MHP ile koalisyon mu? Seçim hükümeti mi?
AKP-CHP arasındaki koalisyon görüşmeleri tahmin edildiği gibi hüsranla sonuçlandı. Hüsran diyorum çünkü günlerce büyük bir özveriyle yürütüldüğü ifade edilen temaslar sırasında aslında koalisyon yerine sadece seçim hükümeti masaya yatırılmış. CHP kanadı bunun kendilerine 3 ay olarak teklif edildiğini AKP ise 1 yıl şeklinde olduğunu belirtiyor. Görüşmelerin ardından her iki parti yetkililerinin açıklamalarında görüldü ki olası bir seçime yönelik pozisyon belirleme yarışı başladı bile... “Koalisyonu kim istemedi?” “Biz istedik ama onlar istemedi.” “Davutoğlu istiyordu ancak Erdoğan istemedi” şeklinde devam eden tespit ve değerlendirmeler bir tarafa bu süreçte istediğini alan yegane kişi MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ydi.
Bahçeli’nin stratejisi
Koalisyonun zorlukları, bu yolla iktidara gelen partilerin geçmişteki yaşadıkları ve doku uyuşmazlıklarının getireceği taban kaymaları sürecin yürütülmesinde ele alınan siyasal hassasiyetlerin başında geliyordu. Bununla birlikte “ülkenin vazgeçilmez menfaatleri” uğruna yapılamayacak bir şey olmadığı vurgusu da seslendirilerek olası radikal değişikliklerin zemini hazırlanıyordu. Aslında 7 Haziran akşamından sonra süreci belirleyen iki önemli isim vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli. Sayın Bahçeli, AKP’ye CHP ve hatta HDP ile bir koalisyonu salık vermek suretiyle sistematik olarak partisini farklı bir yerde konumlandırdı. Gelinen noktada AKP Genel Başkanı Davutoğlu’nun randevu talebi daha önce seslendirilen “şartlar saklı ve baki kalmak kaydıyla” kabul edildi. Hatırlamak gerekirse bu şartlar Anayasamızın bir gereği olarak ülkesine bağlılık hisseden tüm vatandaşlarımızın buluşabileceği belirli müşterekler sunmaktadır.
-Birinci şart adına “çözüm” denilen sürecin durdurulması ve PKK terör örgütü Türkiye için bir tehdit olmak çıkarılana dek gereken mücadelenin verilmesi,
-İkincisi başta dört Bakan olmak üzere yolsuzlukların üzerine gidileceğinin taahhüt edilmesi,
-Üçüncüsü Cumhurbaşkanının Anayasa’da belirlenen hak ve yetkilerini kullanması ve eğer bir hükümet kurulursa “vesayet” iddialarını ortadan kaldıracak bir çalışma biçimi geliştirilmesi,
-Ve dördüncüsü yargı bağımsızlığını sağlayacak adımların bir an önce atılması MHP’nin “kırmızı çizgileri” olarak kamuoyuna açıklanmıştır.
Samimiyet ve güven testi
Şimdi gözüken iki seçenek vardır. Ya bu şartlar üzerinde kabul edilebilir bir uzlaşı zemini meydana gelecek ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın inisiyatifi ile seçim hükümeti kurulacaktır. Yapılan açıklamaya göre MHP, azınlık ya da bir seçim hükümetinde yer almama kararında ısrarlıdır. Koalisyonun kurulamaması durumunda TBMM çatısı altında alınacak bir karar ya da bir azınlık hükümeti yoluyla seçime gidilmesi yönteminin de MHP tarafından kabul edilmeyeceği anlaşılmaktadır. Üstelik MHP, ülkenin bugünkü koşulları gereği kısa vadede seçimlerin yenilenmesine karşı çıkmaktadır ki bu yaklaşımı doğrulayan pek çok gelişme bulunmaktadır. O halde AKP ve MHP arasında bir koalisyon kurulmaz ise AKP, CHP ve HDP arasında meydana gelecek bir seçim hükümeti en güçlü ihtimaldir. Elbette ki bu hükümetin siyasal açıdan bazı zorlukları ve içerisinde yer alan partilere yönelik bir takım olumsuz etkileri olacaktır. Bana kalırsa AKP’nin baştan beri olmasını istemediği şeylerden birisi de budur. Yasal bir zorunluluk da olsa CHP ve HDP ile aynı hükümette yer almak... İşte bu sebeple AKP için nihai karar anı gelmiştir. Çok açık ki AKP artık güçlü bir koalisyon istiyorsa, yukarıda sayılan şartları kabul etmek ya da en azından bunlar üzerinde uzlaşma arama iradesini güçlü biçimde ortaya koymak zorundadır. Bunu yaparsa en az 2 yıllık bir koalisyon kurulması mümkündür. Değilse sürecin doğası gereği milletin karşısına geçip bu şartları neden doğru bulmadığını milletle paylaşmalıdır. Yapılacak seçimin akıbetini de burada alınacak tutum, üslup ve oluşacak güven algısı belirleyecektir.