Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Millet, layık olduğu gibi mi yönetiliyor?

Ülkenin öyle zannedildiğinden çok daha zor bir dönemece girdiği aşikâr.

'Riyakârlığın', 'yalanın', 'dolanın' ve dahi 'talanın' diz boyu olduğu bu topraklarda 'huzur' sadece dillerde temenni olarak kalıyor.

Daha uzun yıllar da öyle kalacak gibi.

Herkesin kendisini 'merkeze' oturtup, "Ben olmasam eğer bu ülkenin ne anlamı var ki?" hastalığına tutulduğu bir yerde başka ne beklenebilir ki?

Devletin 'en tepedeki' isimden tutun, 'en alttaki' personeline kadar kafa aynı.

- "Ben olmazsam ne anlamı var?"

Bir anlamıyla bu düşünce doğru karşılanabilir; herkesin 'beklentilerine' karşılık bulması, herkesin 'birlik ve beraberlik' içerisinde huzur bulması gayet doğal bir talep olarak görülebilir.

Ama söz konusu 'ben', adına 'bencillik' denilen habis urun en çirkin bir ifadesi olarak aynalara yansıyor.

'Gemiciğini' kurtarana kaptan gözüyle bakılan ve halkı "Aynı gemideyiz, batarsa birlikte mahvoluruz" vecizesi ile uyuşturulan bir memlekette yaşıyoruz.

Dümeni 'yanlış sulara' kırıp, tehlike anında da 'sorumluluktan', 'hesap vermekten' sıyırmak isteyenlerin en sık başvurduğu yöntemdir, 'gemi batarsa' hikâyesi.

Hani utanmasalar batıştan bile 'çımacıyı' sorumlu tutacaklar.

***

İşte bu noktada "Peki çımacı çok mu pir-ü pak?" sorusu ile karşılaşabiliriz.

'Yapılan yanlışlar', 'çalma çırpmalar' karşısındaki tavrına bakılınca onun da 'kaptan köşkündekilerden' aşağı kalır yanının olmadığı anlaşılıyor.

Bunun resmî ağızdan itirafı; bir zamanlar Başbakanlık Etik Kurulu Başkanı olarak görev yapan bir zatın ağzından basına yansımıştı.

Zat-ı muhterem, ortalıkta dolaşan 'yolsuzluk' iddialarında 'toplumun' da en az 'idareciler' kadar suçlu olduğunu öne sürmüştü.

Bu köşede defalarca 'hayatın içinden' örnekler vererek 'sokağın sesine' kulak kabartılmasını, toplumun 'çürümeye başladığını' ifade etmeye çalıştık.

Habire 'inkâr etmek' ile birtakım gerçekleri gizlemeye çalışmak, ortalığı 'sütliman' gibi göstermek artık bir alışkanlık haline geldi.

Bu alışkanlık, 'kara para', 'rüşvet' ve 'yolsuzluk' iddialarını, 17-25 Aralık Operasyonları ile iyice tavan yaptı.

Operasyonlara muhatap olanlar, bir 'dış mihrak' uydurmasıyla toplumu uyutup, 'gerçeklerin' üzerini örtmeye kalkıştılar.

"Yok" deyince, 'kirli ilişkilerin', tarifi yapılamayan 'akçeli beraberliklerin' yok olacağına kendilerini inandırdılar.

'Kamu gücünü' bir 'baskı aracı' oluşturarak durumu savuşturmaya çalıştılar.

***

Kendilerini 'dindar' olarak lanse edenler tarafından referans gösterilen camilerden birinin avlusuna girip, söylenenlere kulak kabartanlar aynen şu ifadeyi duyacaklar:

- "Ama evlat, çalmayan mı var?"

Bu ifade, bir bakıma Başbakanlık Etik Kurulu Başkanı'nın ifadesinin 'toplum nezdindeki' karşılığıdır.

O zaman sormak gerek; madem toplum 'olanı biteni görüyor' da neden vatandaşlık haklarını kullanarak 'gerekli tepkiyi' ortaya koyamıyor?

Birincisi toplumunun artık bizatihi 'kendisinin' de kirlenmeye başlamış olması; ikincisi ise toplumu 'yönlendirme' konumunda olanların akıl almaz bir şekilde 'tarafgirlik içerisinde' hareket etmeleri.

Hatırlayınız; yolsuzluk operasyonlarının ilk günlerinde cami imamları hutbelerde dini kaynaklara atıf yaparak millete 'ahlak dersi' vermesi gerekirken, topu birden kulaklarına üflenen 'dış mihraklar masalını' terennüm etmeye başlamışlardı.

Bir toplum düşünün ki 'yozlaşmalar' karşısında 'yol göstermesi' gereken din adamları bile kendine 'saf' belirlemiş, 'cambaza bakılmasını' öğütlüyorlar.

O zaman da geriye Hazreti Peygamberin şu hadisini bir kez daha hatırlamak kalıyor:

- "Layık olduğunuz şekilde yönetilirsiniz."

***

Ahali habire 'cambaza' bakıyor.

Ama bir gözü de 'dini kavramları' hayasızca kullanarak göğe yükselen, 'enine boyuna' büyüdükçe büyüyen 'talan zihniyetinin' servetinde.

Susuyor, yutkunuyor; hatta  "Başıma bir hal gelir mi acaba?" diye endişe ediyor. 

Belki de 'oyundaki payından' duyduğu mahcubiyet ile şimdilik 'alttan' alıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları