Öz eleştirimi veriyorum: Üzgünüm, özür diliyorum!

Önceki gün ifade verdim… 12 Ağustos 2019 tarihli 'Yine o sağcı' başlıklı yazımda 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik, aşağılama ve nefret söylemi' suçlamasıyla... O yazımı bu vesileyle tekrar okudum, gerçekten de suç işlemişim!..

Bu yazıda kendilerini bulan pek alıngan 'sağcı ve muhafazakârlar'dan çok ama çok özür diliyorum, rahatlasınlar diye şimdi tam tersinden düzelterek yayımlıyorum!.. Buyursunlar bakalım:

Sağcı kafa, normalleştirmeyi ve kutsamayı asla sevmez!..  Evvelce eleştirdikleri eylemleri, şimdi kendisi veya tâbi oldukları yaparsa, tam aksini hiçbir zaman savunmaz, çünkü çok utanır!..

Başı dara düştüğünde demokrasiyi savunur ama güç eline geçtiğinde "Demokrasi işleri yavaşlatan, ülkenin ileri fırlamasını engelleyen bir tıkaçtır" filan kesinlikle demez!.. Dolayısıyla "Başkasına ait tek adam rejimleri çok kötüdür, tek adam bizdense fevkalâde iyidir, mukaddestir, mübarektir" gibi saçmalıklara prim vermez!..

Başkası soyarsa mutlaka kendine soyar... Oysa sağcının hırsızı olmaz, o sadece inandığı değerlere hizmet eder, faydalı işler için kendisini adeta kurban verir!.. Yani solcu hırsızlar kriminal, sağcı 'müteşebbisler' (hırsız demek de doğru değil) ideolojiktir!.. Sağcı dediğin, 'güç savaşı'nda en önemli silah olan parayı kendi emanetine alır, o kadar!..

Muhafazakâr, ağacı, kuşu, böceği, dereyi, havayı, denizi, tarihi, kültürü değil de koltuğu, parayı ve dünyalığı muhafaza etmeyi pek sever!.. Yeşile düşkün görünse de aslında griye de bayılır!.. Çoğunluğu itikatta yeşilden, amelde ise griden yanadır!..  Beton sevgisi hizmet aşkından kaynaklanır!..

Cemil Meriç, geri kalmış ülkelerin ordularını 'kendi işgal orduları' olarak tanımlar... Mevcut hâli görseydi, bir tanım da bizim muhafazakârlarımız ve sağcılarımız için yapmazdı herhalde: "Geri kalmış ülkelerin güç sahibi muhafazakârları, o ülkeye ait değerlerin yağmacılarıdır" gibi saçma sapan bir kanaate sahip olmazdı!..

***

Sağcının fikir dünyasında bir fiilin suç olup olmaması, suç tarihinde kimin işbaşında bulunuyor  ve o suçu kimin işliyor oluşuyla ilgili değildir!.. Çifte standart evlerden ıraktır onun için!..

Normal şartlarda partizanlık kötü bir şeydir meselâ... Ama ya yapan bizdense!.. O zaman 'kutsal gerekçeler' mesaiye asla başlamaz onun zihin dünyasında!.. "Şimdiye kadar başkaları yapıyordu, şimdi sıra bizimkilerde!.. Gözümle görsem bilirim ki faydalı bir işte kullanılacak!.. Yapıyorsa bir bildiği vardır" gibi mottoları kendi alnının ortasında şeref levhası gibi taşımaz!..

Ortalama sağcının iradesi vardır!.. Bir konu hakkında iyi mi kötü mü düşünmesi gerektiğine kendi aklıyla karar verir!.. Yukarıdan işaret filan beklemez!.. İşaret geldiğinde onu sanki yüzyıllardır benimsiyormuş gibi savunmaz…  Aksi bir gelişme durumunda 48 saat içinde öz eleştiri yapabilir!..

Adalet gerektiren devlet işlerinde 'akrabayı kollamak' adamına göre muameleyi gerektirmez!.. Akrabayı kollayan, bizden mi değil mi diye bakılmaz!.. Esas belirleyici kriter bu!..

Mülakatlar da öyle… Mülakatlarda kimler kazandırılıyor? Bizimkiler mi diğerleri mi ayırt edilmez!.. "Bizimkiler olursa bu bir 'hakkı teslim' operasyonudur" denilmez!.. Kim yaparsa yapsın "Haksızlıktır, kanunsuzluktur" denilerek, adil davranılır!..

***

'Fırat kenarında kaybolan kuzu' muhafazakâr dünyada adaletin ve ahlâkın konusu değil, herhalde zoolojinin konusudur!..  O kuzuları kaybolmayacakları kurslardan geçirmek, belki de onlara çip takmak, bunu da yandaşlara akıtacak yüksek bir bedelle ihale etmek, muhafazakârları daha çok öfkelendirir hiç şüphesiz!..

'Yanlış yapan halifeyi kılıçla düzeltme' meselesi ise ağaçtan arındırılmış gri şehirlerin efsanesi değildir artık… Hayali bile suçtur!.. Zaten suçlu kızı Fatma bile olsa cezanın uygulanmasını isteyen bir peygamberin ümmetindendir kendileri!..

Kaz Dağları'ndaki rezaleti anlatabilirsiniz ortalama bir sağcıya!.. Derhal size hak verir, yanınızda saf tutar!.. Hatta okçular tepesini o tutar!.. Kesilen ağaca, kirlenen suya, yok olan kuşa, böceğe çok üzülür, "Protestocuyu kim fonluyor?" sığlığında asla bakmaz konuya!.. Ardından büyük resmi iyi okuyan siyasî amirlerin 'komplo teorileri'yle fotosenteze teşebbüs etmez!..

O kafa, 8 yaşındaki çocuğun devlet televizyonda sözünün kesilmesini haklı bulmaz da, o devlet televizyonunda bir teröristten seçim için medet umulmasını çok dert eder kendisine!..

Bu ülkeden solun radikalleri bambaşka günah alanlarını temsil ediyor… Sağın büyük çoğunluğu da nazarımda budur işte!..

***

Zannediyorum, önceki yazımı yeterince tashih etmiş, mahallemizin pek alıngan sağcı ve muhafazakârlarından özür dilemiş oldum!..

 

Yazarın Diğer Yazıları