Mahalli seçimlerin ardından

4 Nisan 1997’de kaybettiğimiz, Türklüğün Başbuğu ve lideri Alparslan Türkeş’i saygı ve rahmetle anıyorum. Elim bir kaza sonucu zamansız kaybettiğimiz değerli kardeşim BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarına da Allah’tan rahmet, Türk Milletine başsağlığı diliyorum. Mekânları cennet olsun.
Kazanın olduğu günün ertesinde Tokat’ta bulunuyorduk. Gaziosmanpaşa Üniversitemizin öğretim üyelerince kurulan Kültür ve Strateji Derneği’nin Üniversitenin Kültür Merkezi’nde düzenlediği toplantıda “Küreselleşme ve Milli Devletler” konulu bir konuşma yaptık. Toplantıyı düzenleyen Yrd. Doç. Dr. Selçuk Duman ve Yrd. Doç. Dr. Osman Yıldız’a teşekkür ediyorum. Bu vesileyle Sivas’ta bulunan değerli dostlarımızla Aydınlar Ocağımızın Sivas Başkanı Prof. Dr. Sayın Fahrettin Göze ile de görüşme imkânını bulduk.
Seçime çok az bir süre kala meydana gelen elim kaza herkesi üzüntüye gark etmiştir. Aslında ölümler, yaşayanlarca ibret alınması gereken olaylardır ve uyarılardır. Yeter ki; bunlardan ders alınabilsin. Yanlışlar tekrar edilmesin.
29 Mart mahalli seçimlerini geride bıraktık. Bu mahalli seçimlerde iktidarın oy kaybettiği, muhalefet partilerinin ise; oy kazandığı ve alternatif olma yolunda mesafe aldıkları görülmektedir. Muhalefet, iktidarın üslup ve seçtiği konulara takılmamalıydı. Vatandaş hâlâ hangi tehlikelerle karşı karşıya olduğunun farkında değildir. Burada önemli olan partilerin ne kazanıp ne kaybettiğinden çok; Türkiye’nin neleri kaybettiğidir. Ülkemizde nelerin tartışılır hale geldiğidir. Etnik taassubun ve ırkçılığın yönetenlerin hoşgörüsü ile kışkırtıldığı, vatandaşlık duygusunun ve Türk Milletine mensubiyet şuurunun yıpratıldığı, farklılıkların birlikteliklerin önüne geçirildiği bir dönem yaşıyoruz. Kuvvetler ayrılığı prensibinin kurumlararası çatışmayı davet şekline dönüştüğü bu ortamda, hukuk devletini parti devletine dönüştürücü, kamuoyunu yanıltma, bastırma, sindirme, temel hak ve hürriyetleri kısıtlama örneklerine şahit olduk. Siyasi tabloda iki partili (AKP-CHP) bir siyasi yapı yönünde içeriden ve dışarıdan zorlama olmasına rağmen; birkaç büyükşehir dışında Türkiye’nin siyasi yelpazesinde MHP ve gelecekteki haliyle Saadet Partisi’nin de bir gerçek olduğu ortaya çıkmıştır. MHP’nin asıl potansiyeli % 20’yi aşabilir. Bunun için de eski ezberleri terk etmek ve birbiriyle uğraşmayı bırakmak gerekmektedir.

Aslında, 29 Mart’taki manzara iyi değerlendirildiğinde sonuçların Türkiye’nin önünü açabileceği söylenebilir. Türkiye, ideal ve gerçek demokrasi yerine emperyal demokrasinin deneme tahtası yapılmamalıdır. Türkiye Ankara’dan yönetilmelidir. Milliyetçilik ve iktisadi milliyetçilik yükselen bir değerdir. Küresel çıkarlara feda edilmemelidir. Hiçbir ciddi devletin tartışmadığı ve tartıştırmadığı konular, ülke gündemini oluşturmamalıdır. Anayasanın temel giriş maddeleriyle oynanmamalı; Devletin yapısı federal rüzgârlara açık tutulmamalıdır. Ermeni ve Kürt açılımı gibi siyasi hokkabazlıklar sona erdirilmeli; hiç kimse diğerlerine göre imtiyazlı kılınmamalı, pozitif ayrımcılık yapılmamalıdır. Kimlik terörü yönetenlerce teşvik edilmemeli, böyle bir terörün teşviki demokratikleşme olarak zannedilmemelidir. Türkiye’ye yeni sahipler ve ortaklar aranmasına önce iktidar son vermelidir. Milli devlet ve Cumhuriyete karşı çıkmanın İslâm’ın bir gereği gibi zannedilmesi yanlışı terk edilmelidir. “Adam yolsuzluk yapıyor; ama hizmet de yapıyor” sapıklığı terk edilmelidir. Devleti tüccar, vatandaşı müşteri gibi görme ve gelenekleri çiğneme anlayışı terk edilmelidir.

29 Mart mahalli seçimleri, 22 Temmuz 2007 Genel Seçimlerini tekrar tartışılır hale getirdi. 22 Temmuz Genel Seçimlerinde sandıkların açılışından çok kısa bir süre sonra sonuçların nasıl açıklanmaya başlandığı hâlâ anlaşılmış değildir. Bu, demokrasimiz için de düşündürücü olmuştur.
İktidar, Irak, AB ve Kıbrıs politikalarını gerçekçi bir noktaya taşımalı, yanlış ezberlerden vazgeçmelidir. Kararlarımız küresel amaçlardan çok ülke çıkarlarına hizmet edebilmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları