Peygamberimizin müjdelediği insan
Ahmet Yesevi Türbesi
Türk Dünyasının manevi başkenti olarak nitelendirilen Türkistan şehrine vardığımızda öncelikle ziyaret etmek istediğim başka bir yer vardı. Geleneklere göre Pir-i Sultan’ın türbesine gitmeden önce buraya 55 km. uzaklıktaki tarihi Otrar şehrinde bulunan Aslan Baba’yı ziyaret etmek gerekirdi. Valilikteki resmi program sebebiyle bunu gerçekleştiremedik. Aslan Baba ile ilgili anlatılan bir rivayet çok dikkat çekicidir. Peygamber Efendimiz bir gün sahabelerine “Bende bir emanet var bunun yıllar sonra yaşayacak birine ulaşması gerekir ve emaneti alanın ömrü çok uzun olur” dedikten sonra kimin almak istediğini sorar. Bunun üzerine emaneti sahibine ulaştırma görevi Aslan Baba’ya verilir. Hz. Peygamber cebinden çıkardığı bir hurmayı ve bir de hırkayı Aslan Babaya teslim ederek emanetleri ulaştırmasını ister. Aslan Baba uzun yıllar dolaştıktan sonra Yesi (Türkistan) şehrine giderek daha çocuk yaşta olan Ahmet Yesevi’yi bulur. Ahmet Yesevi, Aslan Babayla karşılaşır karşılaşmaz kendisine “emanetlerimi getirdiniz mi” diye sorar. Aslan Baba önce cebinde itinayla sakladığı hurma tanesini çıkarır ve Ahmet Yesevi’nin dilinin altına koyduktan sonra hırkayı kendisine giydirir. Görevini tamamlayan Aslan Baba, Ahmet Yesevi’nin hocası olur. Bu rivayet pek çok uzman tarafından da doğrulanmaktadır. Dolayısıyla Pir-i Türkistan’ın Peygamberimizin müjdelediği bir alim olduğu ileri sürülebilir.
İşte böylesine büyük bir zatın manevi huzura çıkmak için türbenin önüne geldiğimizde hava oldukça sıcaktı. İlk olarak Emir Timur tarafından inşa edilen ve daha sonra Türkiye’nin katkılarıyla onarılan bu eşsiz yapıt, bütün ihtişamıyla Türk-İslam dünyasını çağırıyor gibiydi. Ahmet Yesevi Kültür Derneği Başkanı Fatma Sönmez, konuya ilişkin farklı rivayetler olmakla birlikte türbenin yapılmasını şu şekilde anlatmaktadır “Timur bir savaşa giderken Ahmet Yesevi’nin mezarına uğrayıp dua eder ve eğer kazanırsa burayı yaptıracağını taahhüt eder. Malumunuz savaşı kazanır ve sonrasında türbenin inşası başlar.” Bazı kaynaklarda ise Emir Timur’un türbenin projesine ve yapımına bizzat katkı sağladığından söz edilmektedir. Yeri gelmişken Emir Timur’un mezarıyla ilgili bir rivayeti de aktarmak gerekir. Muaviye’nin oğlu Yezid’in mezarını açtırarak küllerini yaktıran Timur, öldüğünde imparatorluğun başkenti Semerkant’ta defnedilir. Ne garip tecelli ki İran Hükümdarı Nadir Şah ve yıllar sonra Stalin, Timur’a olan hayranlıkları sebebiyle mezarıyla uğraşırlar. SSCB döneminde Timur’un kemiklerinin Moskova’ya götürülerek fiziksel özelliklerinin incelendiği ve buna göre 1.73 boyunda, hafif aksak olabileceği tespit edilir. Ancak bu karar Sovyet yönetimine pahalıya mal olur ve Almanya’nın işgali ile milyonlarca insan ölür. Konuyla ilgili Timur’un mezarındaki kitabede ise şöyle yazmaktadır “Kim ki mezarıma saygısızlık eder Allah’ın lanetinden kurtulamaz”. Timur’un o dönemde alim ve aydınlara karşı tavrının hükümdarlığını pekiştiren bir iklim yarattığı söylenebilir. Buradan hareketle Ahmet Yesevi türbesinin Timur’un kendi başarısı kadar, Türk tarihi açısından da önemli bir karar olduğuna şüphe yoktur.
Biz de bu konuyu başka bir yazıya havale ederek, Ahmet Yesevi yoluna ve onun öğretilerine yol alalım. Tabii ki bir sonraki yazımızda...