ŞİDDET YOK İŞGAL VAR!

ŞİDDET YOK İŞGAL VAR!
ŞİDDET YOK İŞGAL VAR!

Önce Wall Street eylemlerinde görülen “Occupy - İşgal Et” sloganı, tüm dünyadaki barışçı direnişlerin simgesi haline

Önce Wall Street eylemlerinde görülen “Occupy - İşgal Et” sloganı, tüm dünyadaki barışçı direnişlerin simgesi haline geldi, ancak Soros’un harekete açık desteği kuşkuları da beraberinde getirdi

 

Bütün dünya 17 Eylül 2011 sabahı yepyeni bir sloganla tanıştı: Occupy Wall Street. Yani, Türkçe söylersek Wall Street’i İşgal Et! Bu slogan iki yıldan kısa bir sürede hızla yayılarak, İngiltere, İspanya, Yunanistan, hatta Mısır gibi ülkelerdeki gösterilerin de ana sloganı haline geldi. Ve tabii Gezi Parkı direnişiyle başlayıp, Türkiye’nin birçok kentine yayılan eylemlerin de temalarından biri oldu. “Occupy” sözcüğünün Türkçe’deki karşılığı “işgal et”. Her şey tam da öyle oldu. Gençlerden oluşan kalabalık bir grup Gezi Parkı’nı işgal ederek çadırlarını kurdu. Tepkilerini barışçı bir direnişle ortaya koydular.

 


“Biz % 99’uz”

 


Şimdi, yeniden başa dönelim: Occupy,
17 Eylül 2011’de New York’ta, ABD’nin finansal kalbi Wall Street’te, Kanadalı aktivist grup Adbusters tarafından başlatılan halk eylemleri ve toplumsal hareketin simgesi. Eylemler barışçıldır ve eylemcilerin çoğunluğu eğitimli gençlerden oluşmaktadır. Amacı sosyal eşitsizliği ve şirketlerin ABD yönetimi üzerindeki nüfuzunu protesto etmektir. Eylemlerin Arap Baharı’ndan etkilenerek başladığı da söylenir. Protestocuların sloganı, “Biz % 99’uz” dur. Eylemler, hızla tüm ABD’ye yayılır. Eylemin büyüklüğüne rağmen, büyük medya kuruluşlarında fazla yer almamaktadır. Kapitalizmin mabedi nasıl New York’sa, New York’un finans sembolü Wall Street ve onun da simgesi Borsa binasıydı ve bu kez isyan ateşi o bina hedefe koyularak tutuşturuldu.
Wall Street’te toplanan göstericiler, çevredeki en uygun yerleşim alanı olan Zuccotti Parkı’nı mesken tuttular. Yanlarında getirdikleri çadırlarla işgal hareketini başlattılar. İsyanın odağında, ekonomik kriz, küresel ısınma, işsizlik ve hepsinden önemlisi tüm bunlara yol açtığına inandıkları doymak bilmez kapitalist sistem ve sistemin yarattığı sosyal eşitsizlik vardı.

 


Polis şiddeti

 


Hareket, Arap Baharı eylemleriyle ortaya çıkan, şiddet içermeyen taktiklerin benimsendiğini, gösterilere katılanlarla çevredekilerin zarar görmemesinin hedeflendiğini dile getirse de teorideki beklentiler, tıpkı Taksim Gezi Parkı olaylarında olduğu gibi pratikte karşılığını bulmadı. Bunda tıpkı ABD’de, daha sonra İngiltere, İspanya ve Yunanistan’da olduğu gibi polisin “orantısız” tepkisi olayları daha zorlu boyutlara taşıdı. ABD’de 1 Ekim 2011 günü Manhattan’ı Brooklyn’e bağlayan ünlü Brooklyn köprüsü, tüm uyarılara rağmen göstericilerce işgal edilip trafiğe kapatılınca polis harekete geçti ve 700’ü aşkın eylemciyi gözaltına aldı. 17 Eylül’den beri çadırlarda devam eden ve özellikle New York polisinin ses çıkarmadığı eylemin kaderi de o gün değişmeye başladı. Gösterilerin bastırılmasında uygulanan polis şiddeti ve gözaltına alınan insan sayısındaki abartı büyük tepki çekti. Tıpkı, 31 Mayıs  ve 21 Haziran 2013 tarihlerinde Taksim Meydanı’nda ve Gezi Parkı çevresinde uygulanan polis şiddeti ve ardından gelen gözaltılar gibi...

 


Soros’un desteği

 

İşin bir başka ilginç yanı, Occupy hareketinin, tüm dünyanın sömürülmesine ön ayak olan Rothschild ve Rockefeller aileleri ile aynı küresel çetenin etkin isimlerinden George Soros’dan şimdiye kadar hiçbir talepte bulunmamış, bu küresel çetelere karşı hiçbir manifesto yayınlamamış olmalarıdır. Hatta Soros, Birleşmiş Milletler’deki bir basın toplantısında “Occupy Wall Street”i desteklediğini belirtmiştir. Occupy hareketlerinin bu bağlamda ülkeleri “istikrarsızlaştırma” projesi olduğu da söylenmektedir.