Diyanet’in vatansever ilk başkanı Rifat Börekçi

Diyanet’in vatansever ilk başkanı Rifat Börekçi

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş sürecinde
Millî Mücadele bünyesinde Mustafa Kemal Paşa’ya
bir din bilgini olarak en önemli ve en güçlü desteği
Mehmet Rifat Efendi (Börekçi) verdi.
5 Eylül 1919''da Ankara''nın ileri gelenleri
Padişah Vahdettin''e telgraf çekip hem Kurban Bayramı''nı tebrik etmek,
hem de Ankara Valisi Muhittin Paşa''yı şikâyet etmek istemişlerdi.
Ancak Sadrazam Damat Ferit,
“Padişahla doğrudan doğruya görüşülemeyeceği”
gerekçesiyle telgrafı kabul etmemişti.
Buna çok kızan Müftü Rıfat Efendi ve Ankaralılar,
İstanbul''a çektikleri başka bir telgrafla
“Padişah ve onun hükümetini tanımadıklarını” bildirmişlerdi.
Bu olaydan sonra Rıfat Efendi, bir anlamda padişaha isyan edip
tamamen Kuvayı Milliye saflarına geçmişti.
Ankara Müdaafa-i Hukuk Cemiyeti 29 Ekim 1919’da
Müftü Mehmet Rifat Efendi’nin başkanlığında kuruldu.

Rifat Efendi, vilayete bağlı liva ve kazalarda da cemiyeti teşkilatlandırdı.
Ayrıca Ankara''da bir gönüllü alay kurulmasına öncülük etmişti.
O sırada Milli Mücadele''ye karşı çalışan
Ankara Valisi Muhittin Paşa
28 Ekim 1919''da Kuvayı Milliyecilerce tutuklanıp İstanbul''a gönderilmişti.
İstanbul Hükümeti, onun yerine Ziya Paşa''yı
Ankara''ya vali tayin etmişti.
Ancak Ankara Müftüsü Rıfat Efendi,
bu yeni valiyi bir mektupla tehdit etmişti.

Eskişehir''e kadar gelen Ziya Paşa,
hocanın tehdidi üzerine oradan geriye dönmek zorunda kalmıştı.
Atatürk, Nutuk''ta Ankara Müftüsü Rıfat Efendi''nin
bu direnişinden övgüyle söz eder.
Heyet-i Temsiliye ve Mustafa Kemal Paşa’yı Ankara’ya davet etti.
Mustafa Kemal Paşa Ankara’ya 27 Aralık 1919’da geldi.
Rıfat Efendi, “Hoş geldiniz, safa geldiniz.
Kademler getirdiniz. Memleketimizi aydınlattınız.
Canla başla sizinle beraberiz”
diyerek Atatürk''ü karşılamıştı.
Ağır bir yokluğun olduğu o günlerde Mustafa Kemal Paşa ve
arkadaşlarının Ankara’ya gelişlerinin ilk haftasında önderliğini
Müftü Mehmet Rifat Efendi’nin yaptığı bağış toplama faaliyetlerinin sonucunda
Ankaralılar 46500 Lira toplayıp Heyet’e teslim etti.

Ayrıca, Rifat Efendi kendisi ve eşi için cenaze ve defin
masraflarını karşılamak üzere muhafaza ettiği
1000 Lira’yı Mazhar Müfid’e (Kansu) teslim etti.
Kansu hatıralarında daha sonra bu olayı kaleme almış,
o görüşmeyi tüm detaylarıyla anlatmıştır.
Kansu ayrıca Milli Mücadele için yola çıkan
Gazi Paşa ve arkadaşları hakkındaki idam fermanına
Börekçi’nin karşı bir fetva yazdığını da şu cümlelerle anlatıyor:
"Müftü Efendi’yi Mustafa Kemal Paşa çok severdi.
İstanbul’un “huruç alessultan” (Padişah’a isyan) fetvasıyla
idamımıza hüküm verdiği zaman bunu cerh ve reddeden bir fetvayı
Müftü Efendi topladığı ulema ile müzakere ederek vermişti.
Paşa da, Rifat Efendi’ye Diyanet İşleri Reisi iken
her hafta yaver gönderir, bir arzusu olup olmadığını sordururdu.
Resmî otomobili yok iken bir otomobil tahsis ettirmişti."

