Ne dediğini bilmeyenler!
Muhammed İkbal, İstiklâl Harbi’ni kazanmamız için “Kardeşlerim! Türkler, on asır müddetle İslâm’ın şerefini yüceltmek için savaşan ve on asır müddetle İslâm’ın Avrupa’ya üstünlüğünü temsil etmiş olan büyük milletin çocuklarıdır” diye dua ederken, “Türkler” tabirini rüyasında mı görmüştü?
Yani ne demek, “Kürtler, Çanakkale’de Türklerle omuz omuza çarpıştı” , dedikten sonra da mezar taşlarında Doğu ve Güneydoğu şehirlerinden şehitleri gösterip, “Burası Türkiye” diyenlere delil getirmeye kalkışmak? Siirtli, Diyarbakırlı, Urfalı, Mardinli elbette Çanakkale’de, Sakarya’da, Afyon’da bu toprağın diğer insanları ile omuz omuza çarpışacak, şehit ve gazi olacak. Çünkü o da tıpkı diğerleri gibi “vatanını korumakla” mükellef.
Çankırılı, İzmirli, Kastamonulu, Manisalı, Yozgatlı, Sarıkamış’ta, Kars’ta Ruslara karşı ve isyan edip Kürt kardeşlerini kesen Ermenilere karşı savaşıp gâzi ve şehit olmadı mı? Kürt, Çanakkale’de ne için savaştı ise Türk de Kars’ta onun için savaştı. Vatanı için, namusu için, can ve malını korumak, gelecek nesillere hep bir arada yaşayabilecekleri hür ve bağımsız bir vatan bırakmak için! Şimdinin savaşı “birlikte yaşamak” için değil “birlikte yaşamamak” için, Türkiye ortadan bölünsün bir tarafına “Türkiye” diğer tarafına “Kürdistan” densin için yapılıyor.
Söyleyin Allah aşkına, “Birlikte yaşamamak için” yapılan savaşa “Çanakkale ruhu” benzetmesi yapılabilir mi ve “Birlikte yaşamak için çok ve ağır bedeller ödedik, bunun kıymetini bilelim” diyenler de “Irkçılık ve kafatasçılıkla” suçlanabilir mi?
Bugün bölücülerin değirmenine su taşıyan Çanakkale, yahut Büyük Taarruz’da şehit olmuş Türk ve Kürt kardeşimizin dedeleri el ele tutuşup yeryüzüne inseler torunlarına haklarının helâl ederler mi acaba? Biri dedesine, “Ben Kur’an falan anlamam, benim dinim Mecusiliktir, ben Türklerle değil Ermenilerle dostum, çünkü Türkler Ermenileri soykırıma tabi tutmuştur” dese, Türk olan da, “Evet, dede, bu Kürt bizi sevmeyip Ermenileri sevmekte haklı, isterse Mecusi de olabilir, ayrı devlet de kurabilir” dese dedelerinden nasipleri ne olurdu acaba? Evet, “Şehitler ölmez, Şehitler diridir” biz buna imân ederiz, lâkin işte o “diriler” yeryüzüne inse ve böyle torunlarla karşılaşsalar, işte o zaman kahırlarından ölmezler miydi?
Mondros’tan Sevr’e, AB dokûmanlarından Büyük Orta Doğu Projesi’ne, bölünmüş haritalardan Batılı devlet adamları ve siyaset teorisyenlerinin itiraflarına kadar her şey ama her şey dün silah zoruyla yapılamayanın bugün siyaset yoluyla yapılmak üzere olduğunu bas bas bağırdığı halde, “Durmak yok yola devam” türküleri söyleniyorsa, Allah korusun, “Kulakları var duymaz, gözleri var görmez” bir durumla karşı karşıyayız.
Bir Batılı çağımız için, “Hakikat şu ki hakikat kimseyi ilgilendirmiyor” diyor. Bu ’hakikat’Türkiye için de geçerli. “Hakikatin hiç kimseyi ilgilendirmediği bir Türkiye’de” yaşıyoruz. Herkesin bir evi, arabası, cep telefonu olduğu gibi artık herkesin kendine ait bir hakikati var. Bu, büyük bir kaos! Bu, fikir özgürlüğü ve demokrasi falan değil. Çünkü hakikat o kadar çok değildir. Bir şey çok ise bunlardan sadece biri hakikat, diğeri başka şeydir.
Günahımız ne kadar çok, ibadetimiz ne kadar eksik olursa olsun, Müslüman isek, hakikatimizin canlı timsali Hz. Muhammed(s.a.v.)’dir.
Şimdi Türk, Kürt, terörist, akil, bu toprağın bütün insanlarına soruyorum: “Hz. Muhammed(s.a.v)’e bu mesele götürülseydi, ’ayrılın’, İsrail’in, AB’nin, ABD’nin dedikleri doğru” der miydi?
Ayrılığın tetikleyicisi Büyük Orta Doğu Projesi.
Hz. Muhammed(s.a.v) “BOP iyi bir şey der” miydi?