Kırılma noktaları

“Kıbrıs meselesini karşılıklı görüşme yoluyla ve Genel Sekreter’in iyi niyet görevinden yararlanarak halletme”  girişimi yıllardır, sonuç vermeksizin devam etmektedir. Talat-Hristofyas görüşmeleri de bu girişimin devamından başka bir şey değildir. Bu girişimleri geçmişte sonuçsuz bırakmış olan nedenler halen devam etmekte olan görüşmeler için de geçerlidir. Kalıcı bir anlaşma istiyorsak bu nedenlere bakarak bunları yaratmış olan mercilere dönmemiz gerekmektedir. Aksi takdirde ya teslim olacağız ya da bu iş, meşru hükümet addedilen Rumların lehine Arap’ın yalellisi gibi devam edecektir.
Birinci ve başlıca neden 1964’te Güvenlik Konseyi’nde alınan kararla taraflar arasındaki eşitliğin bozulmuş olmasıdır. O günlerdeki Türkiye’nin garantörlüğünü yerine getirecek hazırlığı olmadığı içindir ki Türkiye bu olumsuz karara  “karardaki hükümet sözünden anladığımız meşru ortaklık hükümetidir”  diye bir çekince koyarak olumlu oy kullandı. Zaman içinde bu çekincenin ortadan kalktığı ve bu haksız kararı aldırtan ABD’nin esas niyetinin adayı Yunanistan’a vermek olduğu, Garantör İngiltere’nin kendi üslerini kurtarıp korumanın ötesinde bir şey düşünmediği aşikâr olduktan sonra Türk tarafı olarak bu yanlış düzeltilmeden masaya oturmamamız gerekirdi. Görüşmeler çeşitli safhalarda ve çeşitli liderlerle  “masada eşitliğimiz tanınıyor” diye devam etti, ancak bunun da başlangıçtaki hatayı bertaraf etmediği ortadaydı.
Bugün de bu eşitsizlik devam ederken ve AB üyeliği ile daha da ağır bir darbe haline getirilmişken bizim bu dengesi bozuk masada oturmamızın hiçbir yararı yoktur, gereği de yoktur. Bunu dünyaya duyurarak masadan kalkmak medeni bir cesaret konusu olmanın ötesinde, egemenliğimizin, iki eşit halktan biri oluşumuzun doğal bir sonucudur da. Eşitliğimizi korumayan bir süreçte yer alıp sonunda  “Haksızlığa uğradık”  diye yakınmanın hiçbir yararı olamaz. Kendi kendimizi mahkûm ettirmenin hiçbir anlamı olamaz. Kıbrıs’ı ikiye bölmüş olan Rum tarafının Enosis politikası ve bunu elde etmek için tevessül ettikleri cinayetlerle soykırımı teşebbüsleridir. Adayı birleştirmek isteyenler tarafların eşitliğine saygılı olmak zorundadırlar. Bunda ısrar etmek ne ayıptır ne de günah.
BM Güvenlik Konseyi’nde alınan diğer bütün kararlar 1964’ün bu yanlışı üzerine bina edilmiştir. 1964’te Güvenlik Konseyi Makarios ile ekibini en sert şekilde takbih etmiş olsaydı ve taraflar arasındaki eşitliği bozmamış olsaydı Kıbrıs meselesi çoktan halledilmiş olacaktı. Geç kalmış adımı atma zamanı şimdidir. Can ve kan pahasına kurduğumuz devletimizi ortadan kaldırmak isteyenlerin karşısında cesaretle duralım ve Rum idaresinin Kıbrıs’ın tümü üzerinde hiçbir hakkı olmadığını aynı cesaretle savunalım. Devletimize sahip çıkalım. Kıbrıs’ta kalıcı, dengeli bir anlaşma istiyorsak, çocuklarımızın ve torunlarımızın bizim yaşadıklarımızı yaşamalarını istemiyorsak kendimize gelelim ve KKTC’nin var olmaya devam edeceğini savunalım. Uzlaşmadan yana görüneceğiz diye kendi kalelerimizi bir bir karşı tarafa teslim etmeyelim. Rum tarafının yeni bir ortaklığa ihtiyacı yoktur. Bunu artık bilmeyen kalmamıştır. Dünyanın bilmediği, KKTC halkının da Rum’a yalvarıp yakararak  “tek halk, tek egemenlik, tek devlet”  esası üzerinden uzlaşmaya ihtiyacı olmadığıdır. Bu gerçeği bildirmek için ayağa kalkmak zamanı şimdidir.

Yazarın Diğer Yazıları