Mehmet Rifat Efendi’nin Millî Mücadeledeki asıl anılması ve
Milletçe minnet ile yad edilmesi gereken hizmeti,
Millî Mücadelenin doğru ve bu mücadeleye katılmanın
her Türk üzerinde bir borç olduğu yönündeki fetvasıdır.
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra
Türk topraklarında başlayan düşman işgalleri üzerine
Anadolu’da Millî Mücadelenin kıvılcımları tutuşmaya,
kalplerde ateş yanmaya başlamıştı.
Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da
Samsun’a çıkmasından itibaren ise vilayetler arasında iletişim ve
iş birliği sağlanarak merkezî nitelik kazanma yoluna girmişti.
Bu durumdan İstanbul’daki hükûmet rahatsızlık duymakta idi.
Öyle ki İstanbul’un 16 Mart 1920’de İtilaf Devletlerince
işgal edilmesinin ardından Damat Ferit Paşa Hükümeti
bu rahatsızlığı Millî Mücadelede yer alan komutanların
bu görevlerinden azline ve tutuklanarak İstanbul’a getirilmesine
emir vermeye ve hatta iki bin kişilik Kuvay-ı İnzibatiye adıyla
özel bir birlik teşkil ederek üzerlerine yürümeyi tasarlamaya kadar işi azıtmıştı.
Bu konuda dini kullanmaktan da geri durmayan hükümet
bir fetva yayınlanmasını istemiş, Dürrizade Abdullah
bu fetvayı vereceğini söyleyince Şeyhülislamlığa tayin edilmiş ve
Damat Ferit Paşa Hükûmeti de böylelikle kurulmuştur.
Dürrizade, hükümetin kurulduğu gün yani 5 Nisan 1920’de
Mustafa Kemal Paşa’nın katline ve
11 Nisan 1920’de de Millî Mücadele hakkında fetva verdi.

Anadolu’daki Millî Mücadele harekâtının Padişah ve
Halife’ye karşı bir isyan olduğu, bu harekâtın içinde bulunanlara karşı
saldırı yapılmasının gerekli olduğu,
yakalandıklarında öldürülmelerinin dinen vacip olduğu,
bu mücadelede öldürülürler ise şehit olacakları” ileri sürülmüştü,
gazetelerde yayımlanmış, ayrıca Anadolu’da İngiliz ve
Yunan uçakları ile ve bir kısım kendini bilmez kişiler tarafından halka dağıtılmıştı.
Bu vahim gelişme Türk Milleti’nin şahlanışının
daha ilk membaında boğulması sonucunu doğuracaktı.
İşte tam bu sırada meseleyi bütün yönleriyle ele alarak
İslam dininin doğru hükmünün ortaya konulması ve
Millete duyurulması gerekiyordu.
Bu yüce görevi Ankara Müftüsü Mehmet Rifat Efendi
bizzat kendi kalbinin sesiyle yerine getirmiştir;

