“Paket” üzerine...

Demokratikleşme adını taşıyan yoklama ve alıştırma paketi açıklanınca aklımıza paket sözcüğü takılıverdi. Paket konusunda hep uyarılırız. Sahipsiz paket görünce güvenlik birimlerine haber veririz; sakın ellemeyiniz denir. Bu paket ise sahipsiz gibi görülmesin. Bizi bizden fazla düşünen sözde dost ve müttefiklerimiz oldukça, anlaşılan daha nice paketlerle karşılaşacağız. Ortadoğu’da sınırların nasıl değiştirildiğini ve yapay devletçiklerin nasıl kurulduğunu da göreceğiz.
Paketin açıklanma töreninde herhalde demokrasi kültürünün bir gereği olacak; muhalif gazete ve TV’ler yoktu. Hep “bizim çocuklar” vardı. Soru sormak da söz konusu değildi. Acaba çözümsüzlüğü parmağına sarıp ondan kurtulmak için bizim gibi sözde çözüm arayan, bir an evvel çözülme merakı ve heyecanı taşıyan kaç ülke vardır?
Ülkenin en büyük talihsizliği; Türk’ü bir milli kimlik, milliyet değil de etnik guruplardan biri gibi gören; bundan dolayı Türk Milleti dışında milletler arayışına çıkan, etnikliği millet zanneden, kafası âkillerce daha da karıştırılmış olanlar tarafından yönetilmekte oluşudur. Sayın Başbakan paketin giriş konuşmasında “...Hiçbir kimse ve gurup mensup olduğu ırk, din, inanç ve milletten dolayı suçlanamaz ve kınanamaz” deyiverdi. Yeri geldiği zaman da “Tek millet, tek devlet, tek bayrak var kusura bakmayın” diyebiliyoruz. Tek millet herhalde tek tipleştirme de değildir. Onun adı milli kimliktir. Herhalde şimdilik bu seçim paketi ile yetineceğiz; arkadan paketler birbirini takip edecek. Yine askeri darbelere atış yapıldı. Türban konusu kullanıldı ve istismar edildi. Böylece amaç örtülüyor zannedildi. 12 Eylül’deki anayasa halk oylamasında, 12 Eylül’ün mağdurları rolü oynatılmış ve evet oyu verdirilmişti. Bu evet’ler başımızı daha çok ağrıtacak. Bazı ülkücüler de aç balık gibi bu yemli oltaya atlayıvermişlerdi.
Türkiye’de yapılmak istenen; farklılıklar yaratmak onları kutsallaştırmak ve dolayısı ile milli egemenliği bazıları ile paylaştırmak, milli devlet ve üniter yapıdan uzaklaştırmaktır. Milli kimliği reddeden bir anlayış insanların ayrıştırılmasına, birbirine ötekileştirilmesine ve birbirinden soğutulmasına hizmet etmektedir. Böyle bir paket ve paketler, milli birlik ve bütünlüğe, kardeşliğe nasıl hizmet edebilir? Etnik taassubu ve ırkçılığı hortlatan, ırkçı yaklaşımlar demokrasi ve milletleşme süreci ile bağdaşamaz.
 “Efendim, ne yapalım, terör bitti kan akmıyor” gibi değerlendirmeler gafletin ve şehitlerimize saygısızlığın en açık örnekleridir. Genç yaşlarında vatan için, milli birlik ve bütünlük için toprağa düşen aziz şehitlerimiz, bu paket doğrultusunda olsalardı; terörle mücadelede yer almazlardı. Kaldı ki örgütün talepleri bir bir karşılanıyor.
Özgürlükleri genişletmek, sadece terör örgütünü arkalarına alan bölücü marjinal gurupları tatmin etmek için yapılamaz. Terör tehdidi altında ve onun taleplerini karşılayacak, şiddeti sözde yatıştıracak yasa ve anayasa düzenlemelerine gidilemez. Geçenlerde sayın Mehmet Ali Şahin “Ya bölünme, ya da demokratik çözüm” demişti. Anlaşılan demokrasi Oslo görüşmelerinde ve öncesinde teröre yenik düşürülmüştür. Anlaşılan terör örgütünün haklarını teslim etmek üzerinden ülke garip bir çözüme zorlanıyor. Ne Osmanlı’da, ne T.C.’de kimlik dayatan, vatandaşını eriten (asimile eden) bir devlet anlayışı olmadı. Eğer olsaydı bu iddiaları konuşacaklar ortaya çıkamazdı.
Sözde halkın onayı alınmış ve her bir madde görüşülmüş. Oysa, araştırma sonuçları tam tersini söylüyor. Mesela, Kürt asıllı vatandaşlarımızın %38’inin “Andımız” ile bir sorunu yok. Türkçe, İstiklal Marşı, milli kimlik, eğitim dili ile bir sorunu olmadığı gibi. Sorun ve beklentiler, işsizliğin giderilmesindedir. Fransız, Alman ve Avusturya liseleri benzeri Kürtçe eğitim yapacak okulların açılması teklifini yapanlar, tam teşekküllü hastanelerden sağlık raporu almalıdırlar. Irak’ın kuzeyinde açılan okullarda bile Arapça eğitim yapılabiliyor. Bizde şehirden şehire değişen Kurmançca’yı devlete karşı bir malzeme olarak kullanmayalım. Halkı da zora sokmayalım. TRT’nin araştırmalarına bir bakalım. Vatandaşlarımızın Türkçe ile bir sorunu yok. Yer adları, alfabenin değişmesi, andımızın kaldırılması kendisini Türk olarak hissedenler için yok hükmündedir. Nefret duygularını doğurmaktan şikayet edenler, neden yasa değişikliği yapıp devlete ve Türklüğe hakareti suç olmaktan çıkarmışlardır?
Ne gariptir ki, böyle bir kargaşa ortamında İ.Ü. Edebiyat Fakültesi salonlarında “Uluslararası Türkoloji Kongresi” düzenlenebiliyor.

Yazarın Diğer Yazıları