Erkek sağlığının en önemli tehditlerinden biri olan prostat kanseri, doğası gereği oldukça sinsi ilerledi.
Hastalığın erken evrelerde belirgin bir belirti vermemesi, ne yazık ki teşhisin önemli ölçüde gecikmesine yol açarak tedavi şansını azaltabildi.
Üroloji uzmanları ve bilim insanları, prostat kanserinin bu "belirtisizliği"nin, hastalığın en büyük ve en tehlikeli özelliği olduğu konusunda hemfikir.
BİLİMSEL VERİLER 'KÖR NOKTAYI' İŞARET EDİYOR
Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumu'nun (IARC) yayımladığı verilere göre, prostat kanseri dünya genelinde erkeklerde en sık rastlanan ikinci kanser türü olarak yerini korudu. Ancak hastalığın, özellikle prostat bezinin dış (periferik) bölgesinde başladığı ve idrar yoluna baskı yapacak kadar büyümediği erken evrelerde sessiz kalması, rutin kontrollerin hayati önemini bir kez daha ortaya koydu.
Yakın zamanda yayınlanan ve kanser araştırmalarına yön veren saygın dergilerden birinde yer alan bir makalede, araştırmacılar, PSA (Prostat Spesifik Antijen) testinin tek başına yeterli olmamasının, yeni nesil tanı yöntemlerine olan ihtiyacı artırdığını belirtti. Bu bağlamda, Multiparametrik Prostat MRG (Manyetik Rezonans Görüntüleme) kullanımı ile hedefli biyopsi yapılmasının, kanserli odakları daha yüksek doğrulukla tespit etmede çığır açtığı vurgulandı.
YABANCI UZMANLARDAN KRİTİK UYARILAR
ABD'deki Memorial Sloan Kettering Kanser Merkezi'nden Üroonkoloji Uzmanı Prof. Dr. James F. Smith, prostat kanserinde en büyük yanıltmacanın "kendini iyi hissetmek" olduğuna dikkat çekti:
"Hastalık prostat kapsülü içinde sınırlı kaldığı sürece, hastalar genellikle hiçbir rahatsızlık hissetmezler. Bize gelen hastaların çoğu, ancak idrar yapmada zorlanma, gece sık idrara çıkma, idrarda kan veya ilerlemiş vakalarda kemik ağrıları gibi şikayetler başladığında başvuruyor. Ancak bu aşamalar, maalesef hastalığın ilerlediği anlamına gelebiliyor. Erken tanı için 50 yaşından itibaren, risk grubundakiler içinse 45 yaşından itibaren düzenli PSA testi ve parmakla rektal muayene (PRM) şart."
Öte yandan, İngiltere'deki Londra Kanser Enstitüsü'nden Dr. Emily Carter ise genetik yatkınlığın önemine vurgu yaparak, özellikle ailesinde prostat veya meme kanseri öyküsü bulunan erkeklerin daha erken yaşta ve daha sıkı bir takip programına alınması gerektiğini ifade etti:
"Genetik mutasyonlar, özellikle BRCA2 geni, prostat kanseri riskini ciddi ölçüde yükseltiyor. Bu gruptaki hastalar için standart tarama protokolleri yetersiz kalabilir. Bireyselleştirilmiş risk değerlendirmesi ve genetik testler, sessiz ilerleyen hastalığı yakalamada kritik rol oynuyor."
ERKEN TEŞHİSTE YENİ UFUKLAR: TEKNOLOJİK GELİŞMELER
Erken ve doğru teşhis için bilimsel çalışmalar hız kesmedi. Geliştirilen PSMA PET-CT görüntüleme yöntemi, kanserli hücrelerin yüzeyindeki spesifik bir proteine tutunarak, tümörün vücuttaki en küçük yayılımlarını dahi yüksek hassasiyetle gösterme yeteneği sundu. Bu teknoloji, özellikle kanserin prostat dışına yayılıp yayılmadığını anlamada ve tedavi planlamasında önemli bir fark oluşturdu.
Uzmanlar, belirti beklemek yerine, risk grubundaki tüm erkeklerin proaktif davranarak doktor kontrolünü bir alışkanlık haline getirmesi gerektiğini vurguladı.