Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU

Armağan KULOĞLU

Savaş sonrası senaryolar

İsrail ile Hamas arasındaki çatışma bir buçuk aya yakın bir süredir devam ederken, sanki ateşkes ilan edilmiş, çatışmalar durmuş, rehine takası karara bağlanmış, insani yaşam için adımlar atılmış da, savaş sonrası nasıl bir yapı oluşturulacağı konuşuluyor.

Bütün bunların olması için önce tam bir ateşkesin ilan edilmesi, bunun kalıcı ve sürdürülebilir olması için önlemler alınması gerekir.

Nihai çözümün iki devletli yapıdan geçtiği üzerinde bir mutabakat olmasına rağmen İsrail’in tutum ve davranışlarından ve geleceğe yönelik açıkladığı planlardan onun hiç de öyle bir düşünce içinde olmadığı anlaşılmaktadır.

AB ve ABD’nin etkisiyle, Hamas’ın toparlanmasına fırsat vereceği düşüncesiyle ateşkese hâlâ karşı olduklarını söyleyen Almanya ve İngiltere gibi ülkeler bulunmaktadır. Bu ülkelerin de, İsrail’le birlikte savaş suçuna ve katliama ortak oldukları bir tarafa kaydedilmelidir.

Riyad toplantısı olumlu ama!

Riyad’da Arap Ligi ile İslam İşbirliği Teşkilatı’nın müşterek toplantısında aldıkları kararların olumlu olduğu söylenebilir. Buradaki önemli gelişme, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Filistin halkının meşru temsilcisi olarak kabulü, Gazze ve Batı Şeria’nın, Doğu Kudüs de dâhil birbirinden ayrılamayacağının tescili, çözümün ancak iki devletli ve çözüm adresinin de “uluslararası barış konferansı olduğu, bunun teşkili ve toplanması için çağrı yapılması gerektiği yönünde alınan kararlardır.

Konferans sonunda açıklanan ortak bildiride belirtilen, İsrail’e uygulanması öngörülen yaptırım/ambargo gibi hususların gerçekleşme ihtimalinin zayıf olduğu, ancak yine de İsrail’i rahatsız edebileceği müşahede edilmiştir. Çünkü bir taraftan savaş devam ederken, karar alan ülkelerin dahi İsrail’le ticaretten geri kalmadığı görülmektedir.

Konferanstan sonra dikkat çeken konu ise, yaptırımlar, iki devletli yapılanma ve bu yapılanmadaki esasların, politikalarına uymaması nedeniyle İsrail’in, mahallenin kabadayısı gibi gösterdiği tepkidir.

Arap liderlerine tehdit

Bir savaş suçlusu olan Netanyahu, Arap-İslam konferansı sonucunda alınan yaptırım kararları ve iki devletli yapı esasları nedeniyle ve diğer açıklamalarından dolayı, Arap ülkeleri liderlerini “Arap liderlerine söylüyorum. Eğer iktidarınızı ve çıkarınızı korumak istiyorsanız, yapabileceğiniz tek şey var. O da sesinizi kesmek” ifadesiyle açık bir şekilde tehdit etmiştir.

Netanyahu’nun bu cüretinin dayanağı;

1-Üçüncü tarafların İsrail-Hamas hesaplaşmasına karışmaması,

2-Bu çatışmayı fırsat bilerek İsrail’e husumet besleyen ülke ve örgütlerin İsrail’e karşı herhangi bir saldırıda bulunmaması için baskı ve tehdit altında tutulması,

3-İsrail’e hava savunma şemsiyesi ve istihbarat desteği sağlanması,

4-Mühimmat, araç ve gereç takviyesinde bulunulması,

5-İsrail’e moral desteği, diğer ülke ve örgütler üzerinde de psikolojik baskı oluşturulması amacıyla Doğu Akdeniz’e yığdığı aşırı güçle arkasında duran ve onu kayıtsız şartsız destekleyen ABD’dir.

ABD, bir taraftan İsrail’in uygulamalarından hoşnutsuz gibi görünürken, diğer taraftan katliamın durdurulması için ciddi bir teşebbüste de bulunmamaktadır. Böyle yaptığı sürece kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın, İsrail’in aldığı bu destekle öngördüğü politikalarını gerçekleştirmek için uygulamalarına devam edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın.

İsrail nereye kadar gidecek?

Netanyahu, Gazze’ye yönelik savaş sonrası planının, Hamas’ı yok etmek, buna ulaştıktan sonra terörizmin yeniden canlanmasını önlemek için bölgede baskın bir İsrail ordusu etkisi sağlamak olduğunu açıklamıştır. Bir sivil otoritenin Gazze’de askerden ve radikallikten arındırma konusunda iş birliği yapması gerektiğini ifade ederken, Filistin yönetiminin de her konuda başarısız olduğunu da sözlerine ilave edip, aynı çıkmaza düşmemek için yeniden yapılandırılmış bir sivil otoritenin devreye sokulacağını vurgulamıştır.

Bu açıklamadan, İsrail’in politik hedefinin, Filistin’in egemen olacağı bir toprağı olmadan, Filistinlilerin yaşadığı tüm bölgelerde adı sivil olan, ancak İsrail’in kontrolündeki bir otoritenin yönetiminde, vatansız, devletsiz, savaş sonunda da bölgede ne kadar kaldıysa, güven içinde olmadan yaşamak mecburiyetinde bırakılan ve asimile edilebilecek bir Filistin halkı olduğu anlaşılmaktadır.

ABD Güvenlik Danışmanının açıklamasındaki “Gelecekteki yönetimlerinin nasıl olacağına karar vermek, sonunda Filistinlilere bağlı olacaktır ya da olmalıdır. Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nin yeniden birleştirilmesi de bu kapsama dahil edilmelidir.” ifadesinden de anlaşılacağı üzere ABD’nin söylemi tavsiye mahiyetindedir. İki devletli çözümden kastının da, İsrail’in insafına bırakılmış bir yapı olacağı sonucu ortaya çıkmaktadır.

***

-Savaşın bölgeye yayıldığı söylense de, Lübnan, Suriye, Batı Şeria ve Yemen’deki çatışmaların düşük yoğunluklu olduğu, Suriye ve Irak’taki ABD üslerine yapılan saldırıların münferit özellik taşıdığı ve sürdürülebilirliğinin bulunmadığı görülmektedir.

-Rehine takası ve insani yardımlar için önce geçici, hemen sonrasında da kalıcı ateşkesin ancak ABD’nin kesin tavrıyla gerçekleşebileceği, yumuşak veya aksi söylemlerin, politik hedefine ulaşmak için her türlü insanlık dışı davranışı göze alan İsrail’i durduramayacağı anlaşılmaktadır.

-Uluslararası konferansın toplanması için Çin’in rolünün etkili olacağı, bu nedenle yakın iş birliğine girilmesi gerektiği düşünülmektedir.

-Türkiye’nin de her türlü siyasi, diplomatik, hukuki, insani teşebbüslerini yapmaya ve yardımda bulunmaya devam etmesinin insani ve vicdani bir görev olduğu tartışılamaz. Ancak ensar/muhacir düşüncesinden uzak olması, maddi veya başka çıkar için sığınmacı almaya niyetlenmemesi, çıkarlarımız ve güvenliğimiz açısından önem arz etmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları