Sahiden normalleşiyor muyuz?

Türkiye, siyasi normalleşmeyi konuşuyor? Cumhuriyet döneminde Türkiye’de siyasi normalleşme, demokrasiye geçiş süreciyle bozuldu. İçinden çıktığı CHP ile büyük zıtlaşma yaratan DP iktidarı, çok partili hayata geçişte, ardında derin izler bırakacak siyasi çatışmaların temelini attı.

Türkiye’nin şanssızlığı bununla da bitmedi. Ardından siyasi sistem ve onun beraberinde oluşturduğu siyasal alan, yeni bir kavganın kanlı ve bir o kadar da acılı yıllarını gördü. Sağ-sol kavgası, olağan değil, olağan dışının ta kendisiydi. Üstelik zirvesiydi.

Bu olağandışılığın istikrara kavuşması, ne yazık ki siyasetin kendisi tarafından değil, siyasete yapılan müdahale sonucunda sağladı. Ona 12 Eylül darbesi diyoruz. Evet, bütün darbeler gibi olağan siyasete silah gücüyle yapılan apaçık bir müdahale idi, ama toplumsal istikrarı sağlaması gereken siyaset olağandışı kalınca, istikrarı sağlamak darbecilere kaldı.

Sonra?

Siyasal sistem kısa süreliğine olağan bir düzlemde ilerlerken, dini ideoloji ile çatışmaya girdi ve yine olağandışı bir gerilimle karşı karşıya kaldık. Bu defa siyasal dengeleri yine “Vesayet odakları” denilen askerlerin müdahalesi sağlamak istedi, lakin siyasal aktörler ve roller yeni bir dengesizlikle karşılaştı.

Bu olağandışılıkla askerler, vesayete son verecek yeni bir siyasal düzene kapı açtılar.

28 Şubat sürecinde eski siyasal düzen ve partilerin bir kısmı bölündü. Kimi siyasal alanın dışına çıktı. Kurulan yeni siyasal düzen ve aktörleri, geleneksel siyasi rollerinden vaz geçmediler.

Beklenen ve olması gereken olağan siyasal hava, siyasal davranış, siyasal düzen ve bu düzenin kurumsallaşan yapısı bir türlü kurulamadı.

Çatışmacı siyasetin öncüsü olan AKP iktidara geldi. Başörtüsü üzerinden dini söylemlerle iktidara gelse de dini davranışların gereği olan, uzlaşmacı, gönül alıcı, hoş görülü, kapsayıcı siyaseti üretemedi.

İktidara geldiğinin ilk yıllarında askeri vesayet devam ettiği için kısmen bu rolü oynasa da, sonrasında vesayet ortadan kaldırılınca otoriterleşti. Öyle ki kanun kural tanımaz hale geldi. Anayasaya uymadığı gerekçesi ile Bahçeli tarafından kişiye özel rejim icat edildi ve mühürsüz oyların geçerli kabul edilmesiyle bu rejim kuruldu.

Ta ki millet, devleti yönetenleri seçme iradesinin kendi elinde olduğunu hatırlayıp, ortaya çıkan kötü gidişe yerel seçimlerde dur delinceye kadar olağan dışı, öfkeli, popülist siyaset sürdü.

Bütün bunlar olurken Türkiye, sanayide beklenen hamleleri yapamadı.

Ham madde ve dışa bağımlılığı en aza indiremedi.

Teknoloji üretiminde, kendisinden geri olan ülkelerin gerisine düştü.

Sadece teknoloji üretiminde de değil, toplam kalkınmada, bizden geri olan, Bulgaristan, Polonya, hatta Çekya, Macaristan, Gürcistan gibi ülkelerin gerisine düşürüldü.

Evet, “DÜŞÜRÜLDÜ” diyorum, çünkü bir ülke kendi kendine hiçbir yere ne düşer, ne de çıkar.

Olağan siyaset yerine gerilim ve çatışma siyaseti yürüten AKP önderliğindeki Cumhur İttifakı, popülizmle kitleleri kontrol ederken, asıl gerçekliği halka göstermedi. Asıl gerçek olan, enflasyonda dünya birincisi olmamızdır.

Asıl gerçek olan, Ege’de 20’ye yakın ada ya da adacıkların Yunanlılar tarafından göz göre göre işgaline izin verilmesidir.

Asıl gerçek olan, ABD tarafından Arap Baharı adı altında Suriye’nin ülke bütünlüğünün ve siyasi düzeninin bozulması ve bunun sonucu olarak Türkiye-Suriye sınırının güvenlik sorunuyla karşı karşıya kalmasıdır. Buna bağlı olarak ABD’nin Türkiye’ye karşı Kürdistan kurma amacına doğru hızla ilerlemesidir.

Asıl gerçek olan Türkiye’de onlarca üniversiteye bağlı ekonomi bölümü bulunmasına rağmen, bunları yok sayıp, binlerce iktisatçıyı görmezden gelip, ülkenin ekonomisini göz göre göre batırmaktır. Bunun sonucu olarak da halkın fakirleşmesi, beraberinde Türkiye’nin diğer ülkelerle yarışamaz hale getirilmesidir.

Şimdi diyorlar ki “Normalleşiyoruz.”

Nasıl normalleşiyorsunuz?

Adalet sistemi ortada.

İşsizlik insanları kavuruyor.

Siyasal cinayetler, ülkemizde cirit atan suç örgütleri, mafya düzeni daha bitirilmedi.

İktidar blokundan topluma ve siyasete yönelik tehditler sürüyor.

….

Keşke normalleşsek, bizden geri iken bizden ileri geçen ülkeler kadar normal olsak. Buna kim itiraz eder?

Yazarın Diğer Yazıları