Kürtler bu seçimde neyi oylayacak?
Bir süredir durgun seyreden sözde çözüm süreci görüşmeleri peş peşe gelen açıklamalarla yeniden hız kazandı. Önce genişletilmiş HDP heyeti İmralı’da Öcalan ile görüştü. Öcalan bu görüşmede özellikle HDP’nin parti olarak seçimlere katılmasını onaylamış oldu. Ardından aynı heyet Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile Başbakanlık’ta ve ertesi gün TBMM’de bir araya geldi. Dünden itibaren de sürecin gelişimini istemeyen Kandil’i ikna turları başladı. Taraflardan yapılan açıklamalara bakıldığında atılacak somut adımlar konusunda farklı alternatiflerin konuşulduğu söylenebilir. Öcalan “tahkim edilmiş eylemsizlik” konusunda açıklama yapmaya hazırlanırken Kandil ise silahsızlanma adı altında örgütün bertaraf edileceği ya da sokakta her geçen gün artan etkinliğini sekteye uğratacak seçenekleri konuşmak dahi istemiyor. Bununla birlikte Akdoğan’ın “Öcalan’dan daha ileri bir çağrı gelebileceğini düşündüğünü” söylemesi, ardından HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın “iki haftalık süre” telaffuzu ve heyetin bir diğer üyesi Hatip Dicle’nin “Nevruz’da Öcalan’dan önemli bir mesaj gelebileceğini” iddia etmesi, seçim öncesinde karşılıklı iki manevra olarak kabul edilebilir. Hatırlanacak olursa Öcalan, Kasım ayında yine HDP heyeti aracılıyla “ya 4-5 ay içerisinde etkili adım atılır ya da kaos yaşanır” şeklinde bir beyanat göndermişti. Buna göre yaklaşan Nevruz’da meydana gelebilecek gelişmeler her iki taraf için 7 Haziran seçimlerinin en belirleyici unsuru haline gelmiş durumdadır.
Öcalan, seçimlerden önce mevcut koşullarının düzeltilmesi konusunda somut ve radikal adımlar atılmasını ya da seçimlerin hemen ertesinde bunun gerçekleşeceğine yönelik resmi ve kayıt altına alınmış bir taahhüt beklemektedir. Diğer yandan “Öcalan’a af” ya da “özerklik” gibi ön şartlar sunulmadan sorulduğu takdirde, kamuoyu araştırmalarının önemli bir kısmında vatandaşların, en az yarısından fazlasının “çatışmasızlığın” sürmesinden yana bir yaklaşım sergilediği görülmektedir. Bu sebeple “çatışmasızlık” ya da “eylemsizliğin” devamının sağlanabilmesi AKP için oy sahasından en az hasarla çıkışın yolu, HDP içinse elde edilecek yeni kazanımların vazgeçilmez bir aracı olarak değerlendirilmektedir. Hele ki seçimlere parti olarak girmeye karar veren ve geleneksel seçmeninin ötesinde ciddi bir oy alması gereken HDP’nin, artan kaos ve olası bir çatışma ortamında bu oylara ulaşabilmesi mümkün değildir. Her şeyden önce Kürt kökenli seçmenlerin azımsanamayacak bir bölümü, çatışma ve bölünme konusunda ciddi çekincelere ve tereddütlere sahiptir. Öyle ki vatandaşların kendi aralarındaki gündem ve tekrarlanan söylemler titizlikle irdelendiğinde, sıklıkla konuşulan ve sorgulanan meselelerden birisi “eğer bir bölünme yaşanırsa batıdaki Kürtler ne olacak?” sorusu ve ona verilen manidar cevaplardır. İşte bu ve benzeri toplumsal tespitler, çözüm sürecinin insanları getirdiği çok önemli bir noktaya dikkat çekmektedir. Yıllar boyu birlikte yaşamayı öğrenmiş, kız alıp kız vermiş, barış ve huzurdan yana tavır koymuş insanların adeta birbirine şüpheyle bakar hale gelmesi, ciddi bir tehlike olarak karşımızda durmaktadır.
Önemle belirtmek gerekir ki HDP’nin alacağı sonuçlar TBMM’deki aritmetik dağılıma etkisi dışında, Türkiye’deki Kürt kökenli insanların ayrışma ve bölünme konusundaki kanaatlerine de yüzdelik bir bakış açısı getirilmesini sağlayacaktır. Ancak sonuç ne olursa olsun; terör örgütüyle arasına mesafe koyamayan, PKK’ya terörist diyemeyen ve her fırsatta “Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” aykırı taleplerle et-tırnak olmuş insanları ayrıştırmaya çalışan bir siyasal duruş, hiçbir zaman toplumun bütününü kucaklayamaz ve alternatif olamaz.