Milli çerçeve

Ocak 2001’de Türk hükümetiyle yaptığımız değerlendirmede Rum liderliğinin “meşru hükümet” unvanı altında yola devamdan başka bir niyeti olmadığı yeniden tespit edilmişti. Türk hükümeti, daima olduğu gibi, müzakereler yoluyla ve BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonundan da yararlanarak adil ve kalıcı bir anlaşmayı desteklemek kararlılığındaydı. Anavatanın üzerinde durduğu esas konu Kıbrıs Türklerinin 1960’da elde etmiş oldukları “egemenlikte ve bağımsızlıktaki” eşitliği (yani iç dengeyi) korumaları ve Kıbrıs üzerinde ihdas edilmiş olan Lozan dengesinin (Türk-Yunan dengesinin) devamıydı. “Kıbrıs’ta dili, dini, kültürü ve milli bağlantıları ve demokrasileriyle ayrı iki eşit halk vardır. Demokrasileri ve ekonomileriyle iki ayrı devlet 1983’ten bu yana ayaktadır. 1963’ten beri Kıbrıs Türk halkı kendi kendini yönetmektedir. Herhangi bir uzlaşma uğruna bunlardan birinin veya diğerinin egemenliklerinden veya devletlerinden vazgeçmelerini beklemek hakkı kimsede yoktur. İki halk ve iki devletin varlığı kabul edilmelidir. Kıbrıs’ın gerçekleri budur. Bu gerçekleri kabul etmeden varılacak bir anlaşmanın ömrü kısa olacak ve bunun da yıkılışı beklenmedik olaylara kapı açacaktır. Bu nedenle uzlaşmanın çerçevesi var olan gerçekleri içine alan basit bir çerçeve olmalıdır. Çoğunluk addedilen Rumları memnun etmek için Kıbrıs Türklerinin egemenliklerini ve devletlerini görmezlikten gelmek ne kadar haksızlıksa, bunun aksi de Rumlara haksızlık olur. O halde var olan zeminden başlamak gerekmektedir. Bu nedenle iki devlet arasında bir ortaklık esastır. Sayın Cem’in Kıbrıs’a yaptığı son ziyarette de bu gerçekler üzerinde durulmuş ve konfederasyon tezi en uygun çıkış yolu olarak kabul edilmişti. Konfederasyon tezi, BM Güvenlik Kurulu kararlarına ve 1960 Antlaşmaları’nın öngördüğü iç ve dış dengelere dayalı duruma (state of affairs’a) ters düşmemektedir.
Mesele bugüne kadar halledilememişse bunun tek nedeni Kıbrıs Rum idaresinin meşru hükümet olduğu iddiasıyla yola devam etmesine izin verilmiş olmasındandır. Rum idaresi bu unvanı kullanabildiği sürece yeniden Türk tarafıyla yeni bir ortaklık kurmak, Enosis’i engelleyecek yeni bir anlaşmaya imza atmak ihtiyacını duymayacaktır. Rumları “meşru hükümet” addeden hükümetlere bu durum iyice anlatılmalı ve Rumların AB’yi Kıbrıs meselesine bulaştırmak eyleminin önüne geçmek için elden gelen her şey yapılmalıdır.
O günden bugüne Türk tarafını bu milli çizgiden ayıracak bir şey olmuş değildir. Aksine Rum idaresinin, geçmiş sabıkasına ve 1960 Uluslararası Antlaşmalara rağmen “Kıbrıs” olarak AB üyesi yapılmış olması Rum tarafının uzlaşmazlığını bir o kadar daha artırmıştır. Türk tarafının Anglo-Amerikan tuzağı olan Annan Planı’na evet deyişi bile Rum tarafını yola getirmemiştir. Sayın Talat’ın “Hristofyas masadan kaçmasın” diye kabul etmiş olduğu tek halk, tek devlet, tek egemenlik formülünü cebine atmış olan Hristofyas’ın gittikçe artan küstahlığı ve “Kıbrıs Cumhuriyeti vardır; eksersiz uniter devleti federal iç idareye dönüştürmektir” yaklaşımı yukarıda açıkladığım ve TBMM ile KKTC Meclisi’nde de karara bağlanmış olan milli görüşün, milli vizyonun, milli kararların, milli kırmızı çizginin hiçbir satırına sığdırılamaz. Anavatan’dan Meclis Başkanı Sayın Toptan ile Devlet Bakanı Sayın Çiçek milli kararı veya görüşü veya vizyonu vurgulamışlardır. Milli Güvenlik Kurulu kararlarında “Kıbrıs’ın gerçekleri kale alınmalıdır” denmektedir. O halde halkımız Nereye gidiyoruz ve Rum’un neyi değişti ki biz milli görüşten, milli vizyondan, milli karardan vazgeçerek yola devam ediyoruz sorusunu haklı olarak sormaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları