Osmanlı coğrafyasında yitip giden tarihî eserler

a6544f3c-28eb-4c48-a296-d33b683547a1.jpg

Cemal Paşa, yakın siyasi tarihimizin önemli isimlerinden biri… Daha çok İttihat ve Terakki’nin üç lideri arasında olmasıyla gündeme gelse de şöhretini bununla sınırlı bırakmak tarihî kişiliğine haksızlık olur.

Abdurrahman Uzunaslan ve Nevzat Artuç’un yayına hazırladığı, “Ortadoğu’nun Kadim Mirası: Suriye, Filistin ve Batı Arabistan Tarihî Eserleri” adlı kitap Cemal Paşa’nın askerî ve siyasi tarafının dışında pek fazla gündeme gelmemiş bir faaliyetini gün ışığına çıkartıyor. Nasıl bir faaliyettir bu diye soracak olursanız; Suriye ve Filistin’de IV. Ordu Komutanlığı yapan Cemal Paşa, bölgenin hem mimari açıdan gelişmesi hem de azalmaya başlayan devlet otoritesinin yeniden sağlanması amacıyla İttihad-ı İslam siyasetinin bir parçası olarak bu coğrafyadaki İslam eserlerinin restore edilmesi hususunda azami gayret göstermiştir. Bu doğrultuda Selahaddin-i Eyyûbî Türbesi ile Emevi Câmii’nin etrafının temizlenmesi, Süleymaniye Tekkesi ile Selimiye Medresesi’nin yenilenmesi ve Şam’da Cemal Paşa Bulvarı’nın inşası gibi çok sayıda projeyi hayata geçirmiştir. Bu hususta Ahmed Cemal Paşa’nın mimari danışmanı, Enver Paşa tarafından Şam’a gönderilen İsviçreli Profesör Maximillian Zürcher olmuştur. Şehircilik çalışmalarındaki başarının ardından Cemal Paşa’nın ilgisi bölgedeki arkeolojik eserlerin kayıt altına alınmasına ve korunmasına yönelmiştir. Bu çalışma, Osmanlı İmparatorluğu’nun en kritik dönemlerinde (1917-1918) Theodor Wiegand gibi son derece önemli bir Alman bilim insanına, Cemal Paşa tarafından ısmarlanmış ve kendi nezaretinde gerçekleştirilmiştir. Eserde, Suriye, Filistin, Batı Arabistan ve Antakya’da yer alan 100 tarihî eser hakkında, Osmanlı Türkçesi ve Almanca olarak, fotoğraflarıyla birlikte bilgi verilmiştir. İmparatorluğun içerisinde bulunduğu zorlu savaş şartlarına rağmen, İttihatçıların yapmış olduğu bu tür önemli çalışmalar, bölgedeki Türk izleri yanında antik ve klasik Osmanlı dönemi kültür yapılarının kayıt altına alınması ve akabinde korunmasına yönelik sofistike bir politikanın sonucudur.

Yazıldığı dönemin üstünden yalnızca bir asır geçmiş olmasına rağmen çalışmada yer alan tarihî eserlerden birçoğunun günümüze kadar ulaşmadığı göz önünde bulundurulduğunda bu çalışmanın kıymeti daha iyi ortaya çıkmakta. Kitap, Osmanlı coğrafyasındaki Türk izlerine ve tarihî eserlere ilgi duyanlar ve sanat tarihçileri için de önemli bir kaynak niteliğinde.

Timaş Yayınları

Tel: (0212) 511 24 24

40587e79-bcb6-4731-9d63-4d653f1dd40d.jpg

Önce ailem diyenler için…

Gazetemizin yazarlarından Yunus Arıkan, yine sürükleyici ve okuyucusunu merakta bırakan bir kitapla sahne alıyor. “Hayallerini Erteleme Sakın” adlı kitabında Yunus Arıkan, toplumun en küçük topluluğu aile odaklı bir kurguyla okurun karşısına çıkıyor. Bir ailede; bazen çocuklar büyük olur, bazen de büyükler çocuklarını dinler. Esas mesele ailenin ayakta kalmasıdır. Aile için ‘Hayatı paylaşmak’ demek, “Sorumluluğu fark edebilmek” demektir öncelikle. “Hayalin başlangıç, hedefin sonuç olduğunu bilenler kendisini ona göre hazırlar” diyen Yunus Arıkan, romanının baş kahramanı Aras’ın sorumluluk ve risk alarak başardığına dikkat çekip şu ip uçlarını veriyor:

Aras, “Önce ailem” dedi ve hayalindeki ailesinin peşine düştü. Bütün yaşadıklarını yüreğinin bir yerinde öyle bir sakladı ki kendisi de bunu nasıl yaptığını anlayamamıştı. Her şey bir çırpıda ağzından çıkıvermişti. Evet, o, bütün riskleri göze alarak babası Sadri Bey’e öyle bir şey söyledi ki baba tek bir sözcük dahi söyleyemedi. Çünkü oğlunun hayalinin; baş kahramanının kendisi olduğunu biliyordu Sadri Bey. Ve... Aras mutluydu... Annesi de... Kız kardeşi Asya da... Babası Sadri Bey ise onca zaman ertelediği hayallerini... Özür dilerim devamını kitabın içinde bulacaksınız efendim.

AZ Yayıncılık

Tel: (0212) 512 86 64

8f89c606-667b-47f0-bafb-5e0485a38cbd.jpg

Türk’ün ruhu ve kanı

Tarihî romanları ile tanınan Hasan Erdem, “Kurtuluş Savaşı Hikâyeleri” adlı kitabında "Bu ulusu ben değil içimizdeki ruh, damarlarımızdaki kan kurtarmıştır” diyen Atatürk’ün işaret ettiği ruh ve kanı, yazıya dökerek genç okuyucularını işgal günlerine götürüyor:

Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919’da, Yunanlıların İzmir’e askerlerini çıkarmasıyla başlamıştır. Yurtlarını ve yuvalarını korumak için bir araya gelen vatan ve özgürlük sevdalısı Türk milleti; askeriyle siviliyle, genciyle yaşlısıyla cephelerde, köy, kasaba ve şehirlerde kahramanca çarpışmıştır.

Çıplak ayaklı, yamalı giysili fedakâr kadın ve çocuklar; dondurucu soğukta, kavurucu sıcakta meşe tekerlekli kağnılar ile cephede savaşan askerlere cephane ve erzak taşıyarak, maddi ve manevi her türlü fedakârlığı yaparak, benzerine bir daha rastlanmayacak şanlı bir destan yazmıştır. Yedi düvele haddini bildirmiş, mukaddes bildikleri Türk topraklarından işgalcileri kovmuştur.

Ötüken Neşriyat

Tel: (0212) 251 03 50

Yazarın Diğer Yazıları