Kasaba siyaseti Reis kültürü
Siyasal sistemlerin adı ve niteliği kadar, nerede ve hangi toplumda varlık gösterdiği de önemlidir. Mesela demokrasinin İngiltere’deki uygulaması ile Türkiye’deki fark ediyor.
Niye?
Çünkü demokrasinin karşılaştığı uygulayıcı toplumun kültürü, tarihsel geçmişi, o toplumun eğitim düzeyi, siyasi gelenekleri farklı da ondan.
Bizim toplum “Reis” kültürünü seviyor.
Bize göre yöneten lider her zaman “Reis” niteliğinde olacak.
Efelenecek.
Bağırıp çağıracak.
Emirler verecek.
Buyuracak.
Hâlbuki demokratik lider böyle biri değildir.
Demokratik lider, toplumu bütünleştiren, insanlar arasında ayrım gözetmeyen, hukuka inanmış, yasalara uygun davranan, aklına estiği gibi konuşmayan kurallara uyan liderdir.
Bizim toplum, seçtiklerine adeta tapınır.
Demokratik toplum, seçtiklerinin yetkili olduğunu bilir, ama onları denetleyerek, kendileri için ne yapıp yapamadığını ayrıntılarıyla bilmek ister.
Peki, biz demokratik toplum muyuz?
Tam anlamıyla, sosyolojinin, siyaset bilimin tanımladığı anlamda değiliz.
Değiliz, çünkü eğitilmiş bir toplum değiliz. Yurttaşlık haklarından doğan gücümüzün yeterince farkına vardığımız söylenemez.
İkincisi, kültür olarak biz, doğu toplumlarına aitiz. Bu da bireyci değil toplulukçu olduğumuzu gösterir. Toplulukçu kültür, dayanışmacıdır. “Birimiz, hepimiz içindir” anlayışına sahiptir.
Sadece biz değil, bütün Asya toplumları aynı kültüre sahip. Her Asyalı, dayanışmacıdır. Bu sebeple bizim “Asabiyemiz” Batı’nın asabiyesi gibi, birey üzerine kurulu değildir.
Öyle ise demokrasi bize göre değil mi?
Elbette böyle söylemek istemiyorum.
Kültürel kodlarımız nedeniyle farklılıklar olacağını anlatmak istiyorum. Zaten Asya toplumlarında demokrasi yok gibi bir şey. Var olduğu söylenen devletlerde de tıpkı bizim gibi ileri demokrasi yok.
İşte bakın, Sayın Cumhurbaşkanı Hatay’da ne diyor?
“Merkezî yönetimle yerel yönetim dayanışma hâlinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi?”
Bu cümle, bir ülkeyi parti asabiyesine bağlı olarak düşünen, “Ben(biz) ve ötekiler” anlayışını yansıtıyor. Demokratik bir söylemi ve lideri göstermiyor. Kendi mahallesinin aidiyetini dışa vuran, “Reis” tipi liderliği gösteriyor.
Ülkem, anlayışı var mı burada?
Yok.
Halkım anlayışı?
O da yok.
Kısaca kasaba siyaseti bu.
Kasabada seçilen belediye başkanı, kendisine oy vermeyen mahallenin yolunu yapmaz. Çünkü zihniyet kabilecidir. Dolayısı ile o kasabada oy verme hakkı, düşmanlık olarak görülür.
Hâlbuki kim seçilirse seçilsin, seçen ülkenin halkıdır. Ve yurttaş olmanın kendisine verdiği yasal yetkiyi kullanmaktadır. Bir şey daha; yine her kim seçilirse seçilsin, görevini yasa ve yönetmeliklerin belirttiği şekilde ona uygun olarak yapmak zorundadır.
Kısaca söylersek, seçilen başkan, kendi ülkesine ve toplumuna hizmet etmek için seçilmiştir. Önemli olan adil, güvenli, standardı yüksek seçim ortamı yaratabilmektir.
Kaldı ki seçimler, tıpkı derneklerin genel kurulu gibi, yapılan tüm faaliyetlerin, seçmenin mali ve siyasi denetleme yetkisine sunulduğu bir süreçtir. Halk ibra ederse (temize çıkarırsa) yönetim aklanır ve devam eder, ibra etmezse, gereğini yapar ve yenisine yetki verir.
Halkın seçme yetkisi, kendisine karşı tehdit olarak sunulamaz. Çünkü seçme yetkisi, aynı zamanda milletin egemenlik yetkisidir.
Kullanmasın mı?
Kullanırsa tehditlere boyun eğerek mi kullansın?
İşte biçimsel demokrasi budur.
Demokrasi kültürü ise siyasetçilerin davranışlarıyla ortaya çıkar. Demokrasi kültürü, temel hak ve özgürlüklere saygıyı, topluma verilen seçme ve seçilme haklarına ve bu hakkın kullanımı sırasındaki tüm kurallara, uymayı ve tahammül etme biçimini gösterir.
Kasaba siyaset zihniyeti bitmeden, demokrasi kültürü gelişmez.