O bedel mutlaka ödeniyor!

O bedel mutlaka ödeniyor!

Tarikat ve cemaatlerin, alt kimlik üzerinden veya inanca ait farklı yapılanmaların söz sahibi olduğu hiçbir kurumda hiyerarşi korunamaz, verim alınamaz, adalet sağlanamaz, sağlıklı denetim yapılamaz… 

Mesela ordunun doğru işleyişinde hiyerarşi en önemli unsurlardan birini oluştururken, işin içine tarikat veya cemaat girdiğinde, ordunun en önemli kolonu derhal çöker… Çünkü tarikatların doğası gereği, oradaki hiyerarşi, ordudaki hiyerarşinin üzerine çıkar… Tarikat veya cemaatteki konumu dolayısıyla üstte olan bir binbaşı, bir albaya emir verebilir… Ordunun varlığını sürdürebilmesi, disiplini koruyabilmesi veya savaşta doğru komuta edilebilmesi için korunması gereken en önemli özellik yok olabilir…

Aynı gerçek polis teşkilatı için de geçerlidir… Tarikat ve cemaat öncelikleri, kişilere ait dinî hayatın dışına taşırılıp, kurumun işleyiş biçimine yansıtıldığında sonuç asla farklı olmaz… Tarikat veya cemaatten gelen talimatlar, mensuplar tarafından reddedilemeyeceği için bu yapıların önceliği, devletin önceliğinin önüne geçer…

Adliye de öyle… Herhangi bir yapının kontrolüne giren adliyeden ''adil hüküm'' kesinlikle çıkmaz… Burada da tarikat veya cemaatin menfaati, hukukun ve vicdanın önünde seyreder… O yapılardan gelen talimatlar, anayasalardan ve kanunlardan önceliklidir çünkü!..

Kamuya ait diğer kurumlarda da durum farklı değildir… Nerede bir cemaatin ağırlığı varsa, devletin imkânları oraya akıtılmaya çalışılır… Makamları ne olursa olsun, müritler bunu ibadet gibi yaparlar… İhaleleri kendi mezhep, meşrep ve aidiyetlerine göre organize etmeye çalışırlar… İş alanların nereye ne kadar ''yardım yapacaklarına'' karar verirler, adres gösterirler… İşe eleman alımında, liyakati umursamazlar, kendi cemaatlerini esas alırlar… Hizmette önceliği mutlaka ''kendinden olanlar''a göre belirlerler…

Bunları yaparken de bunun ''kul hakkı'', ''helâl-haram'', ''adâlet'' boyutlarına fazla takılmazlar!.. Çünkü cemaate veya tarikata hizmet, ''dinin kendisi''ne hizmettir!.. Devlet de, millet de, adâlet de o yapıların menfaatinden sonra gelir!..  Zira o yapıların her biri ''fırka-i naciye'' hükmünde olduğuna iman etmiştir!..

Dolayısıyla bunların kazanması ''dinin kazanması'' demektir!.. O halde fazla sorgulamaya da gerek yoktur!... Bütün imkânların, nizamî veya gayrinizamî biçimde cemaat lehine kullanılmasında hiçbir kötülük yoktur!.. Zaten bütün kurumlar ''yönetilmek'' için değil adeta ''ele geçirilmek'' için vardır!..

***

Aklın dondurulup, bir başka akla ciro edildiği hiçbir yapı sağlıklı değildir… Cemaat hiyerarşisi istişareyi boğar, aklı ve hür düşünceyi, gelişmeyi tıkar… Kitleleri, bir kişinin ikna edilmesi sonucu hepsinin kanaatinin değişeceği, gelen talimata sorgusuz teslim olacağı ''sürü''ye dönüştürür…

Bunu kamusal alana taşıdığınızda, devletler ve kurumlar için tam bir felâket doğuyor… Cemaatin menfaati, hukuka uygun mudur, değil midir diye sorgulanmadan militanca korunabilirken, devlet ''yangında en son kurtarılacak'' olana dönüşebiliyor!..

Tayinler, terfiler, ihaleler bir cemaatin elindeyse, nasıl dağıtılır? "Adil dağıtılır" diyebilmek aşırı iyimserlik gerektiriyor… Ülke pratikleri ortada!.. Bu tip durumlarda işin başındakilerin iradesi de pek olmuyor!.. Zira gelen emre göre davranmak durumundalar!.. Kanuna ve hukuka sadakatleri, emir alacakları yere sadakatlerinden daha geride çünkü!..

En baskın karakteri, bir cemaat veya tarikat mensubu olan bir hâkim, nasıl bağımsız karar verebilir? Üstelik kendisini oraya getiren yapıya borçlu hissediyorsa? Veya aykırı bir karar verdiğinde sürülmekten korkuyorsa?

***

Her cemaat veya tarikatın, böyle bir emeli olduğunu ve kamuya ait gücü ele geçirdiğinde onu kendi lehine adaletsizliğe çevirdiğini söyleyemeyiz… Kendi alanı içinde kalan, tasavvufî işlevlerini doğal biçimde sürdüren yapılar elbette var… Tabii ki onlar farklı…

Devlet, her alanda adil olmak zorundadır… Kendi yetkisini hiçbir tarikat, cemaat, vakıf, dernek veya alt kimlik organizasyonlarıyla paylaşamaz… Paylaşırsa, kendi cinnetini hazırlamış olur… Bu anlamda bir kapı iyi niyetle de olsa hafiften aralandığında, çok geçmeden ardına kadar açılıyor ve en ağır bedeli devletle onun kurumları ödüyor…

Anlamak istemeyenler, anladıklarında çok geçmiş oluyor!..

Yazarın Diğer Yazıları