bir "devlet" mefhumuna sahip olduklarına işarettir.

Bu insanların bir "devlet" mefhumu var ki medet ummuşlar, umuyorlar…

Var ki, onu bekliyorlar…

Var ki, ona umut bağlıyor, seslerini duyurmaya çalışıyorlar.

Var ki, yokluğunu kaldıramıyorlar!

Bu aidiyetin kıymetini bileceğinize…

*

Hem… Devlet ne?

Sınırları belli bir coğrafya mı?

Otorite mi?

Bir toprak parçasından mı ibaret sadece?

Onu işaretleyen egemenlik alametlerinden mi?

Dolandırmadan sorayım;

Milletsiz devlet olabilir mi?

Toprağınız işgal edilir; tankla topla, İHA''yla SİHA''yla alırsınız?

Bayrağınız indirilir; yeniden en yükseğe dikersiniz?

Ya milletsizleşirseniz?

En büyük, en telafisiz "devlet düşmanlığı", millete düşmanlık değil midir?

Devleti milletsizleştirmek değil midir?

O vakit, bu ne menem bir milliyetçiliktir!

*

Aklı başında her insan;

Tek AHBAP, tek BabalaTV, tek muhalefet partileri, tek muhalefet belediyeleri değil ki; elinde kazma kürekle MHP milletvekilleri de, Ülkü Ocakları da, İnisiyatif Derneği de, İHH da, Ensar Vakfı da, Alperen Ocakları da, Diyanet Vakfı da, TEV de, Hasene de, KADEM de, Türkiye Teknoloji Takımı da, TÜRGEV de, Hüdayi Vakfı da, İsmailağa Derneği de, AGD de, İlim Yayma Cemiyeti de ve daha sayısız STK da bölgedeydi;

Devletin yetişemediği hiçbir şey yoksa neden bölgedelerdi demez mi?

Madem ki "devletin yetişemediği hiçbir şey yok" onca sosyal hizmet kurumu varken siz niye "çocuk sahiplenmek" istiyorsunuz demez mi mesela?

Der…

Diyor da..

Bu sebeple, zaten idrak edilmiş bir çelişki olduğundan ne yalan söyleyeyim fazlasıyla eksik kalmak istediğim bir polemikti bu…

*

Ve fakat…

Sürekli okuyucularımız bilir en tahammül edemediğim şeylerdendir; aklımızla alay edilmesi…

*

Devletin Anadolu Ajansı, geçtiğimiz hafta "Sivil Toplum Kuruluşları Depremden Etkilenen İllerde Vatandaşlara Yardım Elini Uzatıyor" diye bir haber yaptı. Haberde kullandığı görselde "övünçle" paylaştığı STK logoları arasında "AHBAP"ınki de vardı.

Aynı haber, daha sonra İçişleri Bakanlığı''nın, hani başında AHBAP''çılara "devlete eş koşmak" şerhi düşen İçişleri Bakanı''nın olduğu teşkilatın resmî internet sitesinde de aynı haber ve görsel vardı; AHBAP''lı.

Bakanlığa bağlı bütün valilik ve kaymakamlıklar da bunu paylaştı.

Dün baktım; pufff buhar olmuş.

Aradığınız sayfaya ulaşılamıyor.

*

AHBAP''ın, aynı İçişleri Bakanlığı''na bağlı AFAD''ın ofisinde çalıştığını belgeleyen fotoğraflarını nasıl buharlaştıracaksınız bakalım; öyle ya bu arkadaşlar devlet düşmanı idiyse biraz tuhaf olmuş AFAD''ın, faaliyetlerine ev sahipliği!

*

Ha, bir de duydum ki…

AHBAP''çılarla pozu olan milletvekillerine baskı yapıyormuş bazı parti yetkilileri. AHBAP''la yan yana gözüktükleri sosyal medya paylaşımlarını silmeleri isteniyormuş.

Benim bu yazıyı yazdığım saate kadar sadece onurlu değil vicdanlı da bir direniş içindeydiler ama siyaset bu…

Velev ki sildiler…

Allah''ın bildiğini kuldan saklasan ne olacak?

Kaldı ki;

AHBAP''ın;

Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar''la fotoğrafları her yerde…

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca''yla fotoğrafları her yerde…

*

Bir aydınlanma geldi şu an bana;

İçişleri, Millî Savunma ve Sağlık bakanları aynı konunun farklı taraflarında; bir kere daha!

AHBAP meselesi sadece AHBAP meselesi değil de; iktidar içindeki "mücadele"nin sahnelerinden biri de mi acaba?

Bakın yine kanım dondu…

Millet can derdindeyken…

Yazarın Diğer Yazıları