Milletvekilliği meslek memurluğu mu?
Bugünlük Türk Dünyasıyla ilgili görüşlerime ara vererek, 4 partinin milletvekillerinin imzasıyla meclise gelen ve kamuoyunda “ballı yasa” olarak değerlendirilen süreçle ilgili bazı tespitlerde bulunmak istiyorum. Meslek memurluğu, terminolojide kişinin o mesleğin gerektirdiği bilgi ve uzmanlaşmaya dayalı olarak ve çoğunlukla belli bir sınav yöntemiyle elde edebileceği bir işi ya da hiyerarşi basamağını tanımlamaktadır. Meslek memurluğuna getirilen kişiler, bulundukları iş alanı içerisinde hiyerarşi basamaklarını tırmanabilirler; fakat esas olan, aynı iş alanı içerisinde ömür boyu belirtilen uzmanlığın gereğini yerine getirebilmektir. Buna göre milletvekilliğini adeta meslek memurluğuna dönüştürecek bir yaklaşım sergilemek, ilgili görev ve sorumlulukların doğasına aykırıdır. Millet adına, milletin haklarını ve çıkarlarını savunmak için yetki ve sorumluluk üstlenenlerin böylesi bir dengeyi iyi kurma mecburiyetleri vardır. Elbette milletin vekilleri aldıkları sorumlulukla orantılı bir yetkiye sahip olmalı ve kendilerinden beklenen görevleri istenilen düzeyde yerine getirebilmeleri için belirli imkan ve haklarla donatılmalıdırlar. Üstelik milletvekillerinin, bürokratik-siyasal sistemin içerisinde kimi bürokratik görevdeki kişilere göre daha az imtiyazlı olduğu söylenebilir. Yine de bu durum “egemenliğin millette olduğu” bir rejim açısından vekaletin yürütülmesinde aşırıya kaçan, vekalete aykırı karar ve uygulamaları haklı çıkarmaz. Yasa yapmakla yetkilendirilmiş kişilerin adaletsizliğe ya da bu yönde bir algıya sebep olmaktan ziyade mevcut olan adaletsizlikleri yok etmeye yönelik bir irade ve çaba sergilemesi beklenir. Konunun bir başka boyutu da ülkemizde milletvekili olmak ve bunu sürdürebilmek için gerekli koşulların demokrasi ve hakkaniyet ölçüsü çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğidir. Maalesef ülkemizde istisnaları olmakla birlikte milletvekilliği liyakat, hak ve ölçme-değerlendirme esasıyla değil, yönetim katına koşulsuz bağlı olmakla paralel sürdürülmekte, belki de her tespit ve ölçüt bu pencereden süzülmektedir. İnsanların ömürleri el verdiği ölçüde ve üstelik belirgin başarılar elde etmeksizin vekillik yapmak istemesi, toplumsal açıdan olduğu kadar yönetim bilimi açısından da son derece sakıncalı bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım rutin ve yaratıcı olmayan insanları, üretimin karşısında durmayı ve en önemlisi “yetmezlik” mertebesine erişmiş üyeleri çoğaltacaktır.
Hazırlanan bu değişikliğin temel olarak bazı haklı gerekçelere dayansa da ortaya çıkan muhtemel maddeler itibariyle hayli şaşırtıcı olduğunu ifade etmek gerekir. Yasanın içerisine serpiştirilen bazı yenilikler Milletvekillerini haklıyken haksız bir pozisyona düşürmüş durumdadır. Mesela vekil odaları, günümüz Türkiye’si açısından utanç vericidir. Ve bir an önce düzeltilmelidir. Yine protokol sıralamasında vekillerin yerini kuvvetlendirmek de düşünülebilir. Ancak milletin vekillerinden yeni bir elitist sınıf yaratmak, bir tahakküm mekanizması kurmak herşeyden önce toplumun inanç ve güvenini zedeler. Her fırsatta “eşitlik”, “adalet” , “yasalara saygı” gibi kavramları kullanmak ne kadar doğru ise bu kavramlara uygun bir duruş ortaya koyamamak bir o kadar tutarsızlıktır. Bu yasanın kamuoyunda seslendirildiği biçimde çıkması, farklı mesleklere mensup ve haksızlığa uğradığını düşünen insanların da sistem içerisindeki yerini sorgulamasına neden olacaktır. Son söz... Bu yasa teklifi bahsedilen sakıncalı unsurları temizlenerek parlamentoya getirilseydi daha gerçekçi ve sağlıklı olurdu.