hem İslam dini, hem akıl ve mantık ve hem de siyaset bakımından
tüm zamanların şaheseri olarak görülmesi gereken “Fetva”
Ankara’da bulunan beş müftü, dokuz müderris ve medrese müdürü ile
altı kişilik ilmiye sınıfından müteşekkil toplam 20 zevat ile hazırlamıştır.
Bu “fetva” 19-22 Nisan 1920 tarihlerinde Öğüt, İrade-i Millîye ve Açık Söz başta
Millî Mücadeleye destek veren gazetelerde yayımlanmıştır.
“Fetva”, Mustafa Kemal Paşa’nın emirleri ile bütün yurt sathına gönderilmiş,
yerel gazetelerde yayımlanmış ve ayrıca
İstanbul’da yayımlanan gazetelerde de yayımlatılmıştır.
Bu “fetva” ellerine ulaşınca Anadolu’nun çeşitli vilayet ve
kaza müftüleriyle din bilginlerinden davaya inanan yüz elli ikiyi aşkın
zevat tarafından “yukarıdaki kıymetli fetva yüce şeriata uygundur” sözleriyle tasvip ve
tasdik edildiği Hakimiyet-i Milliye gazetesinin 5 Mayıs 1920 tarihli sayısında duyurulmuştur.
Bu “fetva” üzerine Ankara Müftüsü Mehmet Rifat Efendi,
Damat Ferit Paşa Hükûmeti tarafından müftülük görevinden azledilmiş,
idamına karar verilmiş ve idamın infazı için yakalanarak
İstanbul’a getirilmesi istenmiştir.

Bu karar Padişah Vahdettin tarafından 15 Haziran 1920’de
“yakalandığında muhakeme edilmek üzere” onaylanmıştır.
İstanbul Hükûmeti’nin ve İslam Halifesi olan Padişah’ın bu emri yani,
bir Müftünün görevinden azledilerek idam edilmesi emri,
Osmanlı Halifelik tarihinde ilk ve son emir olarak tarihe geçmiştir.
23 Nisan 1920’de Müftü Efendi’nin de içinde yer aldığı
Hey’et-i Temsiliye üyelerince Cuma namazını ve ardından
Hacı Bayramı Veli’nin türbesinde yapılan duayı müteakiben Ankara’da açılmış
bulunan Büyük Millet Meclisi tarafından
Ankara Müftülüğü görevinde tutulmuştur.
Mehmet Rifat Efendi 31 Mart 1924’te Cumhuriyet kurumu olarak kurulan
Diyanet İşleri Reisliği’ne ilk Diyanet İşleri Reisi olarak atandı.

Bu görevinde iken Ekim 1930’da 65 yaşını doldurunca
hizmetinden, yetenek ve uzmanlığından yararlanmak üzere
Bakanlar Kurulu’nun 22 Ekim 1930 tarih ve 10112 sayılı kararnamesi ile
görevine devamı kararlaştırıldı.
Diyanet İşleri Başkanlığı görevini vefat ettiği
5 Mart 1941’e kadar sürdürdü.
Rıfat Börekçi Atatürk ile arasındaki samimiyeti şöyle anlatıyor:
“Ata''nın huzuruna geldiğimde beni ayakta karşılardı…
‘Paşam beni mahcup ediyorsunuz'' dediğim zaman
‘Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır'' buyururlardı.
Atatürk şahsi çıkarları için kutsal dinimizi siyasete alet eden
cahil din adamlarını sevmezdi.”

***

Kaynaklar:

ATATÜRK, Mustafa Kemal, Nutuk, Haz. Zeynep Korkmaz, Cilt I-II.

AYBARS, Ergün, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Cilt I, İzmir 1987.

BAYKARA, Tuncer, Millî Mücadele, Ankara 1985.

KANSU, Mazhar Müfit, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber, Cilt II, Ankara, 1968.

KUTAY, Cemal, Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları, Ankara 1973.

SARIKOYUNCU, Ali, Millî Mücadelede Din Adamları, Cilt I İkinci Bölüm, Cilt II, Ankara 1997.

SELEK, Sabahattin, Millî Mücadele, Cilt II, İstanbul 1982.

TBMM Zabıt Ceridesi, c.I, s.92.

SARIKOYUNCU, age, s. 168. Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, s. 352.

ERCÜMENT DEMİRER, Din Toplum ve Atatürk, s.10.

Yazarın Diğer Yazıları