Cumhuriyet yazarı Deniz Yıldırım, YSK'nın kararı ile İstanbul seçimlerinin yenilenmesinin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili gözleri açtığını yazdı.
Kaybedenin Binali Yıldırım olmadığını söyleyen Deniz Yıldırım, "Kaybeden Binali Yıldırım değil,halkla inatlaşan bu tarzdır. Halkın, “devletinçivisi çıktı” dediğini duymak içinfarkın kaç kat artması gereklidir?" diye yazdı.
Yıldırım, 'milli irade' ifadesinin kullanımının artık muhalefete geçtiğini söyleyerek, "Ekrem İmamoğlu’nunülke tek adamlık rejimi tarafından bu denlikutuplaştırılmışken, muhaliflere “illet, zillet”sözleri havada uçuşurken “barışma, konuşma,kucaklaşma zamanı” demesi; halkıbölen değil, birleştiren bir rota izlemesi açıkfarkla destek gördü; iktidarın “halkın iradesinitanımam” mesajıysa halkın bu kez çok daha geniş kesimi tarafından cezalandırıldı. İktidar aynı tarzı sürdürsün, tepki de aynı şekilde büyüyecektir. Değişim artık kaçınılmaz. “Milliirade” kozu, muhalefete geçmiştir" ifadelerini kullandı.
Deniz Yıldırım'ın "Kazanan halk, kaybeden Saray" başlıklı yazısı:
Onlarca sonuç yazabiliriz. Ama hepsi eninde sonunda tek gerçeğin uzantısı olur:Dayatılan bir yönetimtarzı İstanbul’da hezimete uğramıştır.Seçim tekrar ettirenler, yeni sistemleilgili gözleri açmıştır.
İktidarın, Yüksek Seçim Kurulu’na baskı yaparak seçim iptal ettirebilmesi, yani kuvvetleri tekelleştirmesi de; İstanbul’un bir ilçesinde (Büyükçekmece) şaibe görüntüsü oluşturmak için vatandaşların evlerine polis göndermesi de; suçla mücadele eden teşkilatlara yön vermesi gereken İçişleri Bakanı’nın siyasi muhalefeti yargısızca suçlu gibi yansıtan bir kampanya yürütmesi de o tek gerçeğin uzantısıdır:Kurumsuzlaşma,keyfilik, devleti şahsileştirme vegünlük siyasi çıkarlara göre yapılandırmagerçeğinin. Seçim yerel olsa da, 31Mart’tan sonra yaşananlar yeni sisteminiktidara sağladığı bu genel olanaklarınsonucudur.İstanbul tekrar seçimi, bu nedenle bir yerel seçim olmaktan çıkmıştır.
Kamu kaynaklarının iktidar partisinin çıkarı için heba edilebilmesi, tarafsız olması gereken valilerin iktidar partisi lehine çalışma yapabilmesi, “devletin başı” sıfatını taşıyan partili cumhurbaşkanının, cumhurbaşkanı forsu taşıyan otobüslerle miting yapıp karşıtlarınıSisi’ye benzetmesi de bu gerçeğin uzantısıdır.Kaybeden Binali Yıldırım değil,halkla inatlaşan bu tarzdır. Halkın, “devletinçivisi çıktı” dediğini duymak içinfarkın kaç kat artması gereklidir?
Ekonominin özellikle son bir yılda gerilemesi, çarkların durması, işsizliğin ve pahalılığın artması, kayırmacılığın doruğa çıkması da bu gerçeğin uzantısıdır.
O gerçek, mühürsüz bir referandumla anayasal hale getirilen, panik halinde gidilen bir erken seçimle 24 Haziran 2018’den bu yana da uygulamada olan, Meclis’i etkisizleştiren, halkın ekmeğini, aşını küçültürken başkalarının lüksünü büyüten; tek kişiye dayalı, otoriter Saray Rejimi’dir.İstanbul seçimini keyfine göre tekrarlatabilen yer burasıdır; halkıntepkisini bu denli büyüten ise, bu “keyfi” vekibirli yönetim şeklinin halka bir faydasınınolmadığının 31 Mart’tan sonra çok dahaaçık şekilde görülmesidir.Çok açık ki iki ayda değişen ve farkı 60 kat yükselten temel neden budur.
Öne çıkan “Hak, Hukuk, Adalet” sloganı bu gerçeğin uzantısıdır.Halk, “egemenliksarayın değil, milletindir” mesajını kalınçizgilerle bu sayede vermiştir.Ne kadar teşekkür etsek azdır.
KAZANANLAR
Öyleyse kazanan mı? Kazanan halkımızve muhalefet güçlerinin kucaklayıcı yenisiyaset tarzıdır.İstanbul’da seçim günü oluşan dayanışmaya ve arkasından gelişen kutlamalardaki çeşitliliğe, mutluluğa çok dikkatli bakmak gerek. Nedeni ortada:Ekrem İmamoğlu’nunülke tek adamlık rejimi tarafından bu denlikutuplaştırılmışken, muhaliflere “illet, zillet”sözleri havada uçuşurken “barışma, konuşma,kucaklaşma zamanı” demesi; halkıbölen değil, birleştiren bir rota izlemesi açıkfarkla destek gördü; iktidarın “halkın iradesinitanımam” mesajıysa halkın bu kez çok daha geniş kesimi tarafından cezalandırıldı. İktidar aynı tarzı sürdürsün, tepki de aynı şekilde büyüyecektir. Değişim artık kaçınılmaz. “Milliirade” kozu, muhalefete geçmiştir.